“Böyle bir soru sorulur mu?” dediğinizi duyar gibiyim.
Bu konuda, Risale-i Nur Külliyat’ında geçen ifadeler nasıldır? Külliyat tarandığında her üç tarifin de zikredildiği görünecektir. Meselâ şu örneklere bakalım: “Risale-i Nur, Kur’ân-ı Hakîmin bu asrın fehmine (anlayışına) bir dersidir.”
Tarihçe-i Hayat’ta Eskişehir Müdafaası’nın ekinde yazılan, “Risale-i Nur âmirinin, hâkiminin kumandanı olan Kur’ân, üç yüz elli milyona hükmedip talimat yaptırıyor ve her gün lâakal beş defa, beşten dördünün ellerini dergâh-ı İlâhiye’ye açtırıyor ve bütün camilerde ve cemaatlerde ve namazlarda, kudsî ve semavî fermanlarını hürmetle okutturuyor; elbette onun (Kur’ân’ın) hakikî bir tefsiri ve o güneşin bir nuru ve onun bir memuru olan Risale-i Nur, o vazife-i imaniyeyi, biiznillâh, sadmelere uğratmayarak görecektir” denilmiş.
Yine Tarihçe-i Hayat kitabının Barla hayatının anlatıldığı bölümde şöyle bir cümle var: “Risale-i Nur şahs-ı mânevîsinin mümessili olan Bediüzzaman Said Nursî Hazretleri…”
Bu cümleden anlıyoruz ki, Bediüzzaman Said Nursî Hazretleri, Risale-i Nur’un mümessilidir.
Şuâ’lar adlı kitabın, 15. Şuâ, 9. basamaktaki, “Risale-i Nur nedir, nasıl bir tefsirdir?” başlıklı mektupta şu şekilde bir tarif var: ”Risale-i Nur ve tercümanına gelince: Bu eser-i âlîşanda şimdiye kadar emsaline rastlanmamış bir feyz-i ulvî ve bir kemâl-i nâmütenahî mevcut olduğundan ve hiçbir eserin nail olmadığı bir şekilde meş’ale-i İlâhiye ve şems-i hidayet ve neyyir-i saadet olan Hazret-i Kur’ân’ın füyuzatına vâris olduğu meşhud olduğundan, onun esası nur-u mahz-ı Kur’ân olduğu ve evliyaullahın âsârından ziyade feyz-i envâr-ı Muhammedîyi (asm) hâmil bulunduğu ve Zât-ı Pâk-i Risaletin ondaki hisse ve alâkası ve tasarruf-u kudsîsi evliyaullahın âsârından ziyade olduğu ve onun mazharı ve tercümanı olan mânevî zâtın mazhariyeti ve kemâlâtı ise o nisbette âlî ve emsâlsiz olduğu güneş gibi âşikâr bir hakikattir.”
Yine 15. Şuâ, 9. basamaktan sonraki mektupların birinde, “Kur’ân-ı Hakîmin sırr-ı i’câzıyla hakikî bir tefsiri olan Risale-i Nur…” diye bahsedilmektedir. 2008 yılındaki Bediüzzaman ve Risale-i Nur Sempozyumu’nda Münir Salih’in sunumunda belirttiği üzere:
* Risale-i Nur, Kur’ân’ın tefsiri olduğu cihetle, vahy-i semavî olan Kur’ân’ın semavî ve ilhamî bir tefsiridir.
* Risale-i Nur Kur’ân’ın hakikî bir tefsiri ve hakikatinin bir tercümanı ve meselelerinin bürhanıdır.
* Risale-i Nur doğrudan doğruya Kur’ân’ın bâhir bir bürhanı ve kuvvetli bir tefsiri ve parlak bir lem’a-i i’caz-ı manevîsi ve o bahrin bir reşhası ve o güneşin bir şuâı ve o mâden-i ilm-i hakikattan mülhem ve feyzinden gelen bir tercüme-i maneviyesidir.
* Risale-i Nur, zamanın bütün fitne ve vesveselerine mukni ve makbul cevapları ihtiva eden Kur’ân’ın hakikî ve manevî bir tefsiridir.
Risale-i Nur, Kur’ân’ın bir tefsiridir. Âyet’ül Kübra’nın 1. makamının 17. mertebesinde geçen şu cümleyi de okuduğumuzda Risale-i Nurlar’ın, Kur’ân’ın bir tefsiri olduğu ortaya çıkmaktadır: ”… mânevî i’câz-ı Kur’âniyenin lem’aları olan Risale-i Nur’a baktı ve onun yüz otuz risaleleri, âyât-ı Furkaniyenin nükteleri ve ışıkları ve esaslı tefsirleri olduğunu gördü. Ve Risale-i Nur, bu kadar muannid ve mülhid bir asırda, her tarafa hakaik-i Kur’âniyeyi mücahidâne neşrettiği halde, karşısına kimse çıkamadığından ispat eder ki, onun üstadı ve menbaı ve mercii ve güneşi olan Kur’ân, semâvîdir, beşer kelâmı değildir.”