"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Risale-i Nur'da Yavuz Sultan Selim ve İttihad-ı İslam mücadelesi...

23 Eylül 2018, Pazar 10:35
İslâm tarihinin seyrine bakıldığı takdirde ''İttihad-ı İslâm'' düşüncesini hayata geçirmek için en canlı mücadelelerden birinin gözlemlendiği Yavuz Sultan Selim Han'ın hayatını ile padişahlık döneminin önemli dönüm noktalarını ve ayrıca Büyük İslam Alimi - Mütefekkiri Bediüzzaman Said Nursi'nin Kur'an'dan ilhamen kaleme aldığı bu asrın idrakine hitap eden eseri, hakikatli Kur'an tefsiri Risale-i Nur'da ''İttihad- İslam'' penceresinden yer alan Yavuz Sultan Selim değerlendirmelerini istifadenize sunuyoruz.

Yavuz Sultan Selim'in Hayatı...

Hilafeti Osmanlı'ya getirerek İslam dünyasının tek bir çatı altında toplanmasını sağlayan ve 498 yıl önce 22 Eylül'de Çorlu'da vefat eden Yavuz Sultan Selim, sekiz yıldan fazla süren yönetiminde, Osmanlı tarihinde dönüm noktası teşkil eden olaylara imza attı.

Babası II. Bayezid'in sancak beyi olarak bulunduğu Amasya'da doğan Yavuz Sultan Selim, küçük yaşlardan itibaren birçok laladan eğitim aldı.

Babasının tahta çıkmasının ardından Şehzade Selim, 1487 yılından 1510 yılına kadar Trabzon sancak beyliği yaptı. Şehzade Selim'in Trabzon'daki idarecilik yılları ona ileride kısa sürecek saltanatı için çok iyi bir tecrübe kazandırdı. Burada iken sınır boylarındaki gelişmeleri, özellikle Gürcü prensliklerinin ve Osmanlı Devleti için büyük bir siyasi-dini mesele oluşturacak olan Şah İsmail'in faaliyetlerini dikkatle takip etti.

24 Nisan 1512'de dokuzuncu Osmanlı hükümdarı oldu

Annesi Ayşe Hatun 1506'da vefatına kadar onun yanında bulunurken, oğlu Süleyman da 1494'te Trabzon'da dünyaya geldi. Yine burada doğan Şehzade Salih, 1499'da ve Kamerşah Sultan ise 1503'te küçük yaşta vefat etti.

Şehzade Selim, Sultan II. Bayezid'in kendisi ve Korkut yerine kardeşi Ahmed'i tahta geçirmeye hazırlandığını öğrenince babasına sert ifadeler içeren mektup kaleme aldı.

Babasının hastalığının artması ve divandaki vezirlerin çoğunun onun aleyhinde bulunarak padişahı Ahmed lehine teşvik etmesi üzerine o da önce oğlu Süleyman'ın yanına Kefe'ye ardından 3 bin kişiyle babasının yanına Edirne'ye gitti. Çukurçayır denilen yerde babasıyla karşı karşıya geldi. Burada babası tarafından yatıştırıldı ve kendisine Semendire sancağı verildi, Macarlar'la savaşması için izin çıktı.

Şehzade Selim, ağabeyi Ahmed'in saltanat makamına çağrıldığını haber alınca Edirne'ye girdi, ardından babasına yetişerek Çorlu'ya geldi. Uğraşdere mevkisinde II. Bayezid'in kuvvetleri ani bir saldırıyla Selim'i geri çekilmeye zorladı.

Bununla birlikte İstanbul'da yeniçeriler Şehzade Ahmed'i istemediklerini ve Selim'i desteklediklerini açıkça ilan ettiler. Üsküdar'a kadar gelen Ahmed şehre giremedi, Kefe'de bulunan Selim'e destek mektupları yollandı. Bazı vezir ve paşaların da baskısı sonucu II. Bayezid, tahtından Selim lehine feragat etmek zorunda kaldı. Böylece Selim 24 Nisan 1512'de dokuzuncu Osmanlı hükümdarı olarak tahta çıktı.

İlk hedefi dini ve siyasi tehdit oluşturan Şah İsmail oldu

Saltanatını terk eden II. Bayezid ise Dimetoka'ya gitmek üzere İstanbul'dan çıkışının ardından 10 Haziran 1512'de Abalar köyünde vefat etti.

Yavuz Sultan Selim'in ilk hedefi ise Osmanlı Devleti için ciddi bir dini ve siyasi tehdit oluşturan Şah İsmail oldu.

Yavuz Sultan Selim, 20 Mart 1514'te Edirne'den İran seferi için yola çıktı. Beş ay süren oldukça zorlu seferin sonunda 23 Ağustos 1514 çarşamba günü Çaldıran'da yapılan savaşta Sultan Selim, düşmanına üstünlük kurdu ve Şah İsmail geri çekilmek zorunda kaldı. Yavuz Sultan Selim, harekatını sürdürerek 6 Eylül Cuma günü Tebriz'e girerek adına hutbe okuttu. Bölgede bazı imar hareketlerinde bulundu ve sayıları bine ulaşan ilim ve sanat erbabını İstanbul'a sevk etti.

Memlük Ordusunu bozguna uğratıp Kasr-ı Yusuf'ta Mısır tahtına oturdu

Tarihçi İdris-i Bitlisi'yi bölgeye göndererek civardaki Sünni/Şafii aşiretlerini Safeviler'e karşı örgütlemeye çalıştı, mahalli Kürt beylerini de kendi tarafına çekti.

Yavuz Sultan Selim, 5 Haziran 1516'da Doğu seferi için İstanbul'dan ayrıldı. Sünni Memlük sultanının Safevilerle ortak hareket ettiğini öğrenerek Malatya'dan Halep'e doğru ilerledi. 24 Ağustos'ta Mercidabık Ovası'nda yapılan savaşta Memlük ordusunu dağıttı.

Daha sonra Mısır seferine karar veren Yavuz Sultan Selim'in ordusu önce Şam'ı ardından Kudüs'ü ele geçirdi. 9 Ocak'ta Gazze'den Mısır'a doğru yola çıkan Yavuz Sultan Selim ve ordusu, zorlu çöl yolculuğunun ardından 22 Ocak'ta Ridaniye'de yeniden toparlanan Memlük ordusunu bozguna uğrattı. 15 Şubat'ta görkemli bir törenle Kahire'ye girdi ve Kasr-ı Yusuf'ta Mısır tahtına oturdu.

İçlerinde Abbasi Halifesi Mütevekkil-Alellah ve yakınlarıyla öldürülen Memlük sultanı Kansu Gavri'nin oğlu Muhammed'in bulunduğu bazı önde gelen kimseleri, ulemayı, sanatkarları, bir kısım tacirleri, mukaddes emanetleri ve ele geçirilen malzemeleri donanmayla İstanbul'a sevk eden Yavuz Sultan Selim, geldiği yolu takip ederek geri döndü. Şam'a vardığında Muhyiddin İbnü'l-Arabi'nin mezarını buldurarak buraya bir türbe, yanına da bir cami ve tekke yaptırdı.

Rodos seferinden vazgeçti

Yavuz Sultan Selim, iki yıl bir ay süren seferin ardından 25 Temmuz 1518'de İstanbul'a döndü.

1519 yılının nisan ayında Rodos seferi için donanmaya yeni gemiler tedarik ettirip, toplar döktürdü. Ulemanın Şah İsmail'e karşı seferin daha önemli olduğu görüşü sonrası Rodos seferinden vazgeçti.

Sultan Selim, İstanbul'da çıkan veba salgını sonrası 18 Temmuz 1519'da Edirne'ye gitti. Sırtında çıkan bir büyük ur yüzünden Çorlu'dan ileri gidemedi. Hekimlerin müdahalesine rağmen hastalığı giderek ağırlaştı ve iki ay kadar burada ümitsiz bir tedavi gördükten sonra 21-22 Eylül 1520'de yanında yakın adamı Hasan Can varken sabaha karşı vefat etti.

Yavuz Sultan Selim'in vefatı oğlu Süleyman'ın Manisa'dan İstanbul'a gelişine kadar gizli tutuldu. 1 Ekim'de İstanbul'a getirilen naaşı oğlu ve devlet adamları tarafından şehir girişinde karşılandı ve Fatih Camisi'ne indirildi. Burada kılınan namazdan sonra bugünkü türbesinin bulunduğu Mirza Sarayı denilen yerde defnedildi. Üzerine geçici olarak bir çadır kuruldu, daha sonra oğlu Süleyman tarafından buraya bir türbe ile Sultan Selim Camisi ve külliye yaptırıldı.

Osmanlı tarihi için bir dönüm noktası teşkil etti

Yavuz Sultan Selim'in sekiz yıldan biraz fazla süren saltanatı dönemi, Osmanlı tarihi için bir dönüm noktası teşkil etti. Özellikle Doğu meselelerini ele alışı ve bunlara kesin çözüm bulma çabalarıyla dikkat çekti. Safevi tehdidini önlemesi ve onlara karşı ileride Osmanlı dini düşüncesinin sınırlarını tayin edecek ölçüde Sünni anlayışı öne çıkarması aynı zamanda siyasal ve sosyal hayatta da önemli bir dönüşümün habercisi oldu. Yavuz Sultan Selim'in İslam dünyası üzerinde bütünleştirici bir lider sıfatını haiz olması "hilafet tahtının sultanı" şeklinde anılmasına yol açtı. Resmi belgelerde ise Mekke ve Medine'nin koruyucusu anlamına gelen Hadimü'l-Haremeyn unvanıyla zikredildi.

***

RİSALE-İ NUR'DA YAVUZ SULTAN SELİM...

İttihad-ı İslâm, Müslümanların öncelikle Kur’ân ve Sünnet hükümlerine uygun bir ahlaka kavuşmalarını, ardından ticari, kültürel, siyasi ve hukuki yapılarını güçlendirerek birlik ve beraberlik içerisinde yaşamalarını ifade eden zengin içerikli bir terimdir. İttihad-ı İslâm özellikle 19. yüzyılın ikinci yarısından itibaren Osmanlı fikir hayatında en sık atıf yapılan kavramlardan birisi olmuştur.

Bu dönemde İttihad-ı İslâm Batı karşısında siyasi, askeri ve hukuki yönden geri kalmış olan İslâm alemi için bir kurtuluşu ifade etmekteydi. İttihad-ı İslâm, öncelikle İslâm milleti arasında ayrılıklara neden olan itikat zafiyeti, cehalet, taklit, tembellik ve ırkçılık gibi hastalıkların ortadan kaldırılmasını gerektirir, ardından da kültürel, ticari, ekonomik ve siyasi alanlarda kuvvetli bir İslâm aleminin ortaya çıkmasını amaçlar.

Bediüzzaman Said Nursi Divan-ı Harb-i Örfi’de İttihad-ı İslâm ile ilgili düşüncelerini açıklarken birbirinden farklı fikirde bazı düşünür ve devlet adamlarını İttihad-ı İslâm’da selefleri olarak saymaktadır. Bu kişiler Yavuz Sultan Selim, Cemaleddin Efgani, Muhammed Abduh, Ali Suavi, Hoca Tahsin Efendi ve Namık Kemal’dir. Bu şahısların fikir ve mücadelelerine bakıldığı takdirde bazı farklılıklara rastlamak elbette mümkündür. Ancak aralarında ortak olan bir husus hepsinin İttihad-ı İslâm’ı bir hedef olarak benimsemiş olmalarıdır. Dikkat çeken bir nokta Yavuz Sultan Selim’den sonra zikredilen düşünürler ile Yavuz arasında yaklaşık 350 yıllık bir zaman sürecinin olmasıdır. Ne yazık ki Yavuz Sultan Selim’den sonra 19. ve 20. yüzyıla kadar İttihad-ı İslâm’ı canlandıracak fikri bir hareketliliğe rastlanmaz. Bu yüzden Bediüzzaman’ın İttihad-ı İslâm’da selefleri olarak kabul ettiği şahsiyetleri hem İttihad-ı İslâm hedefinin canlandırıcısı hem de en güçlü temsilcileri olarak kabul etmek yanlış olmasa gerektir.

İslâm dini Müslümanların birlik ve beraberlik içerisinde yaşamalarını emretmektedir. Irkçılık, adavet, husumet gibi zararlı düşünceler ise nasslarla yasaklanmıştır. Buna rağmen İslâm aleminin -Asr-ı Saadet bir tarafa bırakılırsa-, birlik ve beraberliği tam manasıyla hayata geçirdiğini söylemek mümkün değildir. Müslümanlar arasında iç savaşlara, devletler arası çekişmelere, ırkçı ve ayrılıkçı politikalara rastlamak mümkündür. Bu yüzden İttihad-ı İslâm’ın yalnızca bir “gaye” olarak kaldığı ne yazık ki gerçektir. Zaten İttihad-ı İslâm idealinin ilgiye mazhar olması da İslâm Aleminin sömürgeci devletlerin esareti altına girdiği bir döneme rastlar. Zorunluluktan dolayı benimsenmiş bir politika olarak kendini gösterir.

Bediüzzaman’ın İttihad-ı İslâm’a yüklediği anlam ise politik kaygılardan daha farklı bir nitelik arz etmektedir. Bediüzzaman İttihad-ı İslâm’ı “bu zamanın en büyük farz vazifesi İttihad-ı İslâm’dır.” şeklinde yorumlar. Bu, Bediüzzaman’ın İttihad-ı İslâm’a siyasi tartışmaların üzerinde bir anlam yüklediğini göstermektedir. Aynı zamanda Müslümanların birlik ve beraberliği ancak Müslümanların bu “farz vazifeyi” gereğince ifa ettikleri takdirde gerçekleşme imkanına kavuşacaktır. Burada Bediüzzaman’ın İttihad-ı İslâm’da seleflerim dediği devlet adamı ve düşünürlerin İttihad-ı İslâm’ın gelişim ve canlanmasına katkıları kısaca incelenecektir.

Yavuz Sultan Selim

İslâm tarihinin seyrine bakıldığı takdirde İttihad-ı İslâm düşüncesini hayata geçirmek için en canlı mücadelelerden birinin Yavuz Sultan Selim döneminde gerçekleştirildiği görülmektedir.

Yavuz Sultan Selim devrine kadar Osmanlı İmparatorluğu genellikle Avrupa’ya doğru bir genişleme politikası gütmekteydi. Yavuz döneminde ise Osmanlı Devletinin “doğu siyasetine” ağırlık verdiği görülmektedir. Yavuz Sultan Selim doğu seferlerinin amacını şu sözleriyle özetlemektedir: “Nist bihude seferhay-ı ve fürasani-i ma, beheri cem’iyyet edilmest perişani-i ma.” (Bu seferleri beyhude sanma, bizim bütün perişanlığımız, cemiyetlerin, toplulukların gönlünü birleştirmek içindir.). Yavuz Sultan Selim iktidarı döneminde Avrupa devletleri ile sulh siyasetini benimsemiştir. Buna mukabil doğu bölgelerine yönelik siyasetinde birlik ve beraberlik ortamını bozucu hareketleri engellemeyi hedef seçmiştir.

Safevi Devletinin kurucusu olan Şah İsmail’in birlik ve beraberlik duygularını bozucu, Osmanlı Devletinin Anadolu’daki hakimiyetini zedeleyici hareketlere açıkça destek vermesi Yavuz Sultan Selim’in dikkatinden kaçmamıştı. Şah İsmail mutaassıp bir Şii idi. Merhametsizliği ve kan dökücülüğü ile tanınan Şah İsmail özellikle Sünnilere oldukça merhametsiz davranmıştır. Birçok Sünni’nin idam edilmesini emretmiş, Sünni alimlere zulüm etmiştir. Tebriz’i ele geçirdiğinde ezanın aslını değiştirerek kelime-i şehadeti “aşhadu anna Aliyan valiyyullah” şekline çevirmiş ve buna muhalefet edenlerin yok edileceğini ilan etmişti. (Milli Eğitim Bakanlığı İslâm Ansiklopedisi, c. 11, s. 278) İran’da güçlü bir devlet kuran Şah İsmail (Safevi Devleti) Şii mezhebini devletin resmi dini olarak kabul ettirdi. Siyasi ve dini önderliği şahsında toplayan Şah İsmail Şii düşüncesini yaymak için Anadolu’da müsait bir zemin buldu. Şah İsmail’in Anadolu’ya göndermiş olduğu tarikat mensupları buralarda halkı Osmanlılara karşı kışkırtıyor, Şah’ı yüceltiyor, zaman zaman da isyan çıkarıyorlardı.

Bu durum Anadolu’da tımar usulünün bozulmasını, birlik ve beraberlik havasının zedelenmesini netice vermişti. Bu olumsuz hareketlerin Anadolu’yu olumsuz etkilediğinin farkında olan Yavuz, öncelikle Anadolu’daki isyan hareketlerini bastırdı. İsyanların Safevi devletinin politikalarından kaynaklandığını bildiği için İran ile olan ticari ilişkileri kesti. Ulemasıyla yapmış olduğu müzakereler sonucunda Anadolu birlik ve beraberlik havasının bozulmasına neden olan Safevi Devleti ile savaş yapılmasının “ehem ve akdem” olduğuna dair fetva aldı.

Savaştan önce Yavuz Şah İsmail’e yazmış olduğu bir mektup ile, Şah İsmail’in düşünce ve faaliyetlerinin İslâm dini hükümleri ile bağdaşmadığını (Şah İsmail’in hulefa-i raşidine ve bazı din büyüklerine edepsizlikte bulunması, isyanları yönlendirmesi…vb), tövbe etmesi gerektiğini, aksi halde kendisiyle savaşmak üzere Osmanlı ordusunun hazırlandığını bildirmiştir. Ancak Şah İsmail bu ikazları dikkate almamış ve savaşa hazır olduğunu bildiren bir mektup yazmıştır. Safevilerin Çaldıran Savaşı ile etkisizleştirilmesi Yavuz’un İslâm birliğini gerçekleştirme düşüncesini kolaylaştıracak siyasi ortamın doğmasını netice verdi.

Yavuz Sultan Selim’in doğu siyasetinde ikinci önemli politikası hilafet kurumunu Osmanlı Devletine naklettirmesidir. Hilafet Abbasilerin elindeydi ve Abbasilerin koruyuculuğunu Memlük Devleti üstlenmişti. Ancak Memlük devleti siyasi ve ekonomik yönden eski gücünden oldukça uzaktı. Şark ticaretini kontrolleri altında tutuyorlarken iken bunu Portekizlilere kaptırmışlardı. Hicaz ve diyarındaki otoriteleri Memlük Sultanlarının Mekke Şerifleri ile olan kötü ilişkileri yüzünden sarsılmıştı.

Ayrıca Çaldıran Savaşında yenilgiye uğrayan Şah İsmail Memlüklerle ittifak ederek Osmanlı Devletini ortadan kaldırmayı tasarlamaktaydı. Bu siyasi durum Yavuz’un Memlükler üzerine sefer düzenlemesini zaruri kılmaktaydı. Zira güçsüz bir Memlük devleti Şah İsmail’in işine yarayacaktı ve bu durum İslâm aleminin birlik ve beraberliğine darbe indirebilirdi. Ayrıca doğu ticaret yolları Hıristiyanların (Portekizlilerin) eline geçtiği için İslâm dünyası ticari ve ekonomik yönden gerilemekteydi. Bu etkenler Yavuz Sultan Selim’in İslâm dünyasını tek bir siyasi gücün altında toplama düşüncesini pekiştirdi.

Yavuz Sultan Selim’in öncelikli hedefi İran’daki Safevi varlığına tamamen son vermekti. Doğu Seferine bu maksatla çıkıyordu. Ancak Memlüklerin Osmanlıların doğuda ilerlemesinden rahatsız olması ve özellikle Kansu Gavri’nin Osmanlı elçilerine kötü davranması sorunun diplomatik yollardan çözülmesini imkansızlaştırdı ve sonuçta Osmanlılar Memlükler’i mağlup etti. Yavuz’un doğu siyaseti incelendiği takdirde hedef olarak İttihad-ı İslâm’ı seçtiği söylenebilir.

Siyasi ve ekonomik koşulların etkisiyle gerçekleştirilen bu seferler netice olarak İslâm dünyasının büyük bölümünün Osmanlı siyasi çatısı altında toplanmasını netice vermiştir. Hilafetin Osmanlılara geçmesi de bu önemli kurumun Memlüklere nazaran daha güçlü olan bir devlet tarafından temsil edilmesini beraberinde getirdi.

Ancak İttihad-ı İslâm yalnızca siyasi otorite altında toplanmayı ifade etmediği, kültürel, bilimsel ayakları da olduğu için gerçek anlamda İslâm birliğinin sağlandığı söylenemez. Bu yüzden Yavuz döneminde sadece hedef ve kısmen netice olarak İttihad-ı İslâm’ın var olduğu söylenmelidir.

'BEDİÜZZAMAN’IN İTTİHAD-I İSLÂM’DA SELEFLERİ' makalesinin devamını okumak için tıklayınız:

http://www.risaleinurenstitusu.org/bediuzzamanin-ittihad-i-islamda-selefleri/#more-1875

AA

Okunma Sayısı: 7273
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı