"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

İnsan inanmaya programlı

M. Fahri UTKAN
26 Kasım 2017, Pazar
Batı ülkelerinde, Avrupa’da intiharlar, uyuşturucu kullanımı, şiddetin her türlüsü, alkol kullanımı v.b. olaylar dolayısıyla ölümlerin ve boşanmaların oranı gittikçe artmaktadır.

Aynı şekilde çocuk suç çetelerinin ve üyelerinin sayısı da artmaktadır. Bunların dışında, Batı ve Avrupa’da aynı zamanda evlilik dışı doğumların oranı da bazı ülkelerde % 50’ye dayanmaktadır.

Allah her insanı farklı özellik, karakter, duygu ve beceride yaratmıştır. Bunun için her insan bir âlem, her insanın âlemi farklı ve her insan da bu âlemden farklı hisseler alıp, etkileniyor. İnsan his ve mantık ağırlıklı bir canlı olmasından olaylar karşısında bazen aklını bazen de mantığını kullanır ve ona göre etkilenir. Hangi olaydan nasıl etkileneceğini insan ancak yaşadıktan sonra görebiliyor. Önceden tahmin edemiyor.

Bu, insanların ruh ve moral dünyasının (âleminin) adeta bir boşluğa yuvarlanmasına sebep olabiliyor. 

Başta Batı dünyasında bahsedilen suç oranları ve sonuçları, ülkemizde batıdaki kadar olmasa da gittikçe artmaktadır. Bu, önce aileyi sonra toplumumuzu etkilemektedir. 

Toplumu saran mutsuzluk, stres, duygu bozuklukları, nefsi ve duygusal sapıklıklar insanların âleminin kontrolünü güçleştirmektedir.

Bütün bu gelişmeler ilim adamlarını insan ruhu ve mana âlemlerinin keşfi için ve yeni çözüm arayışları için araştırmalara sevk ediyor.   

Bu kapsamdaki çalışmalar yapan ABD’deki Fuller Yüksek Okulu psikoloji profesörü Justin L. Barrett, New Scientist dergisinin son sayısında Allah inancının konuşmak, yürümek gibi her insanda bulunan bir özellik olduğunu savundu. Tezini çocuklar ve bebekler üzerinde değişik deneylerle ispatlamaya çalışan Barrett, bebeklerin dünyadaki her şeyi anlamlandırmaya çalıştıklarını ve “yönetici bir gücü” daha hayatın ilk yıllarında kabullendiklerini savundu.”

İlim adamlarının yeni yeni ulaştıkları bu konuyu Üstad Said Nursî, yüz yıl önce, özellikle harp sahasında telif ettiği İşarat’ül İcaz adlı eserinde ortaya koymuştur. Fatiha Sûresi’nin tefsiri esnasında; “İnsan bedeninde iskân edilen ruhun yaşayabilmesi için üç kuvvet ihdas edilmiştir. Bu kuvvetlerin, birincisi, menfaatleri celp ve cezb için kuvve-i şeheviye-i behimiye, ikincisi, zararlı şeyleri def için kuvve-i sebuiye-i gadabiye, üçüncüsü, nef’ ve zararı, iyi ve kötüyü birbirinden temyiz için kuvve-i akliye-i melekiyedir. Lâkin insandaki bu kuvvetlere şeriatça bir had ve bir nihayet tayin edilmişse de, fıtraten tayin edilmemiş olduğundan, bu kuvvetlerin her birisi, tefrit, vasat, ifrat namıyla üç mertebeye ayrılırlar” demektedir.

Bunlardan özellikle “kuvve-i akliye” denen, faydalı ve zararlı ile iyi ve kötüyü birbirinden ayırmaya yarayan kuvvenin, becerinin tam da dinlerin insanlar için gerekli olan alet olduğu anlaşılır.

İnsan bu suretle, yani kendisine doğuştan verilen kuvve-i akliye vasıtasıyla dinin emirlerini tartıp doğru yolu bulabilmektedir.

Zaten kuvve-i akliye’nin “Vasat mertebesi ise hikmettir ki, hakkı hak bilir, imtisal eder; batılı batıl bilir, içtinap eder.” Böylece yukarıda bahsettiğimiz gibi dinin emri olan doğru yola, sırat-ı müstakime gider.

Evet, ilimler geliştikçe, zaman hükmünü icra ettikçe, Allah’ın kâinata ve varlıklara koyduğu kanunların sırrı bir bir ortaya çıkacağı da zamanın sahipleri (müceddidler) tarafından her zamanın insanlarına duyurulduğu, duyurulacağı, (bu konuda olduğu gibi) tesbit edilecektir.

 Michigan Üniversitesi’nde yapılan bir başka araştırmaya göre ise çocukların anne ve babaları evrime inansa bile, 10 yaşın altındaki çocuklar evrime değil Allah tarafından yaratılmaya inanmaya daha yatkın. 10 yaşından sonra da bu inanç kişiye göre değişerek farklı yönlere doğru şekillenmeye başlıyor.” deniliyor.

Bu konuda da, terbiyenin ve çocuk eğitiminin daha hamilelikte başlamasını ve en geç 7 yaşına kadar bitirilmesi gerektiğini bildiren dinî emir ve tavsiyelerin olduğunu biliyoruz. 

Meselâ onlardan birkaçını şu şekilde gösterebiliriz;

 “Çocuklarınıza yedi yaşına gelince namazı emredin, on yaşına geldiğinde kılmıyorsa (hafifçe) dövün.” 

“Çocuklarınız ağladığında onlara kızmayın; çünkü ilk dört aydaki ağlamaları ‘lâ ilâhe illallah’ zikridir, ikinci dört aydaki ağlamaları Peygamber’e (asm) salâvattır’, üçüncü dört aydaki ağlamaları ise anne ve baba hakkında duâdır.”  

“Her çocuk İslâm fıtratı üzere doğar. (Yanlış eğitim sonucu) onu Yahudileştiren, Hıristiyanlaştıran, Mecusîleştiren ve doğru yoldan saptıran anne ve babalardır.” 

İmam Muhammed Bâkır (ra) buyurmuştur ki: “Çocuklarınıza üç yaşında kelime-i tevhidi, dört yaşında Muhammed Resulullah’ı (asm), beş yaşında kıbleyi ve secde etmesini, altı yaşında rükû ve secdeyi eksiksiz olarak, yedi yaşında abdest alıp namaz kılmayı öğretin.”  

Üstad Said Nursî ise, bu konuda zamanımız için noktayı koymuş yıllarca önce; “İnsan bu âleme ilim ve duâ vasıtasıyla tekemmül etmek için gelmiştir. Mahiyet ve istidat itibarıyla herşey ilme bağlıdır. Ve bütün ulûm-u hakikiyenin esası ve madeni ve nuru ve ruhu marifetullahtır ve onun üssü’l-esası da iman-ı billâhtır.” 

Bütün bunlardan anlaşılıyor ki, ilim adamları, Kur’ân ve Nurları’nın yıllar önce söyledikleri noktaya yeni yeni gelmeye başlıyor. 

Okunma Sayısı: 2285
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı