Ehl-i Sünnet ve'l Cemaat...
Ehl-i Sünnet, namaz kılanların kim olursa olsunlar lânetlenmesini yasaklamıştır. (Buhâri, Edep, 44). Ancak fâiz yiyenler, tefecilik yapanlar böyle değildir (Buhâri, Libas, 86; Müslim, müsâkat, 19). Ayrıca ashâbı kesinlikle hayırla yâd etmek hakkında icmâ vardır; ancak Hz. Hüseyin'i Kerbelâ'da feci bir şekilde aile efrâdıyla birlikte şehid eden Yezid'e lânet etmek bunun dışında tutulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, 5:54, 57; Müslim, Fezâilü's-Sahâbe, 33.)
İslâm'da "Ben Müslümanlardanım" diyen her samimî insanın dokunulmazlığı vardır. Hiç kimse hakkında kötü zan beslenmez; "affetmekte hata cezâ da hatadan hayırlıdır" ilkesi esastır. Açıkça Kelime-i Şehâdet getiren ve kıbleye dönüp namaz kılan her Müslüman, cemâattendir; bir insanın diliyle söylediğinin aksini yapana kadar ona inanılır; Hz. Peygamber'in (asm) bu konuda "Kalbini yarıp da baktın mı?" buyruğu esas alınmıştır. (Buhâri, Zekât, 1, Müslim, İman, 8.)
Bu açıklamalara göre imanın esaslarından birini kalben inkâr etmedikçe hiçbir Müslümana kâfir denilemez. Kalben inkâr edip etmediği ise ancak Allah’ın bileceği bir şeydir. Ehl-i bida da günahlarının cezasını çektikten sonra Cennete girecektir.
Ehl-i Sünnetin itikat ve inancını İmam-ı Azam Ebu Hanife “Fıkh-ı Ekber” isimli risalesinde beyan etmiştir. Aliyyu’l-Kari de bu eserin geniş bir şerhini yazmış ve “Fıkh-ı Ekber Şerh-u Aliyyu’l-Kârî” adıyla şöhret bulmuştur. Saadettin-i Taftazanî’nin İmam Nesefî’nin “Akaid” isimli eserine yazdığı “Şerhu’l-Akaid” isimli eseri de meşhurdur. Bu eserlerde Ehl-i Sünnet ve’l-Cemaat’in inançla ilgili bütün meseleleri sistemli ve düzenli hale getirilerek açıklanmıştır.
Zaman içinde Ehl-i Sünnet inancına gelen itirazların tamamı da asrımızda Bediüzzaman Said Nursî’nin “Risale-i Nur Külliyatı” ile akıl, mantık ve ilmî delillerle çürütülerek “Tevhid” “Haşir” “Nübüvvet” “Mi'rac” “Rü’yetullah” “Ahiret” ve “Kader” ile ilgili bütün meseleler aklı ikna ve kalbi tatmin edecek şekilde izah ve ispat edilmiştir.