"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

İmanın tekniğe meydan okuduğu bir savaş: “Çanakkale Savaşları”

24 Şubat 2018, Cumartesi
“Çanakkale Savaşları, tarihin nâdir kaydettiği harplerden birisidir. Onu diğerlerinden farklı kılan yönlerin başında, ‘açlık, yoksulluk, kıtlık, teknolojik yetersizlik ve salgın hastalık’ gibi her türlü maddî imkânsızlıklar içerisinde düşmanla mücadele [gel]ir.

Muvaffakıyetin sırrı da, dininden aldığı iman kuvveti sayesinde ‘memleket sevgisi, Allah aşkı ve Peygamber muhabbeti’ndedir; vatanı ve dini için ölmeyi ve Allah’ın huzuruna şehit olarak çıkmayı en büyük ibadet telâkki etmesidir… Bu, ‘imanın tekniğe meydan okuduğu bir savaş’tır!”

Osmanlı’nın Birinci Cihan Harbinde (Harb-i Umumî) yedi düvelle çarpıştığı cephelerden en mühimi “Çanakkale” idi; zira bir adım ötesinde devlet-i âliyenin başşehri İstanbul bulunmaktaydı. Hilâfetin de temsil olunduğu bu mübarek beldenin ehl-i Salib’in çizmeleri altında ezilmemesi uğruna önce Çanakkale’nin düşmemesi gerekiyordu. Ve Cenâb-ı Hak, inayetini esirgemediği bu necip millete 18 Mart 1915 günü, Kıyamet’e kadar gururla yâd edeceği “Çanakkale Deniz Zaferi”ni bahşetti… 

(Yanlış anlaşılmasın: “Çanakkale Savaşları”nın en önemli safhası, “isimsiz” binlerce Osmanlı zabiti ve neferinin düşmana “Çanakkale geçilmez!” dedirttiği “deniz savaşları”dır.)

Bilindiği üzere, Osmanlı Devletinin kuruluşunun 700. yıldönümü vesilesiyle 1999 yılı öncesinde ve sonrasında yayıncılık dünyasında “tarih kitapları” fırtınası yaşanmıştı. Bundan “Çanakkale kitapları” da nasibini almış, sayı itibarıyla belki onlarca kitap ortaya çıkmıştı.

Şair Bekir Özcan’ın Yeni Asya Neşriyat tarafından yayımlanan kitabı da “Çanakkale “Çanakkale destanı” üzerine bir derleme. “Çanakkale: Bir Kahramanlık Destanı” adını taşıyan eserin birinci bölümünde “Çanakkale’de Cenab-ı Allah’ın inayeti; Mehmetçik ruhunun kerameti, cesareti, metaneti, hâsiyeti,” ikinci bölümde “şehit Mehmetçik ve gazilerin kendi kaleminden kendi şiirleri,” üçüncü bölümde “Şehit Mehmetçik ve gazilerin kendi kaleminden mektupları,” dördüncü bölümde “Çanakkale Cephesine yazılan mektuplar,” beşinci ve son bölümde de “Çanakkale Şehitlerine yazılan seçme şiirler” yer alıyor. (Elimizdeki nüsha Mart 2010 tarihli “ilk baskı” olup, 10,5 x 17 cm ebadında ve 260 sayfa.) 

Yayınevinin “takdim” yazısında eser şöyle tanıtılmakta:

“Elinizdeki çalışma (…) şiirler, destanlar, mektuplar ve hatıralardan teşekkül eden, âdeta bir Çanakkale destanıdır. Bizzat orada bulunanların, şehit olanların ya da gazi kalanların duâları, namazları niyazları, özlemleridir; bekleyenlerin hasretleri, türküleri, aşkları, pişmanlıklarıdır ve Çanakkale’yi oradaymışcasına yaşayanların söyleyip yazdıklarıdır.”

“ÇANAKKALE” ÇALIŞMALARI ÇOK AZ!

Eser için iki akademisyen (Prof. Dr. Âdem Tatlı ve Yrd. Doç. Dr. Mustafa Güneş) tarafından “takriz” mahiyetinde yazılar kaleme alınmış. Prof. Tatlı haklı olarak, “Çanakkale Savaşları hakkındaki eserlerin azlığı”ndan yakınıyor: “Çanakkale Savaşlarının üzerinden yaklaşık bir asır geçti. Onlar hakkında yazılan menkıbeler, hatıralar, romanlar, şiirler, inceleme ve araştırma yazıları, tiyatro ve sahneye aktarılmış filmler, çizgi filmler beklenenin çok altındadır; hattâ bazı alanlarda eser yok denecek kadar azdır…”

Eserin müellifi de “ön söz”ünde aynı hususa temas ederken bir ümidini de dile getiriyor: “Özellikle son yıllardaki çok geç kalmış çalışmaları takdirle karşılıyorum! Bu faaliyetlerin dalga dalga yayılması ve diğer bütün san’at dallarına da sirayet ederek toplumun tüm katmanlarına ulaşması için genç ve dinamik kabiliyetlerin, hemen her sahada en az, Mehmetçiğin harp meydanında göstermiş olduğu ‘cesaret, metanet, azim ve gayret’i göstereceklerine bütün kalbimle inanıyorum…”

Kitapta sürpriz biçimde şair Nâzım Hikmet’in “Çanakkale Masalı” adlı bir şiirine de yer verilmiş. Şöyle ki:

“Hilâl şunu nakleder her göğe çıkışında:/ Bundan yıllarca evvel İstanbul dışında/ Üç denizi seyreden bir eski kale vardı;/ İçinde pek mübarek bir evliya yatardı./ Yalçın duvarlarını aydınlatırken gurub/ Uzaktan bakılınca bu kale bağdaş kurub/ Tepelerde oturan bir devi andırırdı./ En cesur yüreklere korku uyandırırdı./ Nur inerken semâdan karanlık mazgallara/ Yeşil sarıklı bir pîr, bürünerek allara,/ Göğsünde bir ay-yıldız her gece zikrederdi/ ‘Burası mukaddestir, kimse giremez!’ derdi/ Velînin kudretine inanmayan dört çapkın/ Bu kaleye ettiler köleleriyle akın/ Sanki bir an içinde çalkalandı bir deniz;/ İçten gelen bir duâ dolaştı dehliz dehliz;/ ‘Göster bu kâfirlere kudretini yâ Rabb’i!’/ Birdenbire yıkıldı kale, dağ göçer gibi;/ Dört çapkın, köleler taşlar altında kaldı./ Karanlıklar boşlukta sallanarak alçaldı;/ O gece evliyanın ruhu uçtu Allah’a,/ Hiç kimse yaklaşmadı bu kaleye bir daha!”

Okunma Sayısı: 2057
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı