"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Prens Sabahattin ve teşebbüs-ü şahsî

M. Ali KAYA
08 Ekim 2016, Cumartesi
1789 yılında Fransa’da meydana gelen “Hürriyet” hareketinden sonra toplumda büyük bir bunalım yaşanmaya başladı.

Bir türlü dengesini bulamayan Fransız halkını bu sıkıntıdan kurtarmak için filozoflar ve aydınlar çeşitli arayışlara girdiler. Nihayet 19. Yüzyılın ilk yarısında Aguste Comte (1798-1857) ve Le Play (1806-1881) ekolü teşekkül etti. 

Compte metafiziği tamamen reddederek Sosyolojinin Pozitivist versiyonunu olan “Pozitivizm niçinlerle uğraşmaz, ama nasılları iyi bilir” ilkesini benimser. O, sebep ve sonuçların gözetlenmesi gerektiğini savunur. Compte’nin sosyolojisini daha sonra Emile Durkheim (1858-1917) geliştirmiştir. Compte ve Durkheim’in devletçiliği esas alan, dinsizlik üzerine kurulan sosyolojisini Osmanlı’ya getiren ve savunan Ziya Gökalp olmuştur. 

***

Le Play Sosyolojiye gözlem tekniğini getirmiş ve sosyal olayları çözmede “Aile Modeli”nin örnek alınmasını istemiştir. Aileden yola çıkarak toplumu da bireyci ve devletçi olarak ikiye ayıran Le Play bireyciliği ve özel teşebbüsü esas alır. Zira ona göre bütün toplumlar “birey, aile ve toplum” şeklinde oluşmuştur. 

Maneviyatı dışlamayan ve Prens Sabahattin’i etkileyen Edvard Demolins (1852-1907) Le Play’ın takipçisidir. Edvar Demolis’e göre “Eğitim her şeyden önce ferdî yetenekleri geliştirmeyi amaçlar. Bunun devlete yansıması ise ‘Adem-i Merkeziyet’ şeklindedir. Merkeziyetçi yapının güçlü olduğu ülkelerde devlet ferdin gelişimine engel olmakta, memuriyet iktidarı güçlendirecek şekilde oluşmakta ve ülkeye faşist bir yönetim hakim olmaktadır.” 

Prens Sabahattin Osmanlı’nın Abdülhamid dönemini bu teze uygun şekilde geliştiğini gördüğü için Le Play’ın ve Edvard Demolins’in sosyolojik tezinin ferde bakan yönünü “Teşebbüs-ü Şahsî ve Hürriyet” şeklinde, kamuya ve devlete bakan yönünü de “Hürriyet ve Adem-i Merkeziyet” şeklinde savunmuştur.

Le Play felsefesini dinî değerler üzerine kurarken siyasî olarak da hürriyetçi ve demokratik bir duruş sergilemiştir. Fransa’da yönetim Laiklik adına dine karşı duruş sergilerdiği için Le Play ekolü Compt ve Durkheim ekolünün aksine ne Lise’de ve ne de Üniversite’de yer almamış ve devlet desteği de görmemiştir. 

Türkiye’de de durum aynı şekilde cereyan etmiştir.

***

Prens Sabahattin (1879-1948) Osmanlı’nın çöküşten kurtulmasının ancak din ve fen ilimlerinin beraber okutulması yanında fertlerin hürriyetinin sağlanması ve “teşebbüs-ü şahsî” şeklinde ifade ettiği “girişimcilik ve üretim” ile mümkün olabileceğini savunmuştur.

Bu fikrini de şöyle ifade eder:

“İçtimaî hastalığımızın ilmî bir teşhisi yapılmadıkça ıslahat konusunda ileri sürülecek fikirler, yanlış, aldatıcı ve öldürücü düşüncelerin çoğalmasına sebep olacaktır. Bunları uygulayan devlet adamları da ne kadar iyi niyetli olursa olsunlar memleketin yıkımını hızlandırmaktan başka bir şey yapmayacaklardır.” (Prens Sabahattin, Türkiye Nasıl Kurtarılabilir, 1950, s. 16.)

***

Prens Sabahattin, Durkheimci toplum görüşünü benimseyen Ziya Gökalp’in merkeziyetçi fikirlerinin aksine adem-i merkeziyetçi bir anlayışla ferdin görüş ve davranışlarını ve ferdî hürriyeti toplumsal menfaatin önünde tutmuş ve Türk sosyolojisinin hürriyetçi geleneğinin öncüsü olmuştur.

İttihat ve Terakki yönetiminde muhalifleri etrafında toplayan “Meslek-i İçtima” akımının da öncülüğünü yapmıştır. Fikirlerinin temelinde “Le Play” akımı vardır. Edmond Demolins’in “Anglo-Saksonlar’ın Faikiyelerinin Sebebi Nedir?” adlı eserini okuyarak bu akım ile tanışan Prens Sabahattin, daha sonra Edmond Demolins’le dostluk kurmuş ve Le Play’in fikirlerini takip edenlerin girdiği “Science Social Cemiyeti”ne girmişti.

Demolins’in görüşlerinden etkilenerek Osmanlı Devleti’nin de bir memur devleti olduğunu bilen Prens Sabahattin; Osmanlı’yı memur zulmünden kurtaracak, özel girişimciliğe yer verecek, bireysel yeteneklerin gelişmesini sağlayacak bir eğitim sisteminin gerçekleştirilmesini devletin kurtuluş yolu olarak göstermiştir. Avrupa’daki gibi özel teşebbüsün desteklenmesini istedi. İmparatorluğun geniş ve hantal yapısı dolayısıyla gereğince gerçekleştirilmeyen mahalli yönetimin bölgenin yaşayanları tarafından üstlenilmesi gerektiği fikrini savundu. 

***

Prens Sabahattin ülkenin geri kalmasının en önemli iki sebebini ortaya koyar. Birincisi insanın kişiliğini öldüren eğitim sistemi, ikincisi de merkeziyetçi ve baskıcı sistemdir.

Aile koruması ve koltuk deyneği ile ayakta durabilen tüketici memur tipinde insan yetiştiriyoruz. Büyük masraflarla çok az iş gören, bölgenin ve yörenin ihtiyaçlarını dikkate almayan merkeziyetçi bir yönetim uyguluyoruz. Memur tipi yerine eğitimli, müteşebbis ve üretken, kendi kendine yetebilen ve ekmeğini taştan çıkarabilen insanları yetiştirmeli ve “Mahalli Yönetimlere” ağırlık vermeliyiz.

İşte Prens Sabahattin bu düşüncelerini “Teşebbüs-ü Şahsî ve Adem-i Merkeziyet” şeklinde özetler.

Okunma Sayısı: 6841
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı