"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Vücut ve adem

M. Ali KAYA
02 Mayıs 2016, Pazartesi
Bize göre bilinmeyen şey adem, yani yok hükmündedir.

Bu sebeple Bediüzzaman “Hayatsız vücut adem gibidir” der. Işık nasıl ki var olan eşyayı gösterir; aynı şekilde hayat da varlığın bilinmesi için şarttır. “Hayat olmazsa vücut adem-âluddur; belki adem gibidir.”1 Nasıl ki akıl insanı geçmiş ve geleceğe bağlar, onların varlığı ile insanı irtibatlandırırsa; aynı şekilde iman da insanı ezel ve ebede bağlar. Yine akıl kanunların keşşafıdır. İman ile hayat her biri birer keşşaftır.

Akıl da bir keşşaftır. Aklen üç temel hüküm vardır. Bunlar “Vacip, mümkün ve muhal”dir. Vacip varlığı aklen zorunlu olan varlıktır. Buna Vacibu’l-vücut denir. Vacibu’l-Vücut Allah’tır. Allah’tan başka bütün varlıklar mümkinü’l-vücuttur. İmkân ise bir vacibi gerektirir. Varlığı vacibu’l-vücut olan Allah’ın yaratması, yoktan var etmesi iledir. Muhal ise aklen imkânsız olan şey demektir ki bu da varlığın olup yaratıcısının olmamasıdır. Bu sebeple varlık zarurî olarak Allah’ın varlığını gerektirir.  

Vücut ve adem varlık ve yokluk mümkünattandır. Eşyanın var olması ve yok olması mümkündür. Ancak yokluğu ve varlığı tercih edecek olan bir müreccihe ihtiyaç vardır. Yoğu var etmek ve varı yok etmek ise Allah’a hastır. 

İslâm Felsefesi olan İlm-i kelâmın tâbirince, “imkân, müsâviyü’t-tarafeyndir.” Yani, vâcip ve mümteni olmayan, belki mümkün ve muhtemel olan şeylerin vücut ve ademleri, bir sebep bulunmazsa müsavidir, farkları yoktur. Bu imkân ve müsavatta az-çok, büyük-küçük birdirler.

İşte, mahlûkat, mümkündürler. Ve imkân dairesinde vücut ve ademleri müsâvi olmasından, Vâcibü’l-Vücudun hadsiz kudret-i ezeliyesi bir tek mümküne vücut vermesi kolaylığında bütün mümkünatın vücudu, ademin muvazenesini bozar, her şeye lâyık bir vücudu giydirir. Ve vazifesi bitmişse, zâhirî vücut libasını çıkarıyor, suretâ ademe, belki daire-i ilimdeki mânevî vücuda gönderir.2 

Yüce Allah yaratarak varlık ve vücut verdiği bir şeyi bir daha idam ederek adem-i sırfa, adem-i mahza mahkûm etmez. Zira varlık hayr-ı mahz, adem ise şerr-i mahzdır. Yüce Allah varlığı asla ademe mahkûm etmez, çünkü o adil-i mutlaktır. Bu sebeple ölüm adem-i mahz değil sureten ademdir; yani adem-i zahirîdir. 

Ve keza, nev-i beşerde mevcut emârât ve işârât-ı kesireden kat’iyetle anlaşılır ki, insan öldükten sonra bir şeyi bâki kalır; o şeyi de, ancak ruhtur. Demek, ruhun bekası, hâsse-i zâtiyedir. Bu hâsse-i zâtiyenin bir fertte mevcut olması nev’in tamamında mevcut olmasını istilzam etmekle, mûcibe-i cüz’iyenin mûcibe-i külliye hükmünde olduğuna bir misal teşkil ediyor. Binaenaleyh, mevt, hayat gibi bir mu’cize-i kudrettir. Yoksa, hayat şartları bulunmadığından ademin dairesine girmiş değildir.3 

Şerh çalışmalarınızı mail adresimize gönderebilirsiniz.

[email protected]

Dipnotlar:

1- Sözler, 2004, Lemaat, s. 1143.

2- Şuâlar, 2005, s. 1019.

3- İşaratu’l-İ’câz, 2006, s. 379-380.

 

Okunma Sayısı: 3291
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı