"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Hevesat Mühendisliği - 2

M. Fahri UTKAN
30 Eylül 2016, Cuma
Bir önceki yazımızda, ‘İnsan, yaratıldığı günden beridir heveslerinin peşinde gitmektedir. Bu iyi yönde olduğu gibi nefsine uyduğunda kötü yönde olabilmektedir’ demiştik.

Hangi yönde olursa olsun insan kendinde bulunanlardan daha iyisini elde etmeye çalışmakta ve bunun için birçok yollara teşebbüs etmektedir. Bunun sonucunda bildiğimiz gibi hem insanlık gelişmekte hem de insan kendine yardımcı olacak yardımcı aletleri, ihtiyaç maddelerini keşfedip, heveslerini gerçekleştirmek için devamlı çalışmakta ve araştırmaktadır.

Buna göre de insanlık devirleri, ilk çağ, orta çağ, yeni çağ, yakın çağ, bilgi çağı, internet çağı gibi devirlerle isimlendirilmiştir.  

Üstad Said Nursî de bu heves ve ihtiyaç meselesine şu gözle bakarak yeni bir bakış açısı getirmektedir; “Bedevîlikte beşer üç dört şeye muhtaç oluyordu. O üç dört hâcâtını tedarik etmeyen, on adette ancak ikisiydi. Şimdiki garp medeniyet-i zâlime-i hâzırası, su-i istimâlât ve israfat ve hevesatı tehyiç ve havâic-i gayr-ı zaruriyeyi, zarurî hâcatlar hükmüne getirip görenek ve tiryakilik cihetiyle, şimdiki o medenî insanın tam muhtaç olduğu dört hâcâtı yerine, yirmi şeye bu zamanda muhtaç oluyor.”1 

Bu muhtaçlıkla, insanın araştırmaları ve çalışmaları gelişiyor, ilim ilerliyor, insanlık terakki ediyor. Bu terakki ile zahiri bir kuvvet kazanıyor. Medeniyet de bu arada gelişmiş oluyor. 

O zaman da, “…medeniyet-i hâzıra, felsefesiyle hayat-ı içtimâiye-i beşeriyede nokta-i istinâdı kuvvet kabul eder. Hedefi menfaat bilir. Düstur-u hayatı cidâl tanır. Cemaatlerin râbıtasını unsuriyet ve menfî milliyet bilir. Gâyesi hevesât-ı nefsâniyeyi tatmin ve hâcât-ı beşeriyeyi tezyid etmek için bâzı lehviyât’tır. Hâlbuki kuvvetin şe’ni, tecavüzdür. Menfaatin şe’ni, her arzuya kâfi gelmediğinden, üstünde boğuşmaktır. Düstur-u cidâlin şe’ni, çarpışmaktır. Unsuriyetin şe’ni, başkasını yutmakla beslenmek olduğundan, tecavüzdür. İşte, şu medeniyetin şu düsturlarındandır ki, bütün mehâsiniyle beraber, beşerin yüzde ancak yirmisine bir nevi sûrî saadet verip, seksenini rahatsızlığa, sefâlete atmıştır.”2

Yukarıdaki açıklamalar bilindiği gibi sefih medeniyetin özellikleridir. O durumda, “…insanda hissiyat galip olsa, aklın muhakemesini dinlemez. Heves ve vehmi hükmedip, en az ve ehemmiyetsiz bir lezzet-i hâzırayı ileride gayet büyük bir mükâfata tercih eder. Ve az bir hazır sıkıntıdan, ileride büyük bir azab-ı müecceleden ziyade çekinir. Çünkü tevehhüm ve heves ve his, ileriyi görmüyor, belki inkâr ediyorlar. Nefis dahi yardım etse, mahall-i îmân olan kalb ve akıl susarlar, mağlûp oluyorlar.”3 Bu suretle insanlar, iyi veya kötü heveslerinin peşine düşerek gelişme sağlıyorlar ve teknolojide ilerliyorlar.

Aslında tarihin de kaydettiği gibi, “..terakkiyat-ı beşeriyenin kısm-ı azamı ve keşfiyatları, bir nevi duâ neticesidir. Havarik-ı medeniyet dedikleri şeyler ve keşfiyatlarına medar-ı iftihar zannettikleri emirler, manevî bir duâ neticesidir. Halis bir lisan-ı istidat ile istenilmiş; onlara verilmiştir.”4 Yani, bütün bu gelişmeler, çalışmanın bir meyvesi oldukları gibi aynı zamanda istidat diliyle edilmiş duâların neticesidir de diyebiliriz. 

Dipnotlar:

1- Emirdağ Lâhikası, s. 334.

2- Sözler, s. 372.

3- Lem’alar, 220.    

4- Mektubat, 504.

Okunma Sayısı: 1446
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı