"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Propaganda-i siyaset ve yalan

M. Ali KAYA
17 Mart 2018, Cumartesi
Bediüzzaman Said Nursî Hazretleri Hutbe-i Şamiye isimli eserinde İslâm dünyasının hastalıklarını sayarken ikinci hastalık olarak “Sıdkın, doğruluğun hayat-ı içtimaiye-i siyasiyede ölmesi” (Hutbe-i Şamiye, 1996, s. 27) olduğunu söyler.

Bu zamanda doğruluk ile yalancılık arasındaki mesafe maalesef o derece daralmıştır ki, doğru söylediğiniz zaman itirazla karşılaşır, yalan söylediğiniz zaman ise destek görürsünüz. Doğruluktan yalana geçmek çok kolay olmaktadır. Bilhassa siyaset “yalancılık” olarak kabul edilmekte ve siyaset propagandası vasıtasıyla yalancılık doğruluğa tercih edilmektedir. En çirkin şey olan yalan ile en güzel olan doğruluk bir dükkânda beraber aynı fiyata satılsa o dükkâncıya itimat edilerek hakikat cevherine giden sıdk ve hak pırlantası, o dükkâncıya itimat edilerek ondan alınmaz. (Sözler, 2004, s. 794-796.) 

Günümüz siyasîlerinden de doğruluk beklenmez.

**

Zamanımızda doğruluk ile yalancılık bilhassa siyasî propaganda vasıtası ile omuz omuza geldi ve siyaset dükkânında beraber satılmaya başlandı. Sosyal ve siyasî hayatta ahlâk bozuldu. Bilhassa “propaganda-i siyaset yalana fazla revaç verdi.” (Sözler, 796.) “Fenalık ve yalancılık bir derece meydan aldı.” (Hutbe-i Şamiye, s. 55.) Durum o noktaya geldi ki “iktidar olmak için yalan söylemek ve halkı aldatmak “hizmet” olarak görülmeye başlandı. “Takıyye yapmak” normal oldu. 

Takıyye Şiilere göre itikadî bir meseledir. Siyasî hayata girerse yalana meşrûiyet kazandırmayacağı söylenemez. Zaten din adamları “Üç yerde yalan söylemek caizdir” diye bir kısım yalanlara meşrûiyet kazandırmış ve bilhassa “Harp hiledir” diyerek harp esnasında yalan söylemeyi günah olmaktan çıkarmışlardır. Günümüzde fiilî silâhla savaş yerine siyasî mücadele olduğu için siyaseti devleti idare etmek değil de, devleti ele geçirmek olarak görenler bunu bir cihad olarak görmekte, takıyye yapmayı ve yalan söylemeyi de meşrû kabul etmektedirler.

**

Bediüzzaman Said Nursî Hazretleri asla yalana cevaz vermemektedir. Bundan yüz sene önce Şam Emevi Camii’ndeki hutbesinde “Necat, kurtuluş ancak sıdkta ve doğrulukla olur. ‘Urvetu’l-vüska’ sıdktır. Yani, en muhkem ve onunla bağlanacak zincir doğruluktur. Amma maslahat için kizb/yalan ise zaman onu neshetmiştir. Maslâhat ve zaruret için bazı âlimler ‘muvakkat (geçici) fetvası vermişler. Bu zamanda o fetva verilmez. Çünkü o kadar su-i istimal edilmiş, (kötüye kullanılmış) ki, yüz zararı içinde bir menfaati olabilir. Onun için hüküm maslâhata bina edilmez. Öyle ise yol ikidir. Ya doğru söylenecek veya sükût edilecektir.” (Hutbe-i Şamiye, s. 55-56; İşaratu’l-İ’câz, 2006, s. 152.) 

Bediüzzaman maslâhat için dahi olsa yalana cevaz vermemektedir. Yalanı küfür alâmeti olarak görmektedir. “Küfür, bütün envaiyle kizbdir, yalancılıktır; iman sıdktır, doğruluktur. Hâlbuki gaddar siyaset ve zalim propaganda birbirine karıştırmış, beşerin kemalatını da karıştırmış” (H. Şamiye, 51-52; İ. İcaz, s. 153.) demektedir.

**

Bediüzzaman Said Nursî Hazretleri Risale-i Nur Talebelerini hizmetten vazgeçirmek “İman hizmetine” engel olmak ve şakirtlerine fütur vermek için pek çok hile ve desiseyi kullandıklarına dikkatimizi çeker. Bilhassa mübalâğalı propagandalara asla önem vermemek gerektiğini ifade eder. 

“Perde altındaki düşmanımız münâfıklar, şimdiye kadar yaptıkları gibi, adliyeyi ve siyaset ve idareyi zâhirî dinsizliğe âlet edip, bize hücumları akîm kaldığı; ve Risâle-i Nur’un fütûhâtına menfaati olan eski plânlarını bırakıp, daha münâfıkane ve şeytanı da hayrette bırakacak bir plân çevirdiklerine dâir buralarda emâreleri göründü. O plânların en mühim bir esâsı has, sebatkâr kardeşlerimizi soğutmak, fütur vermek, mümkün ise Risâle-i Nur’dan vazgeçirmektir. Bu noktada o kadar acîb yalanları ve desîseleri istimâl ediyorlar ki, Isparta ve havâlisi, gül ve Nur fabrikasının kahraman şâkirtleri gibi çelik ve demir gibi bir sebat ve sadâkat ve metânet lâzım ki dayanabilsin… Mümkün olduğu kadar Risâle-i Nur’la meşgul olmak; elinden gelirse yazmak ve mübâlâğalı propagandalara hiç ehemmiyet vermemek ve eskisi gibi tam ihtiyat etmek gerektir.” (Tarihçe-i Hayat, 2006, s. 752) buyurarak bizleri ikaz etmektedir. 

Okunma Sayısı: 3342
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı