Bulunduğu çevre ve aile yaşantısının etkisiyle farklı dinlere mensup olabilir. Ancak hakikat arayışına girdiğinde, özü olan İslâmiyete kavuşabiliyor. Dünyaca ünlü İrlandalı kadın şarkıcı Sinead O’Connor da, bunlardan birisi. Müslüman bir ailede doğmadığı halde İslâmiyet ile şerefleniyor. Twitter’da paylaştığı mesajlarda hayranlarına Katolik Hıristiyanlığı terk ederek İslâm’ı seçtiğini duyurmuştu. O’Connor, “Müslüman olduğum için gurur duyuyorum. Bütün kutsal yazıtlar bizi İslâm’a götürüyor. İslâm bütün diğer kutsal kitapları gereksiz kılıyor” ifadelerini kullandı. 51 yaşındaki şarkıcı, Müslüman olduktan sonra “Şüheda       Davitt” adını kullanacağını belirterek,    başörtülü fotoğraflarını paylaştı.

Evet böyle muhteşem ihtida hikâyeleri bize bir kez daha İslâmiyetin ne kadar hak ve hakikat olduğunu hatırlatıyor. Bu gibi dönüşler, Avrupa’daki düşünen ve sorgulayan gençleri etkileyerek İslâmiyete     yönlendiriyor. Birçok ehl-i dünya gencin takip ettiği O’Connor, neden Müslüman olduğunu söyleyerek gençlere de örnek oldu: “Bu zekice bir teolojik yolculuğun tabiî bir sonucudur. Bütün kutsal metinler, diğer kutsal metinleri gereksiz kılan İslâm’a götürür.” 

Bizler Müslüman ailelerde yetişen ve     İslâmiyeti yaşamaya çalışan gençler olarak, İslâmiyeti ne kadar yaşıyoruz? İçinde bulunduğumuz nimetin hakkını oturarak veremeyiz. Bediüzzaman’ın ifade ettiği gibi yaşatmak için yaşamak gerekiyor, “Eğer biz ahlâk-ı İslâmiyenin ve hakaik-i imaniyenin kemalâtını ef’âlimizle izhar etsek, sair    dinlerin tâbileri elbette cemaatlerle İslâmiyete girecekler. Belki, küre-i arzın bazı kıt’aları ve devletleri de İslâmiyete dehalet edecekler.” Biz güzellikleri yaşadıktan sonra İslâmiyeti seçerler mi bilemeyiz, ama gelecekteki o kutlu müjdenin haberi ile umut doluyuz. Bize düşen ise Nur tohumlarını etrafa serperek, İslâmiyet güneşini arayanlara bir deniz feneri gibi yol göstermektir.

Dini sadece Müslümanlardan öğrenmek de doğru değil elbet, ama İslâmiyeti kabul ettiysek güzelliklerini bağrımızda barındırmamız gerekir.  İngiliz şarkıcı Cat Stevens (Yusuf İslam), “İyi ki İslâm’ı Kur’ân’ dan öğrenmişim” diyerek, Müslümanların yaşantısından etkilenmediğini söylemiştir. İslâmiyet dosdoğru yaşandığında Müslümanların sayısı artıyorsa, yaşantılarımızı yoklamamız gerekmez mi? Bu konuda biz gençlere büyük görevler düşüyor. Başta dinimizi yüce kitabımız olan Kur’ân-ı      Kerîm’den öğrenmeliyiz. 

Peygamberimizin (asm) sünnetleriyle yolumuzu aydınlatmalıyız. Kur’ân’ın manevî tefsiri olan Risale-i Nurlar’la kafamıza takılan soruları cevaplamalıyız. Geriye sadece yaşamak kalıyor. Okuduğumuz hakikatleri anlatarak ve yaşayarak yol açabiliriz. Müslüman olduktan sonra Londra’da ciddî bir tebliğ çalışmasına giren Yusuf İslâm, tebliğde anlatmanın önemini vurguluyor, “Şunu akıldan hiç çıkarmayın, bir kişiyi İslâm’a hidayet edecek olan yalnızca Allah’tır. Tebliğ bizzat yapılır. İslâm’ı yaymanın en iyi yolu arkadaşlıktır. Sadece Müslüman olmak sizi cezadan kurtarmaz. Yakınlarınızdan biri  İslâm’ı yaşamıyorsa önce bu yakınınıza gitmelisiniz.”

Müslümanlar yetersiz ise kusursuz olan Kur’ân a ve ondan süzülen Nurlara başvurulmalıdır. Hiçbir kusur hakikat arayışımıza bahane olamaz. Zira ilim farzdır. Yaratılışımızı, nereden gelip nereye gittiğimizi    sorgulamazsak, hesapsız yaşayarak hayatı başıboş geçiren bir gençlik yetişecek.    Düşünen ve araştıran toplumlar, ancak terakkiyata ulaşır. Elhamdülillah Müslüman isek, hakkını verelim.

İslâmiyeti yaymak için haydi iş başına!

Dipnot:

1) Hutbe-i Şamiye, 28-33.