"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Vahy ve ilham

M. Ali KAYA
22 Ekim 2016, Cumartesi
Allah’ın “Vücud, Kıdem, Beka, Vahdaniyet, Kıyam bi-nefsihi ve Muhalefetün lil-havadis” olmak üzere “Zatî sıfatları” vardır. Bu sıfatlar yalnız Allah’a hastır. Hiçbir varlıkta bulunmaz. İhlâs Sûresi bu sıfatları anlatır.

Allah’ın bir de “Hayat, İlim, İrade, Kudret, Semi, Basar ve Kelâm” olmak üzere yedi adet “Subutî sıfatları” vardır. Bu sıfatları “Zati sıfatlar”dan ayıran husus yüce Allah’ın bu sıfatların benzerini cüz’î olarak mahlûkatına da vermiş olmasıdır. 

Allah’ın subutî sıfatları bütün kâinatı kuşatmıştır. Bu sebeple sıfatları ile her yerde hâzır ve her işe nâzırdır. İlim, İrade ve Kudreti ile her yerde hükmettiği gibi Semi, Basar ve Kelâm sıfatı ile de her şeyi işitir, her şeyi görür ve bütün mahlûkatı ile her yerde her zaman konuşur.

Bunun için Kur’ân-ı Kerîm’de “Rabbimin sözlerini yazmak için ağaçlar kalem ve denizler mürekkep olsa ve bir o kadarını da katsak denizler tükenir daha Rabbimin sözleri bitmez...” buyrulmuştur. (Kehf Sûresi, 18:109; Lokman Sûresi, 31:27.)

Allah’ın kelâmı Kur’ân’dan ibaret olsaydı onu her insan yazıp bitirebilirdi. Demek, Allah’ın kelâmı diğer sıfatları gibi sonsuzdur; tecellisi de sonsuzdur.

*

Allah’ın mahlûkatı ile konuşmasına “Vahy” denir. Yani Allah’ın konuşması vahy şeklindedir. Bunun için Kur’ân-ı Kerîm’de “Ve Rabbin, bal arısına, dağlarda, ağaçlarda ve çardak kurulan yerlerde evler yapın diye vahyetti.” (Nahl Sûresi, 16:68.) buyurur. Demek Allah arıya bal yapmasını vahyederek öğretiyor ve yaptırıyor. 

Şimdi arı Allah’ın peygamberi mi oldu?

*

Bir padişahın iki tarzda konuşması olur. Birincisi ülkesini ve tebasını ilgilendiren konularda “ferman” çıkarma şeklindedir. Bu kanun ve yasadır. Herkesin uyma zorunluluğu vardır, uymayan suç işlemiş olur.

İkincisi, dostları ve halkından istediğini özel telefonu ile veya yanına dâvet ederek özel konuşmasıdır. Bu ferman olmadığı için sadece muhatabını ilgilendirir veya veziri ve memuru ile kanunu nasıl uygulaması gerektiği konusunda bilgilendirme yapar. İşte İslâm bilginleri bütün insanları ilgilendiren konularda peygamberlere “kitap” göndererek emirlerini ve rızasına uygun olan hususları haber vermesine “vayh” demişler, hususî konuşmalarına ve memurları ile yasaları uygulama konusunda konuşmalarına da “ilham” adını vermişlerdir. Vahy ve ilham arasındaki farkı böyle ifade etmişlerdir.

*

‘İlham’ın mertebeleri vardır. Vahyin uygulaması konusunda peygambere gelen ilhamlara “Peygamber ilhamı” denir. Kur’ân-ı Kerîm’de “Biz peygambere kitabı ve hikmeti öğrettik” (Bakara Sûresi, 2:151.) buyrulmuştur. Kitap Allah’ın fermanı, hikmet ise “Hadis-i kudsi” ve “Sünnet” denen hadislerin tamamıdır.

Zira “Peygamber kendi hevasından konuşmaz; onun bütün sözleri vahiydir.” (Necm Sûresi, 53:3-4.)

İlhamın üçüncü mertebesi “Evliya ilhamıdır.” Sonra insanların kalbine gelen ilhamlar ve nihayet “Arıya vahyetmek” (Nahl Sûresi, 16:68.) dahil bütün mahlûkata gelen ilhamlar vardır ve bunları yazmaya ne ağaçların ve ne de denizlerin yetmesi mümkün değildir. 

Hal böyle olunca “Vahye” yani, kelâm ve kelimat-ı İlâhiyenin bütün varlıklara tebliğine memur olan Hz. Cebrail’in (asm) vazifesi kıyamete kadar devam etmektedir.

*

İslâm bilginleri bilginin kaynağı olarak akıl ve vahyin yanına bir de “keşf ve mükaşefe”yi koymuşlar ve mükaşefe yoluyla da pek çok hakikatin insan kalbine doğacağını kabul etmişlerdir. Batılı filozoflar ve felsefeciler de “ilham”ı kabul ederler. Ancak buna “sezgi” derler. İnsanın “sezgi” yoluyla bilgiye ve gerçeklere ulaşacağını kabul etmişler, hatta hayvanların “içgüdü” yoluyla bir nevi ilhama mazhar olduklarını ifade etmişlerdir. Böylece hayvanlar insanların yapamayacakları mükemel şeyler yaptıklarını kabul etmişlerdir. Felsefi akımlardan birisi de “Sezgicilik/Eltüsyonizm” akımıdır. 

*

Bilmsel gerçekler, hal ve durum böyle iken “ilim adamı” ve “din adamı” sıfatını taşıyan bir kısım zevatın Bediüzzaman’ın özetle “Risale-i Nurlar Kur’ân’ın malıdır. Kur’ân’a ait olan bu imanî hakikatler benim ihtiyacımdan ve Rabbime teveccühümden dolayı kalbime ilham ve sünûhat olarak doğmuştur” sözüne hangi mantıkla ve bilimsel gerçekle karşı çıkıyorlar? Nurcular Said Nursî’ye peygamberlik isnad ediyorlar diye cahilâne konuşuyorlar. Anlamak mümkün değil...

Okunma Sayısı: 1887
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı