"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Sabrın mükâfatı zaferdir

Lokman Erdoğan
27 Ekim 2017, Cuma
Bütün bunların hepsi bir anahtar olabilir mi?

Pencere, gökyüzü, jiletli tel, telefon saati, mektup günü, ilk ziyaret haftası, revir günü, hesaptaki paranın hesaplanması, annelerin gözyaşları, çocukların korku dolu bakışları, demir kapının kapanırken ve açılırken çıkardığı ses, Yeni Asya’nın Lâhika sayfasında yayınlanan “Risale-i Nur’dan Cezaevi Mektupları” köşesini altını çizerek okuyan simalara düşen ışık, Mağdur Kürsüsü’nü okurken nemlenen ve seher vakti yaşlı gözlerle  duâya açılan eller.

İşte böyle vakitlerde kelimeler, bu anahtar kelimelerin ortasında sese dönüşmeden içimizde kırılıyor ve kalbimize saplanıyordu.

Anlıyorduk ki zamanı tanımak işte tam da buydu.

Kendi vadisinde bir ırmak hızıyla akarken dakikalarına yetişemediğimiz zamanı artık çok iyi tanıyorduk.

Çünkü yazdığımız mektubu göndermek için yedi gün, telefon etmek için on beş gün, sımsıcak bir kucaklaşma için tam altmış gün bekliyorduk. Kitaptan mahrum olmanın ötesinde Kur’ân-ı Kerîm talebimizin karşılanması bile aylar sonra olmuştu.

Beklerken öğreniyorduk. Öğrenmek, zamanın nasıl geçtiğini ve geçmediğini öğrenmek zor muydu diye düşünüyor insan.

Mazlûm olunca, mağdur olunca, her işi O’na havale edince ve neticeyi O’ndan bekleyince aslında zor olmuyordu hiçbir  şey.

Makul bir şüphe, karanlık bir yorum, meçhul bir iltisak, soyut deliller, adını emniyet sorgusunda duyduğumuz bir mesajlaşma programıyla değerli olduğunu düşündüğümüz bir çok şeyin aslında ne çok şeyin dışarıda kaldığını düşünüyorduk. 

Değer verdiğimiz ya da önceliklerimizin önüne koyduğumuz her şey dışarıda, demir kapıların ve kale gibi bizi kuşatan resmî elbiseli jandarmaların üzerinde gezdiği duvarların ötesindeydi. 

Dışarıda esaslı bir yağmur vardı. 

Hafız Adem ağlayarak ilk bayramın, Kurban Bayramı’nın duâsını yapmıştı.

Mazlûmduk, mağdurduk, iftiraya uğramıştık. Kurbandık.

O, yaz bütün yağmurlar içimize yağmıştı.

 Ve asrın Müceddidi, Mektubat’ın sayfaları arasında sesleniyordu seher vakti koğuşta ağlayanlara “Sabrın mükâfatı zaferdir. Sebatın mükâfatı galebedir.”

Okunma Sayısı: 4964
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • Ömer

    12.1.2020 10:22:09

    Bu yazıyı cezaevinde okumuştuk.Bütün koğuş ağlamıştık.Ne günlerdi o günler

  • Fatih

    27.10.2017 15:45:13

    Allah razı olsun, Rabbim mazlumun sabrını artırsın, gönüllerine ferahlık ve inşirah nasib etsin. Biz dışarıdakilerede basiret, insaf, iz'an ve doğru yolda kalma azmi ve şevki versin inşallah.

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı