"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

İnsanlığın hürriyet mücadelesi ve demokrasi

M. Ali KAYA
30 Aralık 2018, Pazar
Sosyal hayatta hürriyet genellikle kölenin karşıt anlamını ihtiva eder.

Bununla beraber kölenin karşıtı anlamından daha kapsamlı olarak suçlu ve tutuklu olmayan, iradesi başkasına bağlı olmayan anlamlarını da kapsamaktadır. Hürriyetin manevî olanı inanç ve fikir hürriyeti alanına girer. Fizikî yönü köle ve tutuklu olmama halidir. Vatandaşlık hürriyeti seçme – seçilme gibi siyasî hak ve hürriyetlerdir. Kamu hürriyeti ise devlette görev alma hak ve hürriyetidir. Hak ve hürriyetler bu şekilde sınıflandırılmıştır. 

İslâm bilginleri hürriyet kavramını “irade” konusu olarak ele almış ve kişinin Allah ile olan ilişkilerinde Allah’a karşı ne kadar hür olabileceği meselesi üzerinde durmuş, Allah’ın kişiye “irade” verdiğini ve bununla sorumlu tuttuğunu ifade etmişlerdir. Böylece sorumluluğu “iradesini” kullanıp kullanamaması ile ilişkilendirmişlerdir. Allah’ın iradesi karşısında insanın iradesinin ne derece hür olup olmadığı konusunda fikir beyan etmişlerdir. 

Siyasî hak ve hürriyetler konusunda “Ulu’l-emre itaatın” esas olduğunu belirtmişler. Ulu’l-emrin adil yöneticiler yanında “emr-i maruf ve nehy-i ani’l-münkeri” yapan ulemaya mutlak itaat olarak tarif etmişlerdir.

Daha sonra Batıda kilisenin, kralların ve derebeylerin istibdadından ezilen halk tabakası, “İnsanî hak ve hürriyetler” için mücadele vererek krala ve kiliseye isyan etmişlerdir. Bunun üzerine krallar “Size şu kadar hak veriyoruz” diye “sözleşmeler” ve “yasa”lar ile halkın devlete karşı ne kadar hür olması gerektiğini yasalara bağlamışlardır. Böylece “Siyasî hürriyetler” toplumun gündemine girmiştir.

İslâm dünyasında ve özellikle Osmanlı devletinde yöneticiler “Adalete” önem verdikleri için toplumun siyasî hürriyet beklentisi oluşmamıştır. Ancak Batıda hak ve hürriyetlerin gelişmesi Osmanlı içindeki azınlıkların yani, Yahudi ve Hıristiyanların “Siyasî Hak” talepleri Müslüman halk tarafından tepki ile karşılandığı için hürriyete sahip çıkmak yerine karşı bir tavır alınmış, İslâma karşı zannedilmiş ve hürriyetin yanlış anlaşılmasına sebep olmuştur.

Batı “Hürriyet ve Bağımsızlık” kavramını daha çok “Milletlerin Bağımsızlığı” olarak ele almış ve her milletin bağımsız olmasını teşvik ederek “ırkçılığı” körüklemiştir. Böylece Osmanlı devleti ortadan kaldırdı. Bu şekilde “Millî devletler” ortaya çıktı. Bu defa Millî devlet kendi milletine verdiği surî, göstermelik hürriyet ile “Ben devlet olarak sizi diğer devletlerin tahakkümünden kurtardım o halde ben ne dersem o olur! Bana itaat edip her yaptığıma katlanmanız gerekir!” diye halk üzerinde devletin baskı ve istibdadını meşrûlaştırdı. Halk ile beraber devleti kuranlar da “Devlet benim!” diye yanlışlarına ve zulümlerine muhalefet edenleri “Vatan haini” ilân ederek istibdadını güçlendirdi. Böylece millî devlet gücünü kendi milleti üzerinde bir tahakküm ve istibdat aleti haline getirerek kendi halkını ezmeye başladı.

Gerçek hürriyet ise “İnsan Haklarını” esas alan “Ferdî hak ve hürriyetler”dir. Bu da ancak “Demokrasi” ile kazanılır ve demokrasi ile işler hale gelir ve sürdürülebilir. Zira demokrasi “Hürriyet, Adalet ve Hukukun Üstünlüğü”nü esas alan ve bu konuda din, dil, ideoloji ve ırk ayrımı yapmadan insanı insan olarak gören bir anlayıştır. Ferdî hak ve hürriyetleri savunur. Yasaların adil olması ve herkese eşit uygulanmasının teminatıdır.

Demokrasilerde devlet şahsın hakkının savunucusu ve koruyucusudur. Bunu da “Yasama-Yürütme ve Yargı”nın birbirinden bağımsızlığı ilkesi ile temin eder. Demokrasi halkın denetimini esas alır. İktidarlar geçici süreliğine halktan yetki alır ve halkın murakabesi ve denetimi ile kendisini çek eder ve halkın iradesi ile yönetime gelir ve yönetimden uzaklaştırılırlar. Böylece adalet ve halka hizmet eden gelir etmeyen yine halkın iradesi ile gider.

Bu sebeple “Demokrasi” bütün sistemlerden daha adil ve daha hürriyetçi bir sistemdir. 

Demokrasilerde hiçkimse kanunsuz tutuklanamaz ve cezalandırılamaz. Suçu sabit olmadıkça hapsedilemez ve işkenceye uğratılamaz. Mahkemece aleyhinde delil bulunarak ceza verilmedikçe hiç kimse suçlu sayılamaz. Savunma hakkı kutsaldır. Birisinin hatası ile bir başkası suçlanamaz. Evlerin mahremiyeti dokunulmazlığını zedeleyecek girişimlerde bulunulamaz. Hiç kimseye din ve ideoloji dayatılamaz ve dininden  ve düşüncelerinden dolayı kınanamaz ve suçlanamaz. Hayatını istediği gibi kazanır, geçimini dilediği gibi sağlar devlet bu konuda ona yardımcı olur. Eğitim öğretim, ilim ve fikir hürriyetine dokunulamaz, ancak yardımcı olunur. Her insanın kamuda ve devlette çalışma ve yardım isteme hakkına sahiptir ve bu hak kısıtlanamaz. Mahkemeler bağımsızdır ve yöneticilerin de üzerindedir. Hiçbir yönetici en küçük mahalli mahkemeye dahi müdahale edemez, emir ve ricada bulunamaz. 

Demokrasi bütün bu hak ve hürriyetlerin teminatıdır.

Demokrasi kanun ve kural hâkimiyetidir. Bu kanun ve kurallar herkesi bağladığı için kimse kimsenin tahakküm ve baskısı altında olmaz. Herkes kanunlara kendi iradesi ve aklı ile gönüllü olarak uyar ve bu adaleti doğurur.

Kuralsız kanunsuz bir hayat hürriyet değil, hayvanlıktır. Zira kanun ve kural tanımayanlar ancak hayvanlardır. Bu sebeple bir kişi “Allah ne diye namaz kıl, oruç tut, içki içme, zina etme gibi kurallar koymuş? Bu özgürlüğe, doğallığa aykırı değil mi?” diyemez. Zira bilir ki, bu kurallar insanın fayda ve menfaati için konulmuştur, kural koyanın fayda ve menfaati için değildir.

Her yönetici ve mürebbi olan anne-baba kendi sorumluluğu altındakilerini iyiliğini ve gelişimini sağlamak için kurallar koyar, faydalı olanı emreder ve zararlı olanı yasaklar. Gelişmenin önündeki engelleri kurallarla kaldırarak geniş bir hürriyet alanı açar ki insanlar ve toplum terakki ve tekâmül etsin. Aksi taktirde anarşi ve zulüm meydan alır, istidat ve kabiliyetler söner ve toplum büyük bir tedenniye uğrar.

Demokrasi için bütün bu sayılan hususlar Kur’ân-ı Kerîm’in sosyal ve siyasî hayata bakan yönünü uygulayan “Sahabe ve Hulefa-i Raşidin” döneminde en mükemmel şekilde uygulanmıştır. Batı hak ve hürriyet ararken “Asr-ı Saadeti” örnek alarak “Hürriyet ve Demokrasi” adı altında siyasî hayata uygulamışlardır. Bu sebeple demokratik değerler gerçekte İslâm’ın değerleridir ve İslâm adına sahip çıkmak biz Müslümanların görevidir.

Okunma Sayısı: 2086
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı