Yeni Asya gazetesinin ilkini 2015 Mayıs’ında, ikincisini ise Eylül ayında düzenlediği alınan müsbet dönüşlerden sonra geleneksel hale getirdiği ‘Gazetecilik Seminerleri’nin dördüncüsünde, Türkiye’nin değişik illerinden gelen katılımcılarla birlikte olmak, onların gözlerindeki ışığı görmek iki kelime ile umut vericiydi.
11 Eylül Pazartesi günü başlayan, 14 Eylül Perşembe günü sona eren “Gazetecilik Seminerleri” vesilesi ile yıllardır uzaktan izlediğim Yeni Asya Camiası’nın Risale-i Nur’u merkez yapan yayın esaslarıyla istikamet kararlılığını ve meşvereti nasıl uyguladıklarını yerinde müşahede etme imkânına kavuştum. Bunun yanı sıra basın yayın mesleğine ilgi duyan pırıl pırıl simalarla birlikte olma şansı yakaladım.
1970’li yılların başında Rahmetli Zübeyir Gündüzalp’in “…Günlük hadiselere karşı gerek ihtiyaç açısından, gerekse Risale-i Nur hakkındaki iddialara cevap verme açısından “Kardeşim, lahana yaprağı kadar da olsa bir gazetemiz olsun” arzusunun ete kemiğe bürünen hali olan Yeni Asya gazetesi tarafından yapılan bu seminerin birçok bakımdan ufuk açıcı olduğunu söylemek mümkün.
Sabah derslerin akabinde öğle saatlerinde katılımcılarla birlikte katıldığımız gazetenin manşetinin belirlendiği toplantılar günümüzde medya dünyasında var olan kuruluşların güç merkezlerinden esecek rüzgârı, gelecek talimatı ve paracıkları bekleyerek mazlûmların ahını duymadığı bir dönemde Yeni Asya kadrosunun mazlûmların iniltisini nasıl duyduğunu görmeme ve idrak etmeme vesile oldu. Seminer süresince biz katılımcılar gazetenin yayın kurulu ile birlikte günün “manşet”ini belirleme toplantılarına katıldık. Hatta onların sabırlarını zorlayarak manşet belirleme toplantılarında seminer katılımcıları olarak gazetenin yönetim kurulundan çok konuştuk. Ve müşahede ederek gördük ki Yeni Asya gazetesinde talimatla atılan manşet yoktur.
Yeni Asya gazetesinde her şeye karar veren, herkese üst perdeden buyurgan bir dille kükreyen bir isim görmediğimizi ifade edebilirim. Ayrıca gazete yönetim heyetinin meşvereti tam anlamıyla bütün çalışmalarına sindirmesi ve bütün kararları istişare dairesinde alması alkışlanması gereken bir durum olmanın ötesinde örnek alınması gereken bir çalışma metodu olarak hafızalarımıza kazındı. Gazete yönetim kurulu üyelerinin öz cümleleri ile bu istişarelerde Üstad Bediüzzaman’ın eserlerinin işlerini kolaylaştırdığını ifade ediyorlar. Samimiyetlerini ise ,bu sözleri söylerken gözlerine yansıyan ışıltıda görmek mümkün.
Türkiye’nin zor günlerden geçtiği bir dönemde kısıtlı imkânlarla yayıncılık yapmaya çalışan Yeni Asya Kadrosu’nun ilham kaynağının “31 Mart ayaklanması “ ile ilişkilendirilerek gözaltına alınan mahkemede “Eğer meşrûtiyet bir fırkanın istibdadından ibaret ise ben mürteciyim” şeklinde başlayan sert bir savunma yaptığı için hakkında idam kararı verilmesi beklenirken, Mahkeme Reisi Hurşit Paşa tarafından serbest bırakılan ve mahkemeden çıktığında Sultanahmet Meydanı’nda idam sehpasında teşhir edilen bedenlerinin arasından “Zalimler için yaşasın Cehennem” diye haykırarak Beyazıt’a doğru yürüyen Bediüzzaman Said Nursî olduğu tartışılmaz.
Sözün özü “Ağzı duâlı mazlûmlara, iltisak kurbanlarına sahip çıkan, gördüğü baskılarla tirajın her şey olmadığını gösteren Yeni Asya gazetesi kadrosundan ‘Bediüzzaman ve Neşriyat’, ‘Haber toplama Y. ve Muh.’, ‘Haber Fotoğrafçılığı’, ‘Yeni Asya’nın serencamı’, ‘Araştırma Teknikleri’, ‘Yayın Esasları’, ‘Editörlük’, ‘İnternet Haberciliği’, ‘Mülâkat Teknikleri’, ‘Karikatür’ konularında dersler almak bütün kursiyerler için ufuk açıcı oldu.”