"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Eşlerin hakları ve vazifeleri

M. Fahri UTKAN
02 Ekim 2016, Pazar
Medyadaki aile ile ilgili haberlere dikkat edildiğinde karşılıklı anlaşmazlıklar, kavgalar, ayrılıklar ön plana çıkıyor.

Bütün bu yaşanan menfi olayların sebepleri nelerdir, yaşanmaması için neler yapmalıyız? Aileyi oluşturan en önemli unsurlardan ikisi olan karı ve kocanın görevleri, sorumlulukları nelerdir, ne gibi yollara başvurmaları gerekir ki aile gerçekten Cennet bahçesine dönüşsün?

İlk önce aşağıya sevgili Peygamberimiz’in  (asm) hadis-i şerifleri ışığında olaya bakalım. 

Erkeğin hanımı 

üzerindeki hakları: 

”Ey Allah’ın Resulü, hangi kadın daha hayırlıdır?’’ diye soruldu. Efendimiz (asm) “Kocası bakınca onu sürura gark eden, emredince itaat eden nefis ve malında, kocasının hoşuna gitmeyen şeyle ona muhalefet etmeyen kadın!”1 diye cevap verdi.” 

Hz. Mu’âviye (ra) anlatıyor: 

-”Ey Allah’ın Resulü! dedim, bizden her biri üzerinde, zevcesinin hakkı nedir?’’ dedim.

- “Kendin yiyince ona da yedirmen, giydiğin zaman ona da giydirmen, yüzüne vurmaman, takbîh etmemen, evin içi hariç onu terk etmemen” buyurdu.2

Kadının koca 

üzerindeki hakları:

Ebu Hüreyre (ra) anlatıyor: “Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki; ‘Kadınlara hayırhah olun, zira kadın bir eye kemiğinden yaratılmıştır. Eye kemiğinin en eğri yeri yukarı kısmıdır. Onu doğrultmaya kalkarsan kırarsın. Kendi haline bırakırsan eğri halde kalır.”3  

Üstad Bediüzzaman Said Nursî ise; “Refika-i hayatına hem merhamet, hem de muhabbet göstereceksin.”4 demektedir. 

Görüldüğü üzere aile içinde saadet ve mutluluk isteyen her kişi yukarıda belirtilen örneklere bakarak üzerine düşen görevleri yerine getirmesi gerekir. Bunlar yapılmadığı ölçüde her gün medyada karşılaştığımız olumsuzlukları yaşamak zorunda kalabiliriz.

Ahirete iman bir ailede hükmederse, yani her iki taraf gerçekten ahirete inanır ve bunun sonucu olarak birbirlerini şu dünya hayatı için değil ahiret için severler, birbirlerine samimî hürmet eder, sever, şefkat eder, sadâkatle davranır ve kusurlarına bakmazlarsa, işte o ailede Cennet hayatı yaşanmış olur.

Hz. Ömer devrinde bir adam, hanımının huysuzluğunu Hz. Ömer’e şikâyete karar verir. Halifenin kapısına geldiğinde içerden sert, sinirli bir kadın sesi duyar. Mütereddit bir halde beklemeye başlar. Hep kadının konuştuğunu ve halifenin sustuğunu anlayan adam, kapıyı çalmaktan vazgeçip geri dönmeye karar verir ve ayrılacağı zaman kapı açılır. Kapıyı açan Hz. Ömer’ dir (ra). 

— Ne var, niye geldin, bir şey söylemeden dönüyorsun, diye sorar. Adam;

— Ya Ömer! Ben karımdan şikâyet etmeye gelmiştim. Baktım ki nice insanları karşısında dize getiren Ömer bile hanımının karşısında konuşmuyor. Onun bütün söylediklerini büyük bir sabırla dinliyor. Ben niye şikâyet edeyim, dedim ve geri dönmeye karar verdim, dedi. Adamı dinleyen Hz. Ömer; “O benim evimin hanımıdır. Beni haramdan korur. Çocuklarımın annesidir, onlara bakar. Evimin aşçısıdır, yemeklerimizi pişirir. Evin çamaşırcısıdır, temizliğimizi yapar. Biraz fazla yorulmuş da bana çatmışsa ne olur. Elbette karşısında susmam lâzım.” dedi.

Görüldüğü gibi biraz anlayış, biraz ince düşünüş, bir miktar da samimî hürmet olduğunda hayat başkalaşıyor.

Kadın ve erkek arasında en önemli ilişki, sevgi ve ilgi göstermek ile yalnız dünya hayatın ihtiyacından ileri gelmez. Bir kadın, kocasına yalnız dünya hayatına mahsus bir eş değildir. Belki ebedî hayatında dahi bir eş olacaktır. “Madem hayat-ı ebediye’de dahi kocasına refika-i hayattır; elbette, ebedî arkadaşı ve dostu olan kocasının nazarından gayrı, başkasının nazarını kendi mehâsinine celb etmemek ve onu darıltmamak ve kıskandırmamak lâzım gelir. Madem mü’min olan kocası, sırr-ı imana binaen, onunla alâkası hayat-ı dünyeviyeye münhasır ve yalnız hayvânî ve güzellik vaktine mahsus, muvakkat bir muhabbet değil, belki hayat-ı ebediyede dahi bir refika-i hayat noktasında esaslı ve ciddî bir muhabbetle, bir hürmetle alâkadardır.” 

“Ne bedbahttır o kadın ki, müttakî kocasını taklit etmez, o mübarek ebedî arkadaşını kaybeder. Binler veyl o iki bedbaht zevc ve zevceye ki, birbirinin fıskını ve sefahetini taklit ediyorlar, birbirine ateşe atılmasında yardım ediyorlar.”5

Dipnotlar:

1- Nesâi, Nikâh 14 (6,68).

2- Ebu Dâvud, Nikâh 42.

3- Buhari, Nikâh 79.

4- Sözler, 32. Söz.

5- 24. Lem’a.

Okunma Sayısı: 2580
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • Said YÜKSEKDAĞ

    3.10.2016 14:59:14

    Maşallah.. Tebrik ederim..

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı