"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Def-i şer mi yoksa celb-i nef’a mı?

M. Fahri UTKAN
09 Temmuz 2016, Cumartesi
Yaşadığımız sosyal hayatta birçok durumlarla karşılaşırız.

Yaşadığımız olaylar bizi kötü de etkileyebilir, iyi etkileyerek bizi şevk içine de sokabilir.

Olayların, hadiselerin içinde olduğumuz gibi, bizzat olayları meydana getiren de olabiliriz.  Bu olaylar işleyiş, meydana geliş ve sonuçları itibariyle bizleri ilgilendirdiği gibi bizi ilgilendirmeyebilir de.

Hareketlerimizle, davranışlarımızla meydana getirdiğimiz olaylar bazen şer-kötü sonuçlar doğurur. Bazen de bizler için iyi sonuçlara sebep olur.

Peki biz bunlara karşı nasıl davranacağız? Yani olaylardaki kötü halleri, sonuçları görüp onlarla hiç muhatap olmayıp uzaklaşmak mı gerekir? Yoksa sonuçları iyi ve menfaatli olan olayları mı takip edip yararlanmak yoluna gideceğiz. Yani şerleri, kötülükleri uzaklaştırmak mı olmalı işimiz, yoksa menfaatleri , faydalı şeyleri kendimize çekmek mi olmalı?

Bu konuda Üstad Said Nursi Hazretlerinin söylediklerine bir göz atalım isterseniz; “Bugünlerde Kur’an-ı Hakîm’in nazarında imandan sonra en ziyade esas tutulan takva ve amel-i salih esaslarını düşündüm..; Takva, menhiyattan ve günahlardan içtinab etmek; ve amel-i salih, emir dairesinde hareket ve hayrat kazanmaktır. Her zaman def’-i şer, celb-i nef’a racih ol¬makla beraber; bu tahribat ve sefahat ve cazibedar hevesat zamanında bu takva olan def’-i mefasid ve terk-i kebair üss-ül esas olup, büyük bir rüçhaniyet kesbetmiş.” 1

Alıntı yaptığım paragrafta Üstad Hazretleri , biz Müslümanlar için çok önemli iki kavramın mükemmel izahını yapıp ikisinin de konumuzla ilgili açıklamalarını akıl gözlerimizin önüne sunuyor.

Takvanın kötülüklerden, menfi, kötü, şer, şüpheleri şeylerden kaçınmak olduğunu söyledikten sonra; salih amelin de Allah’ın emirleri mucibince hayırlı, menfaatli, faydalı işler yapmak olduğunu söylüyor. 

Müslümanlar arasında takva ve amel-i salih Allah’ın rızasını kazanmak için en çok prensip edinilen iki husus olduğu bilinmektedir. Fakat her iki tarifin öncesinde şart olarak sürdüğü bir husus var, iman. İman olduktan sonra her zaman şerleri uzaklaştırmak, menfaatleri kazanmaktan daha tercih edilen bir husus olmaktadır. 

Özellikle zamanımızdaki gibi, İslami kavramların tahrip edildiği, insanların gerek bilerek gerekse bilmeyerek sefih olayları izleyip uyması ve insanların heveslerini kamçılayacak çok çeşitli, nefislerin hoşlanacağı şeylerin olduğu zamanlarda, bir çeşit takva olan, insanları, özellikle Müslümanları ifsat eden olayların ve büyük günahların önlenmesi ve terk edilmesi bizlere seçicilik kazandırmalı.

Yani, kendi bireysel ibadetlerimizi arttırarak fazla sevap kazanma arzusu yerine, yukarıda belirttiğim önleme ve terk konularını yapmak için tercihlerimizi kullanmamız ve seçici olmamız gerekir.

Çünkü; “Bu zamanda tahribat ve menfî cereyan dehşetlendiği için, takva bu tahribata karşı en büyük esastır. Farzlarını yapan, kebireleri işlemeyen, kurtulur. Böyle kebair-i azîme içinde amel-i salihin ihlasla muvaffakiyeti pek azdır. Hem az bir amel-i salih, bu ağır şerait içinde çok hükmündedir.

Hem takva içinde bir nevi amel-i salih var. Çünki bir haramın terki vâcibdir. Bir vâcibi işlemek, çok sünnetlere mukabil sevabı var. Takva, böyle zamanlarda, binler günahın tehacümünde bir tek içtinab, az bir amelle, yüzer günah terkinde, yüzer vâcib işlenmiş oluyor. Bu ehemmiyetli nokta niyetiyle, takva nâmıyla ve günahtan kaçınmak kasdıyla, menfî ibadetten gelen ehemmiyetli a’mal-i sâlihadır.»2 

Yapacağımız tercihin ve seçiciliğin nasıl olması gerektiği de yukarıdaki ifadelerden anlaşılıyor. Haram işlerden, olaylardan kaçınmakla hem takva yapmış oluyoruz hem de amel-i salih işlemiş oluyoruz.

Tam da ‘Bir taşla iki kuş’ vurmak gibi.  Üstadın dediği gibi, bir haramın terk edilmesi bir vacip işlemiş gibi sevap kazandırıyor. 

Böylece hem takva yapılmış hem de amel-i salih yapmış gibi vacip işlenmiş oluyor. Özellikle zamanımızda televizyon kanalları nefse hoş gelecek binler programlarla dolu. Bir hareketimizle, televizyonu açmamakla kendimizi ve aile fertlerimizi kötülüklerden korumuş oluruz.

Televizyon seyredilmeyen arta kalan zamanımızı da çeşitli okumalarda bulunarak kalp, ruh ve beynimizi doldurup değerlendirebiliriz.

Okunma Sayısı: 5627
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı