"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Demokrasi ve parlamenter sistem

M. Ali KAYA
21 Ocak 2017, Cumartesi
İslâm’da yöneticilik millete hizmet etmek içindir; milleti kendine hizmet ettirmek için değildir. Peygamberimiz (asm) “Kavmin efendisi ona hizmet edendir” (Fethu’l-Kebir, 2:195.) buyurur.

Yüce Allah peygamberlerine nübüvvet görevi vermeden önce onlardan söz alır, “Benim kullarıma hizmet edeceksiniz. Kullarımı kendinize hizmetçi ettirmeyeceksiniz” emreder. Bunun için peygamberler Allah’ın kulları arasında mü’min, kâfir ayırımı yapmadan her insana değer verir ve onlara hizmet ederlerdi. Kendilerine inananlara da insanları kendilerine hizmet ettirmeme ve insanlara hizmet etmeleri konusunda irşat ederlerdi. Peygamberimiz (asm) sahabelerine, “Eyleme hiçbir nefsi kendi nefsine hamal, kırbacın düşse attan in de yere kendin al!” buyurmuşlardır. Bunun için sahabeler attan kırbacı yere düşse yerdekine “kırbacı verir misin?” demez, inip alırlardı.

Peygamberimiz (asm) kendi işini kendisi görür, evine gelen insanlara hizmet eder, sahabelerine su dağıtır, ateş yakmak gerektiği zaman odun toplar getirir, cami inşaası ve hendek kazma işinde bizzat taş taşır ve kazı yapardı. “Siz oturun biz yaparız” diyen sahabelerine “Siz çalışıp benim oturmam bana yakışmaz. Ayrıca sevaba ihtiyaç bakımından ben sizden daha müstağni değilim” buyururlardı. 

Yöneticilik ve efendilik budur. 

**

Dünyada iki türlü yönetim vardır. Birincisi buyurgan, emredici ve baskıcı; buna istibdad ve krallık denir. İkincisi hizmet edici, insana değer verici, haklarını koruyucu ve yardımcı; buna hürriyet ve demokrasi denir. 

Peygamberimizin (asm) yönetimi buyurgan, emredici ve baskıcı değil, değer verici ve hizmet edici idi. Peygamberlik mesleği ile krallığın farkı budur. 

Yüce Allah Peygamberimize (asm), “Seni kral peygamber olarak mı göndereyim, kul peygamber mi?” buyurunca Peygamberimiz (asm) “Ben kul peygamber olmak istiyorum” (Tirmizi, Şemail, 140.) buyurmuşlar ve krallığı reddetmişlerdir. Bunun için “Bana Acemlerin krallarına davrandıkları gibi davranmayın. Hırıstiyanların İsa’yı kutsadığı gibi de kutsamayın!” (Buhari, Enbiya, 48.) ferman buyurmuşlar, kendilerini sahabelerle bir görmüşlerdir. 

**

Bediüzzaman Said Nursî Hazretleri müceddid olduğu ve unutulan ve terk edilen sünnetleri ihya etmek görevi olduğu için Kur’ân-ı Kerîm’in “Adalet, meşveret, yöneticiye itaat, yöneticiyi seçme” gibi emirlerini ve Peygamberimizin (asm) bu husustaki sünnetlerini ihya etmek, istismar edilmekten kurtarmak görevidir. Bu sebeple Bediüzzaman Hulefa-i Raşidin’in ve Sahabenin yönetimle ilgili sünnetlerini ihya etmiştir. Nitekim Peygamberimiz (asm) “Benim ve Hulefa-i Raşidi’nin sünnetine uyun, yolundan gidin!” (Ebû Davûd, Sünnet, 5; Tirmizî, İlim, 16; İbni Mace, Mukaddime, 6; Dârimî, Mukaddime, 16; Ahmed b. Hanbel, Müsned, 4:126, 127; İbni Hıbbân, Sahih, 1: 166-167.) hadisi gereği “Seçim, meşveret, adaleti temin, hak ve hürriyetleri koruma ve insanlara hizmet etme” prensiplerinin “Parlamenter Sistem” olan Meşrûtiyetle hayata geçtiğini ve geçeceğini ifade etmiş ve dinin bu emirlerinin ancak Meşrûtiyet yönetimi ile uygulanabilir olduğunu anlatmıştır. Bu sebeple Bediüzzaman Halife Sultan Abdülhamid’e hitaben “İstibdat, zulüm ve tahakkümdür. Meşrûtiyet, adalet ve Şeriattır. Padişah, Peygamberimizin emrine itaat etse ve yoluna gitse halîfedir; biz de ona itaat edeceğiz. Yoksa, Peygambere tabî olmayıp zulüm edenler, padişah da olsalar haydutturlar” demiştir. (Eski Said Dönemi Eserleri, Divan-ı Harb-i Örfi, s. 122.)

**

Bediüzzaman ayrıca “Seyyidü’l-kavmi hadimuhum” (Kavmin efendisi, onlara hizmet edendir) hadîsinin sırrıyla, Şeriat âleme gelmiş; ta istibdadı ve zalimane tahakkümü mahvetsin. Herhangi bir nutuk îrad ettim ise, herbir kelimesine kimsenin bir itirazı varsa, bürhan ile ispata hazırım. Ve dedim ki: Asıl şeriatın meslek-i hakikisi, hakîkat-i meşrûtiyet-i meşrûadır. Demek, meşrûtiyeti, delâil-i Şer’iye ile kabul ettim” demektedir. Yani meşrûtiyeti şeriatın yönetimle ilgili emirlerinin uygulaması olarak görmüş ve kabul edip, uygulanmasını istemiştir. 

Yine Bediüzzaman “Seyyidü’l-kavme hadimühüm” hadisinin sırrı ile “Memuriyet emirlik ise, reislik değil; millete bir hizmetkârlıktır. Demokratlık ve hürriyet-i vicdan İslâmiyetin bu kanun-i esasisine dayanabilir. Çünkü kuvvet kanunda olmazsa şahsa geçer. İstibdat mutlak keyfî olur.” (Emirdağ Lâhikası, 747.) demiş, şahsın hakim olduğu bir sistemi “Riyaset-i şahsiyenin kat’iyyen aleyhindeyim” diye reddederek meşvereti esas alan meclisin ülkeyi yönetmesini savunmuştur.

Böylece Demokrasiyi Meşrûtiyetin gelişmiş şekli olarak kabul etmiş, Demokrat Parti’ye açıkça destek olmuş, Demokratları da “Şeair-i İslâmı ihya etmeye dâvet etmiştir. Onlar da demokrasinin gereği olarak “Din ve Vicdan Hürriyetini” sağlamış, ezanı aslına çevirmiş, ibadeti ve din eğitimini serbest hale getirmiş, okullara koymuş, Kur’ân kurslarını, İmam-Hatip ve İlahiyat okullarını açmışlardır. 

**

Bediüzzaman ayrıca “Cumhuriyet ve Demokrat manasındaki meşrûtiyet ve kanun-i esasi” (Eski Said Dönemi Eserleri, s. 53.) cümlesi ile Cumhuriyet, Demokrasi ve Meşrûtiyeti yönetim sistemi olarak aynı kategoride değerlendirir. Bediüzzaman isme ve resme bakmıyor, özüne ve muhtevasına bakıyor. İsme karşı çıkmıyor; içini “Hürriyet, Adalet, Meşveret ve Kanun Hâkimiyeti ve Müsavat” gibi dinin temel kavramları ile dolduruyor. Hürriyeti savunuyor ve Divan-ı Harb-i Örfi’de “İstibdat ne suretle gelirse gelsin, meşrûtiyet libasını giysin rast gelsem sille vuracağım” diyor. Çünkü “Tebeddül-ü esma ile hakaik tebeddül etmez.” Yani, ismini değiştirmekle gerçekler değişmez. 

Bediüzzaman nasıl 1907’den sonra Meşrûtiyetten yana tavır takınmış ise 1950’den sonra da Demokratlardan ve demokrasiden yana tavrını koymuş, (Risalelerin Başındaki Bediüzzaman’ın Hayatından, s.16.) Eşref Edip ve Necip Fazıl gibi dine hizmet edenlerin destekledikleri Serbest Fırka, Hürriyet Partisi, İslâm Demokrat Partisi ve Millet Partisi gibi partilere ve siyasî fikirlere asla sıcak bakmamış, dini siyasete alet edecekler diye endişe etmiş ve bunu da açıkça ifade etmiştir. 

Okunma Sayısı: 2458
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • Kaan

    21.1.2017 01:21:02

    "Peygamberimizin (asm) yönetimi buyurgan, emredici ve baskıcı değil, değer verici ve hizmet edici idi." Gayet isabetli bir tesbit ve veciz bir cümle.

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı