"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Bir yazarın tesbitleri

M. Fahri UTKAN
09 Mayıs 2018, Çarşamba 00:36
Aşağıda, bir edebiyat ve kitap dergisi editörünün derginin bir sayısında yazdığı yazı ve onunla ilgili bazı düşüncelerimi kaydetmek istiyorum.

Yazıyı okumaya başladığımda sayın yazarın, hayatımızdaki inceliklere bakıp insanın yaratılışındaki mu’cizeliğe dikkat çekeceğini ve bizi düşünmeye sevk edeceğini ümit etmiştim. Fakat olaylara çok farklı açıdan bakmış olmasına rağmen yine de sayın yazarı peşinen tebrik etmek isterim. Yapacağım bazı ilâve ve ekler için yazarın affına sığınıyor, bu yazının faydalarla sonuçlanacağını umuyorum. Yazının sonunda, sn. yazara yolladığım e-maildeki soruma verdiği cevabı da ilâve ettim. Buyurun yazıya ve yorumlarıma. 

“Burun deliklerimizden düzenli olarak havanın girmesi ve çıkması, takdir edilmek için yeterli bir emek ve beceri. (Bu beceriyi biz kendi irademizle mi kazandık, acaba?) Hem de, bu esnada bir yandan saçlarınız ve tırnaklarınız uzayacak, teniniz yağlanacak, kaslarınız kurşun askerler gibi her türlü emre hazır duracak ve bazı tabiî dürtülerinizin peşine düşeceksiniz. Size ait olan her bir parça sürekli çalışacak. İletişim kuracak, anlaşacak ve sizi tuvalete götürecekler. İletişim kuracak, anlaşacaklar ve siz gözlerinizi kırpacaksınız. Her gün görünmez bir maestro gibi, evrende kalmanızı sağlayacaksınız; milyonlarca şeye hükmederek. (İşte tam da burada Allah’ın Hayy-ı Kayyum isminin tecellileri aklıma geliyor. Yani, hayat veren ve o hayatı devam ettiren Allah) üstüne, bu hikâye başarıyla ve yıllarca böyle sürecek. Gerçekten bravo. Gel zaman git zaman, parçalarınız ölüverecek ve toprağa karışacaksınız. (Burada da Allah’ın Mümit ismi devreye giriyor) Her gün düzenli olarak diş fırçalamak bile büyük sorumluluk iken, bir ömür düzenli nefes aldınız. Tebrikler. Bir de üstüne yemek yediniz, tuvalete gittiniz, heyecanlandınız, ağladınız ve öldünüz. Epey mesai. Daha ne yapacaktınız?”

Tam burada, Risale-i Nurlar’dan bir alıntı yapmak istiyorum. İşte bir insanın yüzünde, ”Bütün insanlarda, biri tevafuk, diğeri tehalüf olmak üzere iki cihet vardır. Tehalüf ciheti (başkalarından farklı olma) Sâniin muhtar olduğuna, tevafuk ciheti (başkalarıyla aynı şeylere sahip olma) ise Sâniin Vahid-i Ehad olduğuna delâlet ederler. 

Bu iki cihetin bir Kasıd’ın (kasıtlı olarak yapan birinin) kasdıyla, bir Muhtarın ihtiyarıyla, bir Mürîdin iradesiyle, bir Alîmin ilmiyle olmadığını tevehhüm etmek, muhâlâtın en acibidir. Fesübhanallah! Yüzün o küçük sayfasında nasıl gayr-ı mütenahi nişanlar derc edilmiştir ki, gözle okunur da nazarla, yani akılla görünmez.” 

Sayın yazarın yazdıklarına devam ediyoruz. “

Hal böyleyken, neden birtakım sanal gündemler, sanal çatışmalar ve var oluş mahiyetimize uymayan hedefler peşinde, sınırlı ömürlerimizi heba ediyoruz? Burun deliklerimizden düzenli olarak havanın girmesi ve çıkması, takdir edilmek için yeterli emek ve beceriyken? (İşte bu, var oluşun amacına uymayan bir süre işlemlerle hayatımızı dolduruyoruz. Demek biz bu dünyaya bunlar için gelmedik. Bizim, yani, “insanın bu dünyaya gönderilmesinin hikmeti ve gayesi; Bu kâinatın yaratıcısını tanımak, O’na iman edip ibadet etmektir”. 

O İNSAN ASLINDA SİZSİNİZ 

“Sanal çatışmalar ve varoluş mahiyetimize uymayan hedefler”, havalı ve muğlâk bir ifade. Açalım. Meselâ; sevgi, bağlılık. Bu hisleri hangi canlıya veya cansız nesnelere armağan edebilecekken, bazen fütursuzca üzerinde beyaz elma işareti olan bir şeye adayıveriyoruz. Ama o elmalı şeyin, sevgi ve bağlılık verme kabiliyeti yok tabiî. Alış ve veriş düzleminde bir keyfiyet göstermesi gereken bu hislerin karşılığını bir türlü alamaz hale geldiğimiz için, gittikçe daha yalnız ve gittikçe daha bağımlı ve gittikçe daha AVM’li oluyoruz.

 O insan elbette biziz, ama ancak yukarıda belirttiğimiz Zariyat Sûresi 56. Âyetteki hükme göre yaşarsak o insan oluruz. Çünkü biz kendi başımıza veya isteğimizle bu dünyaya gelmedik. Bizi getiren, yaratan bize nasıl davranacağımızı kullanma kılavuzumuzda (Kur’ân’da) yazmış. O kılavuza uymamız şart. Uymazsak, hayatımız boyunca (kendimizi bir makine olarak düşünürsek, çalıştığımız, nefes alıp verdiğimiz sürece) bir çok arızalarla karşılaşmamız mümkün.

Kazasız belâsız yaşamak ve “O” insan olabilmek için O’na (Allah’a) uy, rahat et!

Okunma Sayısı: 3620
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı