İrade, insanın ihtiyarıyla seçebildiği yoldur.
Yani doğru ve yanlışı ayırt edebilmek için verilen serbestliktir. İnsan, icat noktasında aciz kaldığından, cüz’î bir şekilde meyleder. İman ile güçlenen iradeyi, ibadetteki aksaklıklar zayıflatıyor. On bir ayın sultanı zayıflayan iradeleri güçlendiriyor. Dünyanın cazibedar fitnelerinin diz çöktürdüğü gençlik, Ramazan’da terbiye sistemiyle ayağa kalkıyor. Gençler, hevesat yolunda boşalan irade akülerini ancak Ramazan’da doldurarak bu fitnelerden korunabilir. Ramazan imanımızı kuvvetlendirerek, bizi Allah’ın marziyatı dairesinde amel işleyecek iradeye kavuşturuyor. Sağlam, doğru kararlar almamızı sağlayacak, günahlardan uzaklaştıracak bilince götürüyor. Kısa zamanda insana güzel alışkanlıklar kazandırıyor. Ramazan’ın toplumun her kesimine faydası olduğu gibi gençlere de vardır. Gençler ahiretine yöneliyor. Gündüz oruca, gece ibadete çalışıyor. Dizginlenemeyen nefisler, Ramazan’da dizginleniyor.
Ramazan’da, nefsin kötü arzularından ve dünyevî boş işlerden yüz çevirmemiz için, yemeyi içmeyi terk ederek insan âdeta meleklere benzetilmek istenmiştir. Nefsi terbiye noktasında etkili bir ibadet olan oruç emredilmiştir. Oruç, nefisleri dizginleyerek kontrol altına alıyor. Ve en önemlisi yanlışlardan uzaklaştırarak, doğruyu seçmemizi sağlayacak iradeye kavuşturuyor. Bediüzzaman orucun, doğrudan doğruya nefsin mevhum rububiyetini kırmak ve aczini göstermekle ubûdiyetini bildirmek cihetindeki hikmetini söylerken, şu hadis-i şerifi hatırlatır, “Cenâb-ı Hak nefse demiş ki: ‘Ben neyim, sen nesin?’ Nefis demiş: ‘Ben benim, Sen sensin.’ Azap vermiş, Cehenneme atmış, yine sormuş. Yine demiş: ‘Ben benim, Sen sensin.’ Hangi nevi azâbı vermiş, enâniyetten yani benlik ve gururdan vazgeçmemiş. Sonra açlıkla azap vermiş. Yani aç bırakmış. Yine sormuş: ‘Ben neyim, sen nesin?’ Nefis demiş: ‘Sen benim Rabb-i Rahîmimsin. Ben senin âciz bir abdinim.”1 Demek Ramazan’daki oruç öyle büyük bir amel ki, insanı enaniyetten kurtararak kul olduğunu hatırlatıyor. İnsanı, Allah’ın izni dairesinde cüz-î iradesini kullandırarak, külliyete sevk ediyor.
Ramazan ayını yemek yeme ayına çevirenler var. Bütün gün aç durup, sonra istediğini yemek değil marifet. Allah’ın ibadetimize ihtiyacı olmadığı gibi, bizim imanî bağlara fazlasıyla ihtiyacımız var. Biz, orucu tutarak nefsimizi terbiye etmezsek, namazları kılarak günahlardan arınmazsak ibadetin anlamı olmuyor. Amellerin faziletine inanarak, hikmetine sarılarak hakkını vermeliyiz. Yoksa bilhassa gençlerin, ahir zaman fitnelerinden korunması çok zor. Oruç kalkanıyla muhafaza olmak lâzım.
Oruç; göz, kulak, kalp, hayal, fikir, nefis, nefes gibi bütün cihazlarla tutulduğunda, mükemmel bir iradeye ulaştırıyor. O zaman sadece istediğimiz şeylere bakar, istemediklerimizi duymayız. Hayalimize, fikrimize, kalbimize zarar verecek hiçbir şeyi sokmayız. Nefesimizi dahi Allah yolunda kullanarak, nefsimizi terbiyeye çalışırız. İnsan olarak mükemmelleşmeye doğru yol alırız. Böylece oruç, manevî bir ziyafete götürür. Bu ziyafetin tadına varan her genç, nefsinin kötü istek ve arzularından kaçarak, Hakk’a sığınacaktır inşaallah.
Dipnot:
1) Mektubat, s. 574 - El-Havbevî, Dürretüt’l-Vâizîn, s. 11.