Ahrar, “Hür” kelimesinin çoğulu olup kendisini hür hisseden, bağımlı olmayan ve herkesin de hür olmasını isteyen ve savunanlara verilen bir isimdir ve “Hürriyetçiler” demektir.
Dolayısıyla Ali, Veli, Ahmet ve Mehmet değil, hürriyetçi olan herkes “Ahrar”dır.
II. Meşrûtiyetin ilânından sonra 18 Eylül 1908’de ilk olarak partileşen fırka da “Ahrar Fırkası” olmuştur. Bediüzzaman Ahrarları, “İslâmiyet’in meşrûtiyetperver ve hamiyetli fedaileri” (ESDE, 191) olarak tarif eder. Hürriyetçi fikirlerinden dolayı, devletçi olan İttihat ve Terakki’nin hedefi haline gelmiş ve 31 Mart (13 Nisan 1909) ayaklanmasının faturası maalesef bu partiye çıkarılmaya çalışılmıştır; ancak 31 Mart olayına karıştıklarına dair bir delil bulunamamıştır; ama “İttihat ve Terakki” tarafından su-i kasta kurban edilmişlerdir.
*
“Divan-ı Harbi Örfî”, 31 Mart olayından sonra Ahrar Fırkası mensuplarını da tutuklayarak yargılamış ve bir kısmını idam etmiştir. Prens Sabahattin dahil bir kısmı da ülkeyi terk etmek zorunda kalmıştır.
30 Ocak 1910’da yurda dönen parti genel sekreteri Ferruh Bey, fırkanın kapatıldığını ilân eden bir bildiri yayınlamış, bu tarihten sonra, muhalefet boşluğunu Miralay Sadık Bey liderliğinde kurulan “Hürriyet ve İtilâf Fırkası” doldurmaya başlamıştır.
Bediüzzaman Hazretleri bu durumu şöyle ifade eder:
“Âl-i himmet olanlar o hadisede sukut ettiler. Garazkâr cerideler, hakikî hürriyetin sadâsını susturdular. Meşrûtiyet pek az adamların üstüne münhasır kaldı. Fedakârları da dağıldılar.” (ESDE, 2017, Münâzarât, 191.)
*
“Bizim ekser ahrarımız, mutekid Müslümanlardır.” (ESDE, 212.) buyuran Bediüzzaman Said Nursî Hazretleri Ahrarların yeniden dirilişini şu sözlerle ifade eder: “Hürriyet başında bizimle, yani İttihad-ı Muhammedî (asm) Cemiyeti ile, İttihadçıların bir kısmındaki gizli farmasonlara muarız ve manen bizimle, yani İttihad-ı Muhammedi ile müttefik olan Ahrar Fırkası yine otuz beş sene sonra dirildi, yine uyandı. Birden şeair-i İslâmiyenin başında olan ezân-ı Muhammedi’yi farmasonların zincirlerini kırıp ilân etmesiyle; siyasetten kat’-ı alâka eden, eskide “İttihad-ı Muhammedî” şimdi “Nurcular” namını alan ve “İttihad-ı İslâm” içinde bulunan kardeşlerimiz yanlış basmamak için bazı şeyleri söylemek isterdim.” (Beyanat ve Tenvirler, 1970, s. 11-12.)
Bu ifadelerle Bediüzzaman Nur Talebelerinin siyasî olarak Ahrarlarla beraber olduğunu ve onlara destek olduğunu ifade etmektedir.
“Zira Ahrar perdesi ve hamiyet-i İslâmiye ve milliye ve elbette İttihad-ı Muhammedî dairesinden olan “Şeyh-i Risale-i Nur” denilmeli...” (ESDE, 202.) buyurarak “İttihad-ı İslâmı” ve “Sulh-u Umumiyi” ancak Ahrarlarla beraber Risale-i Nur Talebelerinin gerçekleştireceğini ifade eder.
Ve “Yaşasın akıl ve tedbir-i mücessem dindar cemiyet-i Ahrar ve Nur Talebeleri! (ESDE, 2017, S. 98.) der. Demokratları, Ahrarların devamı olarak destekleyen Bediüzzaman son dersinde de “Demokratlar dine taraftardırlar” (Emirdağ Lâhikası, 2006, s. 874.) buyurarak Nur Talebelerini Demokratlara destek olmalarını tavsiye eder.