İnsan yaşadığı çevrede, dünyada belli sınırlar içinde hareket edebilir, belli şeyler yapabilir, elinin yettiği kadar, boyunun uzanabildiği ölçüsündeki yerlerde işler yapabilir. Bu yapabildiklerini teknolojik aletler vasıtasıyla geliştirebilir.
Mesela, Aynı anda Amerika’da olmayı isteyebildiği gibi Türkiye’de veya Mekke’de olmayı da isteyebilir. 2014 yılında yaşadığı halde, Hz. Peygamber (asm) ile sohbet etmeyi veya Fatih ile İstanbul’un fethinde bulunmayı isteyebilir.
Görüldüğü gibi insanın isteklerinde/hayallerinde zaman ve mekân birlikteliği gerekmiyor.
Bu durumda iken, Cenab-ı Hakka karşı, “İlahi, nevim ve cinsim itibariyle alakalarım ve gökleri ve yeri kuşatan teellümat ve temenniyatım var. Fakat hiçbir surette emrimi, ne göklere ne de yerlere dinletecek ve emellerimi o cirimlere bildirecek bir kuvvetim olmadığı gibi, bu iptila ve alakaya karşı bir nokta-ı istinadım yok”1 diye düşünmeye ve yalvarmaya başlar.
Yine başka bir anda, “İlahi! Zaman denen ve süratle akan azim bir selden benim nasibim, çabuk akıp giden bir andan ibarettir. Mekândan nasibim ise ancak bir kabir kadardır. Bununla beraber, sair bütün mekânlarla ve zamanlarla benim alakam var”2 diyerek kendi kudretinin ve yapabileceklerinin sınırlı olduğunu ve fakat zaman ve mekânla kayıtlı yaşadığını da idrak eder.
Gerçekten de insanın emelleri çok, hayalleri geniş, istekleri sınırsız olmakla beraber; kudreti, kuvveti, yapabileceği işler sınırlı. Kendisi bir mekânda bulunduğu halde, birçok mekânla ilgili ve birçok şey için istekli davranmaktadır. Yaşadığı an da çok kısa, ama geçmiş ve gelecekle ilgili birçok planları var.
Peki, bu kadar sınırlı bir hayat ve güç ile bu kadar sınırsız isteklerini nasıl karşılayacak bu insan?
Bütün bu isteklerimizi yapabilmek için ya çok keskin ve geniş bir görüş ve zekâ sahip olmalı veya geçmişi ve geleceği ve her yeri görebilecek, bilecek, tanıyacak şekilde bir ihatamız olmalıdır. Ya da Cenab-ı Hakkın yardımı ile bu işleri yapabiliriz.
Bunu da yapabilmek için; insanın hisleri ruh derecesine çıktığında (ruh zamanla kayıtlı olmadığından), bulunduğu an (şimdiki zaman) genişlenir. Başka insanlara oranla geçmiş ve gelecek olan zamanlar o kişiye hazır hükmüne gelir.3
İşte, bu durumda, insan olarak idrak ederiz ki; Allah, “..en küçük ve hakir bir dairede, insanın elinin yetişebilecek kadar insana bir ihtiyar vermiştir.” Onun içindir ki, kişi elinin yetişemediği şeyler için bu âcizliği ve fakirliği ile Rabbi’ne dayanıp O’ndan yardım istemeli ve “La havle vela kuvvete illa billa (Güç ve kuvvet, ancak her şeyden yüce ve sonsuz büyüklük sahibi olan Allah’a aittir.)” demelidir.
Dipnotlar:
1.29. Lem’a, 6. Bab
2. agy
3. Mektubat.55