"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Kitapsız bir gün geçmesin

Kübra ÖRNEK KORKMAZ
01 Mayıs 2016, Pazar
Oku” Vahyin ilk kelimeleriydi. Allah’ın kelâmını, kâinat kitabını oku...

İkra “oku” diye tercüme edilse de sadece yazılı bir metni okumak anlamına gelmiyor. Kur’ân-ı Kerîm, Hz. Peygamber’e (asm) yazılı değil de hitap olarak nazil olduğu için henüz elde okunacak bir metin de yoktu. Ve unutulmaması gereken bir diğer gerçek de vahiy bu âyetle başlamıştır. Allahu Teâlâ insana tenezzül edip hitap ederken kullandığı ilk kelime, âdeta sonradan söyleyeceklerini içinde barındıran bir tohum gibi. İnceden inceye mesaj veriyor. İkra ile aynı kökten olan Kur’ân ağacının tohumu. Mesele bu tohumu alıp ona uygun ortam sunmakta, anlamakta ve okumakta. Kurtuluşun yegâne çaresi bu olsa gerek.

“Oku!” diyor. “Yaradan Rabbinin adı ile! O, insanı bir kan pıhtısından yarattı. Oku! İnsana bilmediklerini belleten, kalemle yazmayı öğreten Rabbin en büyük kerem sahibidir.”1  İşte Kelâmullah..

Kur’ân bizi okumaya sevk ediyor. Eğer okursanız, ne kendi elinizle yaptığınız putlara taparsınız, ne de kızlarınızı diri diri toprağa gömme vahşetini yaşarsınız diyor. Çünkü bütün cehalet okuyamamaktan geliyordu. İnsanlığa kulluğu, adaleti, merhameti ve şefkati böyle öğretiyordu. İnsanları büyük bir inkılâba; vazife-i fıtrîyesi olan taallümle tekemmüle, duâ ve ubudiyete dâvet ediyordu. Şu kâinat sarayında bir nevi hademe olan insan, bu sayede terakkiyata ulaşabiliyor. Bu sayede hayvandan aşağı konumda olabilecekken “Eşref-i Mahlûk” olup Allah’a muhatap kılınıyor.

Bediüzzaman Hazretleri insanın mahiyetinin okumakla anlaşılacağını şöyle açıklıyor:

“Ey kendini insan bilen insan! Kendini oku! Yoksa hayvan ve camid hükmünde insan olmak ihtimali var!”2

Kâinatı yaratıp bizlere sunan Rabbimizin eserlerinin, ef’alinin, esmasının, sıfatının ve şuunatının hakikatlerine vakıf olmak için okumak. Okumak, varlığın kodlarına girerek onda hakikatleri devşirmektir. Kâinatı kudret kalemiyle yazan iradeye muhatap olabilmektir. Yani hilkat alfabesiyle yazılan rahmetin arzda, semada ve kâinatta izini, özünü, yüzünü görebilmek için doyasıya okumak gerekir. İşte okumak öyle bir şey ki, varlığın özünü bilmektir. İlâhî kudreti görmektir. Gözlerin, dilin zekâtını vermektir. Âlemlerin Rabbinden inen emirdir. Bu yüzden insan olan insan önce kendini, sonra kâinat kitabını ve Kur’ân-ı Kebiri okumalıdır. Varlık âlemi içindeki konumumuzu, yaratılış gayemizi, insanı insan yapan değerleri okuyarak anlamamız lâzım. Burada bizler için en büyük kaynak Kâinatın varlığına sebep olan Hz. Peygamberin (asm) en büyük mu’cizesi olan Kur’ân-ı Kerîm’in gözlüğüyle (mâna-i harfiyle) kâinatı okumaktır. Çünkü biz inanıyoruz ki, bütün hakikî ilimler O’ndan fışkırmıştır. Yeryüzündeki bütün kitaplar birtek kitabın açılım ve açıklamasından ibarettir. 

Âyet-i Kerime de şöyle buyrulmuştur:

“De ki: Rabbimin sözlerini yazmak için bütün denizler mürekkep olsa, hatta bir o kadarını daha getirip ilâve etsek, Rabbimin sözleri tükenmeden o denizler tükenirdi.”3

Çünkü nihayetsiz fiilleri, sıfatları, tecellileri sınırlı olan eşyalarla gösterilemiyor. Madem Müslüman olarak elimizde Kur’ân gibi sonsuz bir bilgi kaynağımız var, neden okuyamıyoruz? Medeniyet projemizin en büyük temel taşı olan kitabı okuyamayışımızın en büyük sebeplerinden birisi, dışarıdan akıl ve kalbimizi dumura uğratan bir kültür emperyalizmine mağrur kalmamızdır. Çünkü gerek eğitim ve sosyal yaşayışımız gayri insanî, gayri İslâmî değerler tarafından kuşatılmıştır. Bu hususta medya çok önemli rol oynamaktadır. Tarihte devam edegelen haçlı seferleri başka alanlara kayarak devam etmektedir. Kültürel, ekonomik, siyasî ve sosyal boyutlar kazandığını müşahede etmekteyiz. Zihinler kuşatma altındadır. Akıllar uyuşmuş, kalpler fesada uğramıştır. Popüler kültürün dayatması kitap okumayı engelleyen en büyük faktör olarak göze çarpmaktadır. Bu olumsuz şartlara rağmen bizlerin en büyük şansı, Kur’ân tezgâhında yazılan ve mânevî bir kale görevini gören Risale-i Nur gibi bir kültür hazinesine sahip olmasıdır. Bu hazineyi keşfedip genç kuşakların zihin kodlarına girerek onları Kur’ân’ın marifet ziyafetiyle buluşturmak lâzım. Çünkü asrımız buhranda ise, çare yüce Kur’ân’da. Ve O’nun hakikatleri olan Risale-i Nurdadır. 

“Oku, oku; her gün oku. Okudukça oku ki, ruhun nur-u İlâhî ile parlasın. Kalbin nur-u Kur’ân’la temizlensin. Aklın nur-u İslâmla işlesin ve yükselsin”  diyor Zübeyir Gündüzalp Ağabeyimiz.

Evet Kitapsız Bir Gün Geçmesin. Her gün başka bir âleme kapılar açılıyor. Okuyarak imanı tazeleyerek kalbe nur göndermeliyiz. Her yeni güne Bismillah demeliyiz. Bilhassa ahirzamanın cazibedar fitnesinden korunmak için okumalıyız vesselâm..

Dipnotlar:

1) Alak, 96:1-5.
2) Sözler, 730.
3) Kehf, 18/109.

Okunma Sayısı: 2268
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı