"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Hayata dair

M. Fahri UTKAN
27 Temmuz 2015, Pazartesi
Yaşamak için doğuyor, ölmek için yaşıyoruz. Demek ki; ölmek için doğuyoruz. Ölmek ise, başka bir hayatın, başlangıcı değil mi?

Yaşamak!

İnsan yaşadıkça öğreniyor, yaşadıkça hastalanıyor. Yaşadıkça önce çocuk, sonra baba, anne, daha sonra dede-nine oluyor. Sonrasında da ölüyor.

İnsan, öleceğini yani, ölüm hastası olduğunu bilse, bunun farkında olsa, şimdi yaşadığı gibi yaşar mı?

Yaşadıkça, imana ermenin yolu ve imanı tahkike ulaştırmaya vesile olan Risale-i Nur’ları tanır insan. O zaman da, “iyi ki yaşamışım” der.

Yaşadıkça, dertler, hastalıklar ve musîbetlerle tanışır. Kâh üzülür, kâh sıkılır, ama sonunda, yine yaşadıkça afiyete sıhhate kavuşur insan.

Kötülükler de iyilikle de yaşadıkça anlaşılıyor.

Yaşadıkça, iman gibi bir nimetin olmasından, ‘İhtiyarlık ta hoştur, hastalık ta hoştur, vefat ta hoştur’ diyebiliyoruz.

Etrafımıza baktığımızda, insanların ne kadar boş ve batıl şeylerle uğraştığını, daha evvelkiler gibi, yaşayıp görüyoruz.

Yani, yaşadıkça imanlı gözlerle görülenlerin mi yoksa imansız gözlerle görülenlerin mi gerçeği yansıttığını göreceğiz.

Yaşamak, kimine göre bir ıztırap kimine göre mutluluk.

 Aslında, yaşamak; O’nun (cc) emirleri dairesinde olduğunda sonunu düşünmeye gerek olmayan bir süreç.

Çünkü O (cc), bizi yaratmış, bizim nasıl yaşamamız gerektiğini kitabında belirtmiş. Biz de kitapta, Kur’ân’da belirtilenler ışığında yaşarsak, refaha, mutluluğa, sonunda O’na (cc) ulaşacağımız mukadderdir.

Yaşamak, kaderimizdir. Kaderimiz O’nun (cc) elindedir. Hayatımız O’nundur. O (cc) ne derse, onu yaşamak, yaşamanın anlamını anlamaktır.

Yaşamak, O’nu (cc) anlamaktır. 

Yaşayan insan düşünür, tefekkür eder. Böylece yaşadığı ‘bir saat’ içinde ‘tefekkür’ünü lâyığı ile yaparsa, Hz. Peygamber’in (asm) dediğine göre; “Bir sene nafile ibadet etmiş” gibi olur. 

Yaşamak. Ne kadar, nasıl yaşamak? Ne için, kimin için yaşamak, asıl olmalı?

Öyle yaşayanlar var ki bu hayatı, kendinin bile yaşadığından haberi yok. 

Bazı yaşayanların ve ölüp gidenlerden de sadece 1-2 kişi haberdar oluyor. Kimi yaşayıp, ölenlerden de, binlerce belki milyonlarca kişinin haberi oluyor. 

Kiminin yaşaması ve özellikle ölümü, kimilerinin başına bomba olup patlıyor. Kimilerin hem yaşaması hem de özellikle ölümü hayatlarından daha ziyade dine hizmet ediyor. 

Ne mutlu onlara.

Peki, bunlardan hangisi iyi, hangisi kötü, hangisi güzel ve çirkin veya önemli-önemsiz bir hayat yaşamıştır?

Bu telâkkiler kişiye, yaşanan hayatın süresine, kalitesine, topluma ve anlayışlara bağlı elbette.

Kimler yaşamadı ki?

İlk insan Hz. Âdem’den (as) itibaren milyarlarca insan doğdu, yaşadı ve öldüler. 

Doğmak ve ölmek, insanın başındaki en önemli iki meseledir. Her ikisi de bizim isteğimiz dışında gelişiyor. Bu iki mesele arasında, yaşamak, işte bütün konuştuğumuz, bu. 

Peki, nasıl yaşarsak, iyi yaşamış oluruz? En iyi yaşamak nedir?

Toplum içinde yaşıyoruz. En küçük bir topluluk olan aile içinde yaşıyoruz. Ailedeki her ferde tek tek baktıkça farklı yaşamanın ve farklılıkları yaşamanın yapıldığını ortada apaçık görebiliriz.

Birlikte yaşamakla, birlikte yaşamıyoruz, aslında. Her olay hakkında her kişinin düşüncesi ve hisleri farklı farklı.

Peki, birlikte yaşamayı nasıl sağlamalıyız?

Yaşatmak için yaşayanların olduğu bir dünyada öldürmek için yaşayanlar da var. Bizlerin görevi elbette, yaşamak ve yaşatmak olmalı. 

Sırf dünya için yaşayanlar olduğu gibi hem dünya hem de ahiret için yaşayanlar var bu dünyada.

Bu dünyaya gelen her insanın eceli belli olsa idi “… yarı ömrüne kadar gaflet-i mutlaka, yarıdan sonra darağacına adım adım gitmek gibi bir dehşet verecekti. Hâlbuki ahiret ve dünya muvazenesini muhafaza etmek ve her vakit havf ve recâ (korku ve ümit) ortasında bulunmak maslâhatı, iktiza eder ki, her dakika hem ölmek, hem yaşamak mümkün olsun.” 

Bunun için Hadis-i şerifte bildirildiği gibi; “insan bugün ölecekmiş gibi ahireti için, yarın ölecekmiş gibi dünya için çalışmalı” ve o şekilde hayatını planlayıp yaşamalıdır.

Buna göre yaşadıklarına şahit olduğumuz Nur Ağabeylerimizden Kasım Ali Güngör ve Halil Uslu’ya Allah’tan rahmetler diliyorum.

Okunma Sayısı: 2327
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı