Fuarların tarihi MÖ 300’lü yıllara kadar uzanır.
Fuarlar müşterilerin, tedarikçilerin, rakiplerin ve işinizle alâkalı herkesin bir araya geldiği mekânlardır.
MS 500-600’lü yıllarda Araplar panayırları ibadet, ticaret, kültürel faaliyet, diplomatik görüşmeler ve ticarî anlaşmalar için güzel bir faaliyet alanı olarak görüyor ve önem veriyorlardı. Bu amaçla Mekke’de Hac Mevsimi olan Zilhicce ayında “Ukaz” “Micenne” ve “Zül-Mecaz” denilen mekânlarda bir ay boyunca panayırlar kuruyorlardı. Hac mevsiminde düzenlenen bu panayırlarda sadece ticaret değil, şiir ve hitabet, güreş, ok ve at yarışları ve folklorik gösteriler gibi kültür faaliyetleri de yapıyorlardı.
“Muallakat” sahibi olan İmru’l-Kays, Lebid, Antere ve Züheyr panayırlarda okudukları şiirlerle meşhur olmuşlardı. Kuss b. Saide’nin meşhur hitabesi de bu panayırların eseridir. (M. Sadık Rafii, Tarih-i Adabu’l-Arab, Beyrut-1974, 1:96.)
O günün panayırları ile günümüzün “fuar”ları aynı amacı takip etmekte ve aynı fonksiyonu icra etmektedir. Bu sebeple Kral Faysal H.1369 / M.1950 yılında bu geleneği yeniden ihya etmiştir.
**
Peygamberimizin (asm) hayatında “Panayırların” büyük bir yeri vardır. İnsanlara Allah’ın dinini tebliğ etmek için panayırlar önemli bir “tebliğ aracı” olmuştur.
Peygamberimiz (asm) çoğu zaman Hz. Ebubekir (ra) ve Bilâl-i Habeşî (ra) ile Ukaz, Zül-Mecaz ve Mecenne panayırına giderek Arap kabilelerinin çadırlarına girip Kur’ân okur ve tebliğini yapardı. Sahabeler Zülmecaz’da Peygamberimizin (asm) “Ey insanlar! ‘Lâ ilâhe illallah’ deyin ve kurtulun!” diye seslenerek giderken Ebu Leheb’in arkasından onu yalanlayarak dolaştığını anlatmaktadırlar. (İbn-i Saad, Tabakat, 1: 216; 6: 42; Taberi, Tarih, 2: 315.)
Medineliler “Zülmecaz” panayırında “Akabe” denen yerde Peygamberimizle (asm) görüşerek Müslüman olmuş ve biat etmişlerdir. Bu biat “hicreti” ve İslâmın dünyaya yayılmasını netice vermiştir.
**
Fuarların amacı, reklâm, tanıtım ve teşhirdir. Zamanımızda ürün ve hizmet üzerinde güçlü bir etkisi olan fuarların kapsamlı ve ayrıntılı bir organizasyon gerektirdiği, tanıtım ve teşhirin gücü nispetinde ticarî yönünü güçlendirdiği de bir gerçektir.
Risale-i Nurlar’ın yasaklandığı algısını yayınevimizin başlattığı tanıtım ve reklâm çalışmalarına cemaatimizin verdiği destekle nasıl kırıldığını bilmeyen yoktur.
Bu sebeple “kitap fuarları” “tebliğ” görevi ve “sünneti” ihya vazifesi nazara alınarak okurlarımız tarafından büyük ölçüde desteklenmelidir.