"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Hürriyet bir adamı bir millet yapıyor

M. Ali KAYA
07 Aralık 2016, Çarşamba
NAMIK KEMAL’İN RÜYASI

Kuvâ-yı hükümet (hükümet kuvvetleri)—ki mahiyetinde müselles (üçgen) gibi üç hatt-ı istikametten mürekkebtir—yed-i vâhidenin (tek elin) pençe-i tagallübünden (zorbalık pençesinden) intizâ’ ederek (faydalanarak) her biri aharın (diğerin) tetâvülüne (uzanışına) hadd-i ta’dîl (değiştirme sınırı), her biri hey’et-i umumiyyenin teşekkülüne mütemmim olmuş (tamamlanmış), meb’ûsân-ı ahali (milletin vekilleri) adalet-i İlâhiyyenin tatbikatında hemen hemen bu köhne cihan-ı ibtilâyı (tutkunluk cihanını) dâr-i mihnet (sıkıntı çekilen yer) sıfatından bir tecerrüd-i tam (ayırma) istidadı (kabiliyeti) vermeğe; mahkemeler divan-ı mahşerden nümûne olabilecek bir şekl-i hâil (perde) bağlanmış, reh-güzâr-ı ta’addîye (zulümlü geçişe) âhenîn (demir gibi sağlam) sedler, sengîn (taş) duvarlar çekmeğe, memurîn-i icra (işi yapan memurlar) yerine, güya ki birer melek-i müekkil (muayyen bir işle vazifeli melek) resmî libâs-ı hükümetle (hükümet kıyafetiyle) insan kıyafetine temessül etmiş, tahkîk-i cinayet ü kabâyihte “kirâmen kâtibin” ile müsâbakat etmeğe (yarışmaya) çalışıyor.

Fakat intişâr-ı ma’rifet (bilginin yayılması) kuvvetiyle kavâid-i hukuku (hukuk aideleri) (ve) vezaif (vazifeler) ulûm-u müteârife (müsbet ilimlere) idâdına (hanesine) dahil olmuş ve ahlâk tathîr-i zemâirde (kötülüklerin temizlenmesinde) herkese irâdât-ı cem’iyetin (toplum iradesinin) âmâl-i zâtiyesinden (şahsî işlerden) ziyâde şevk ve inhimak (üzerine düşmesiyle) ile icrasını mütemmimât-ı insaniyye (insanlığı tamamlayan) ve lezâiz-i hayattan (hayatın lezzetlerinden) bildirmek cihetiyle ne kudret-i teşrî (kanun yapma gücü) vaz’ına (konmasına) muhtaç nizam, ne teba’a kaza hakkından müstefid edecek müddet, ne memurîn-i icra infaz olunacak ahkâm bulabiliyor.

Usul-i mes’uliyet her memura göre kalbinde bir İlâhî mahkeme-i serâir-âşinâ (bilinen sırların mahkemesi) peyda etmiş. Herkes uyku zamanında hâb-gâhını (uyku odasını) bir makbere-i sükûn (mezarı) bilerek muhasebe-i nefste fikir ve vicdanını münkirîne kâim-makâm addeyliyor.

Hürriyet—ki ruhun kâffe-i ezvâk (zevklerin hepsi) u temâyülâtına sâik-i istikmal (tamamlama sebebi) ve ömrün envâ-i âfâtu (belâların çeşitliliği) (ve) ihtiyâcâtına bedel-i tesliyetdir (avutma bedelidir)—her  ferdin ef’âlinde, efkârında, neşriyatında, ictimâında katîüt-tesîr (kesin çözüm) bir hükm-i şahane infazına başlamış. Aza-yı cem’iyetin ihtilâfât-ı metâlibi (isteklerinin ayrılığı) nağamât-ı musıkîden (müziğin namelerinden) mümtezic (kaynaşmış) bir aheng-i ittihad (birlik ahengi) hâsıl ediyor. Tasdikatına tab’an (yaratılıştan) bî-ihtiyar olan (istemeden) kuvâ-yı zihniyye men’-i tecavüzden mâ’ada her türlü kuyuddan (kayıtlardan), muâhezat-ı ukalâdan (akıl sahiplerinin tenkidlerinden) başka her nev’i muarızdan mâsun edilmiş (korunmuş)... Herkes, her gün bir fikr-i cedîd (yeni fikir) peyda eyliyor.

Tecârüb (tecrübeler) ve istidlâlât-ı hikemiyye (hikmetli deliller) ile hakikati zahir olan efkâr-ı cedîdenin (yeni fikirlerin) her birinden bütün âlem-i insaniyeti müstefid eyleyecek (faydalandıracak) nice âsâr-ı bedîa (güzel eserler) meydana çıkıyor. Ziya gibi etrafa dağıldıkça safvet (saflık) ve incilâ (parlama) bulmak ve uğradığı yerleri bir hayat-ı sâniyyeden behredâr (hisseli) etmek hassa-i feyyâzânesine (bereketli hislerine) mâlik olan olan mütâlâat-ı sadıka (doğru düşünceler) mecâlis-i ülfete (dostlar meclisine) inhisar beliyyesinden (belâların tekelinden) bütün bütün halâs olarak, iki eliyle bir başı olan her bâliğ-i reşid (bülûğa erişmiş) için bir basma dest-gâh-ı me’kûlât (yiyecekler tezgâhına) ve melbûsâttan (elbiselerden) mübrem (vazgeçilmez) ihtiyacâttan ma’dud olmuş (sayılmış), bir hatırdan güzâr eden (geçen) tasavvur, aradan iki gün geçmeksizin lâ-akal (en azından) birkaç milyon kuvve-i müdrikeye (idrak hissini) intiba’ ediyor (uyandırıyor).

Bu vâsıta ile hâsıl olan telâhuk-ı efkâr (fikirlerin çarpışması) sayesinde ihâla-i malûmatta (bilgilerin değişmesinde) bir adam bir millet, bir millet ise bir âlem kadar iktidar gösteriyor.

Herkes ebnâ-yı milleti (milletin evlâtlarını) tev’eman mülâsık (yapışık ikizler) ve hâk-i vatanı (vatan toprağını) mesire-i müşterek (ortak gezinti yeri) addeylemiş, milyon milyon toplanıyorlar. Zamanımızda siyasiyatça en hatarlı (kusurlu), hikmetçe en dehşetli addolunan mesaili (meseleleri) bî-perva (korkusuzca) müzâkere ediyorlar. Müsavat (eşitlik) mânâ-yı hakikîsini ifadeye başlayarak kabiliyât-ı efrad (fertlerin kabiliyetleri) inan be inan denilecek derecelerde müsabakaya kalkışmış. En vazî’ olanlar, en şerîf olanlar ile hem-kadr olmak raddelerine geldiği halde, yine en şerîf olanların haysiyeti tenezzül etmek değil, bilâkis rif’atyâb oluyor (yüceliyor). Hakk-ı tasarruf bir mer’iyet-i mutlaka (mutlak bir yürürlülük) bularak herkes mülkünü kendi için mahlûk bir âlem-i diğer kıyas eylemiş. Her hanede bir ailenin her türlü ihtiyâcât ve lezâizini istihsâl için mekteb gibi, dârül-kütüb gibi, nümûne-hâne gibi, dest-gâh gibi, mesire gibi iktiza eden tesîsâtın kâffesi (hepsi) mevcud bulunuyor.

İbâdın (ibadetlerin) harem-i büyûtu (gizli evi) Huda’nın beytül-haremine yakın bir mertebede mukaddes tutulmuş, fısk ve ta’addî (düşmanlık) veya zulüm ve tagallüb (zorbalık) âsitânlarından (dergâhlarından) güzâr edemiyor.

Muhabere kaidesi masuniyet kuvvetiyle bir serbestî-yi mutlak haline gelmiş, her isteyen hanesinde bir telgrafhane bulunduruyor, istediği adam ile istediği lisan ve işaret üzere teâti-yi efkârda (fikir alış verişinde) bir mâni’e tesadüf eylemiyor.

Herkes milleti için varını telef etmeğe hâzır, fakat milletin her türlü fedâkârlıktan gınası var, herkes vatanı için fedâ-yı cânâ müheyya (hazır) fakat vatanın kurbana ihtiyacı yok. Mâhasal (Netice), ebnâ-yı vatanın (vatanın evlâtları) her biri bir cihan kadar büyümüş, kâffesi (hepsi) tabiat-ı âleme bütün bütün tagallüb etmiş (üstün gelmiş), imkân dahilinde bir matlab-ı meşrû (meşrû talebi) kalmamış ki, bir fert için tahsiline iktidar mefküd (kaybolmuş) bulunsun. Âlem-i hayalde bir nev’i lezzet veya bir cins kemal bulunmuyor ki cihân-ı şuhûdda misli mevcud olmasın.

Vatanın bu feyz-i âlü’l-âline (yüce iyiliklerine) nazar-endâz-ı iftihar (iftihar melekelerine) oldukça hayretimden, meserretimden (sevincimden) bayağı gaşy olmuştum (kendimden geçmiştim).

Uykudan o hayâlât-ı rûh-perver (ruha ferahlık veren hayaller) içinde uyandım, o derece sevdâzede-i inbisât olmuşum (ferahlamışım) ki, tekerrür-i menâm (uykunun tekrarı) ile iâde-i rüya kabil olurmuş gibi yine gözlerimi kapayarak pîşgâh-ı nazraya (gözümün önüne) çekilen perde-i zalâm (karanlıklar perdesi) arasında gördüğüm âlem-i kemâlâtın bir daha temaşasına saatlerce çalıştım. Tabiî muvaffak olamadım. Fakat hâlâ ömrümün en büyük sermâye-i safâsı bu temaşanın tasavvurât-ı rûh-perveridir (ruha ferahlık veren tasavvurlardır).

Ne yâr-ı cân imişsin âh ey ümmîd-i istikbâl

Cihanı sensin âzâd eyleyen bin ye’s ü mihnetten

Senindir devr-i devlet hükmünü dünyâya infaz et

Huda ikbalini hıfz eylesin her türlü âfetten

Hürriyet Kasidesi

 

Görüp ahkâm-ı asrı münharif sıdk u selâmetten

Çekildik izzet ü ikbal ile bab-ı hükûmetten

Usanmaz kendini insan bilenler halka hizmetten

Mürüvvet-mend olan mazlûma el çekmez ianetten

Hakir olduysa millet şanına noksan gelir sanma

Yere düşmekle cevher sakıt olmaz kadr ü kıymetten

Vücudun kim hamir-i mâyesi hâk-i vatandandır

Ne gam rah-ı vatanda hak olursa cevr ü mihnetten

Muini zalimin dünyada erbab-ı denaettir

Köpektir zevk alan sayyad-ı bi-insafa hizmetten

Felekten intikam almak demektir ehl-i idrake

Edip tezyid-i gayret müstefid olmak nedametten

Durup ahkâm-ı nusret ittihad-ı kalb-i millette

Çıkar asar-ı rahmet ihtilâf-ı rey-i ümmetten

Eder tedvir-i âlem bir mekînin kuvve-i azmi

Cihan titrer sebat-ı pay-ı erbab-ı metanetten

Kaza her feyzini her lutfunu bir vakt için saklar

Fütur etme sakın milletteki za’f u betaetten

Değildir şîr-i der-zencire töhmet acz-i akdamı

Felekte baht utansın bi-nasib- erbab-ı himmetten

Ziya dûr ise evc-i rif’atinden iztırâridir

Hicâb etsin tabiat yerde kalmış kabiliyetten

Biz ol nesl-i kerîm-i dûde-i Osmaniyânız kim

Muhammerdir serâpâ mâyemiz hûn-ı hamiyetten

Biz ol âl-i himem erbâb-ı cidd ü içtihâdız kim

Cihangirâne bir devlet çıkardık bir aşiretten

Biz ol ulvî-nihâdânız ki meydân-ı hamiyette

Bize hâk-i mezar ehven gelir hâk-i mezelletten

Ne gam pür âteş-i hevl olsa da gavgâ-yı hürriyet

Kaçar mı merd olan bir can için meydân-ı gayretten

Kemend-i can-güdâz-ı ejder-i kahr olsa cellâdın

Müreccahtır yine bin kerre zencîr-i esâretten

Felek her türlü esbâb-ı cefasın toplasın gelsin

Dönersem kahbeyim millet yolunda bir azîmetten

Civânmerdân-ı milletle hazer gavgâdan ey bidâd

Erir şemşîr-i zulmün âteş-i hûn-i hamiyetten

Ne mümkün zulm ile bidâd ile imhâ-yı hürriyet

Çalış idrâki kaldır muktedirsen âdemiyetten

Gönülde cevher-i elmâsa benzer cevher-i gayret

Ezilmez şiddet-i tazyikten te’sir-i sıkletten

Ne efsunkâr imişsin ah ey didâr-ı hürriyet

Esîr-i aşkın olduk gerçi kurtulduk esâretten

Ne yâr-ı cân imişsin ah ey ümmid-i istikbâl

Cihanı sensin azad eyleyen bin ye’s ü mihnetten

Senindir devr-i devlet hükmünü dünyaya infâz et

Hüdâ ikbâlini hıfz eylesin her türlü âfetten

Kilâb-ı zulme kaldı gezdiğin nâzende sahrâlar

Uyan ey yâreli şîr-i jiyân bu hâb-ı gafletten 

Mehmet Namık KEMAL

Lügatçe: 

ahkâm-ı asr: Çağın hükümleri, düşünce anlayışı.

münharif: Sapmış, ayrılmış.

bâb-ı hükümet: Hükümet kapısı.

mürüvvend-mend: Mertlik sahibi.

ianet: Yardım.

hakir: Hakarete uğramış.

sakıt: Düşmüş.

hamir-i mâye: Hamur mayası.

hâk-i vatan: Vatan toprağı.

râh-ı vatan: Vatan yolu.

hâk: Toprak.

cevr: Acı.

mihnet: Sıkıntı, yük.

muin: Yardımcı.

erbâb-ı deanet: Aşağılık kişiler.

sayyâd-ı bî-insâf: İnsafsız avcı.

feyz-i bâkî: Sonsuz faydalı bilgi, sonsuz hidayet nuru.

zevk-i fanî: Geçici zevk, sonu olan lezzet.

tul-i hayât: Uuzun yaşama arzusu.

hıfz-ı emanet: Emaneti korumak.

melâmet: Kınama, ayıplama.

ehl-i idrak: Anlayan, idrak sahibi.

tezyid-i gayret: Gayretin arttırılması, çalışmanın çoğaltılması.

müstefid: Faydalanan.

nedamet: Pişmanlık.

ahkâm-ı nusret: Zafer hükümleri.

ittihad-ı kalb-i millet: Milletin gönül birliği.

âsâr-ı rahmet: Rrahmet eserleri.

ihtilaf-ı rey-i ümmet: Ümmetin (gerçeği bulma yolundaki) fikir ayrılıkları.

tedvir-i âlem: Dünyanın dönmesi, şartların değişmesi

mekî: iktidar sahibi kişi.

kuvve-i azm: Gayretin gücü, büyüklüğünün gücü.

sebat-ı pây-ı erbâb-ı metânet: Metanet sahibi kişilerin ayaklarını sağlam basması.

fütur: Çekinme, korkma.

za’f u betâet: Zayıflık ve gevşeklik.

şîr-i der-zencir: Zincire vurulmuş aslan.

acz-i akdâm: Ayakların güçsüzlüğü.

bi-nasib- erbâb-ı himmet: Nasipsiz himmet sahipleri.

evc-i rif’at: Yüksekliğin tepesi.

iztırâr: Çaresizlik.

nesl-i kerîm-i dûde-i Osmâniyân: Osmanlılar boyunun ulu soyu.

muhammer: Mayalanmış, yoğrulmuş.

serâpâ: Baştan aşağı.

hûn-ı hamiyet: Hamiyet kanı.

âl-i himem: Yüce hamiyet.

erbâb-ı cidd: Çalışkan, güçlü kişiler.

ulvi-nihâdân: Yüce yaratılışlı.

meydân-ı hamiyet: Hamiyet meydanı.

hâk-i mezâr: Mezar toprağı.

ehven: Tercih edilen.

hâk-i mezellet: İtibarsızlık toprağı.

âteş-i hevl: Korkulu ateş.

gavga-i hürriyet: Hürriyet kavgası.

meydân-ı gayret: Gayret meydanı.

kemend-i cân-güdâz-ı ejder-i kahr: Acımasız bir ejderin can yakan kemendi. 

müreccah: Tercih edilen.

zencîr-i esâret: Esirlik zinciri.

esbâb-ı cefa: Eziyet sebepleri.

azîmet: Hak yolunda hizmet.

ednâ: En küçük, en basit.

âlâ: Yüce.

vezâret: Vezirlik, devlet memurluğu.

sadaret: Sadrazamlık, devlet memurluğu.

bî-vefâ: Vefasız. 

nâzende-i tannâz: Alaycı sevgili.

sâdıkân-ı aşk: Aşkına bağlı.

âlâm-ı gurbet: Gurbet acıları.

müberrâ: Uzak, uzakta duran.

recâ: Yalvarma.

havf: Korku.

agrâz-ı hükümet: Hükümetin kötü niyetleri.

civânmerdân-ı millet: Milletin yiğitleri.

hazer etmek: Çekinmek.

bidâd: Zalim, yanlış yolda olan.

şemşîr-i zulm: Zulüm kılıcı.

âdemiyet: İnsanlık.

efsunkâr: Büyüleyici.

didâr-ı hürriyet: Hürriyetin güzel yüzü.

cezb-i kalb: Kalbin fethedilmesi.

setr-i hüsn: Güzelliğin örtülmesi.

enzâr-ı ümmet: Ümmetin bakışları.

kilâb-ı zulm: Zulüm köpekleri.

şîr-i jiyân: Kükreyen aslan.

hâb-ı gaflet: Gaflet uykusu.

Okunma Sayısı: 2455
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı