"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Yoktan yaratma

M. Ali KAYA
26 Mayıs 2016, Perşembe
Allah’ın işi, ilim, irade ve kudreti gereği adem-i sırftan, yani hiç yoktan varlığa vücut vermektir.

Adem-i sırftan, yani hiç yoktan varlığı çıkaran Allah’tır. Vardan yok etmek ve yoğu var etmek yüce yaratıcının kanunu ve her zaman yaptığı şeydir. Varlık iki şekilde zuhur eder. Birincisi hiç yoktan yaratmadır. Her şeyin ilk yaratılışı böyledir. Çünkü ruhlar, maddenin ruhu olan kanunlar, şekiller, formlar ve maddenin ilk ortaya çıkmasına sebep olan şeyler, yani arazlar hepsi ilk defa Allah’ın ilmi, iradesi ve kudreti ile yoktan yaratılmışlardır. Bu Allah’a ait bir husustur. “Varı yok etmek ve yoğu var etmek en kolay, en suhuletli, belki daimî, umumî bir kanunudur. Bir baharda, üç yüz bin envâ-ı zîhayat mahlûkatın şekillerini, sıfatlarını, belki zerratlarından başka bütün keyfiyat ve ahvallerini hiçten icad eder” sırf yoktan yaratır.1 

Allah yoktan yaratır, insan ise var olan üzerinde değişim gerçekleştirebilir. İnsanın elinden bir şey var etmek ve yok etmek gelmez. İtibarî olarak sadece var olan eşyaya san’at ve şekil verebilir. Meseleye insanın cüz’î, hiçbir şeyi var ve yok edemeyen kudreti ile bakmak insanı yanıltır. Zira Allah’ın kudreti zâtî olup, acz müdahale edemez. Hem zâtî olan ve yalnızca Allah’a has bulunan kudretiyle varı yok etmekte ve yoğu var etmektedir.

Yüce Allah yoktan yaratmış olduğu varlığı bir daha adem-i sırfa, yani ebedî yokluğa mahkûm ederek zulmetmez ve haksızlık yapmaz. Çünkü “Adem şerr-i mahz ve vücud hayr-ı mahz olduğunu, ehl-i tahkik ve ashab-ı keşif ittifak etmişler.” 

Bediüzzaman bu hususu şöyle izah eder: “Eşyada esas bekadır, adem değildir. Hattâ ademe gittiklerini zannettiğimiz kelimat, elfaz, tasavvurat gibi serîüzzeval olan bazı şeyler de ademe gitmiyorlar. Ancak suretlerini ve vaziyetlerini değişerek, zevalden masun kalıp bazı yerlerde tahassunla, adem-i mutlaka gitmezler. Fen dedikleri hikmet-i cedide, bu sırra vakıf olmuşsa da, vuzuhuyla vakıf olamamıştır. Ve aynı zamanda, “Âlemde adem-i mutlak yoktur. Ancak terekküp ve inhilâl vardır” diye ifrat ve hatâ etmiştir. Çünkü âlemde Cenâb-ı Hakk’ın sun’uyla terkip vardır. Allah’ın izniyle tahlil vardır. Allah’ın emriyle icad ve idam vardır.2 

Evet, “Eşya zevale ve ademe gitmiyor; belki dâire-i kudretten dâire-i ilme geçiyor, âlem-i şehâdetten âlem-i gayba gidiyor, âlem-i tagayyür ve fenâdan âlem-i nura, bekâya müteveccih oluyor. Hakikat noktasında eşyadaki cemal ve kemâl, esmâ-i İlâhiyeye aittir ve onların nukuş ve cilveleridir. Mâdem esma bakidirler ve cilveleri dâimîdir; elbette nakışları teceddüt eder, tâzelenir ve güzelleşir. Ademe ve fenaya gitmiyor, belki, yalnız itibârî taayyünleri değişir.”3 

Dipnotlar: 1- Lem’alar, 2005, s. 451-452. 2- Mesnevî, 2005, Habbe, s. 206. 3- Mektubat, 2006, s. 484.

Okunma Sayısı: 2817
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı