"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Zindan-ı atâlete düşmenin sebeb ve çareleri - 2

M. Fahri UTKAN
31 Ağustos 2016, Çarşamba
Doğu Anadolu Bölgesi’nde aşiretlerde yaptığı irşad çalışmaları esnasında Said Nursî’ye sorulan sorulardan biri de şudur;

“Soru – Zindan-ı atalete düştüğümüzün sebebi nedir? 

Üstad Bediüzzaman Said Nursî Hazretleri bu soruya karşı verdiği cevabında; “Hayat bir faaliyet ve harekettir. Şevk ise matiyyesidir. İşte, himmetiniz şevke binip mübareze-i hayat meydanına çıktığı vakit, en evvel düşman-ı şedîd olan yeis rast gelir. Kuvve-i mâneviyesini kırar. Siz o düşmana karşı “Ümidinizi kesmeyiniz.” 1 kılıncını istimal ediniz.”2

Yukarıdaki soru ve cevaptan almamız gereken dersler ile özellikle ilk olarak sorudaki zindan kelimesinin seçilme sebebini açıklamak gerekir her halde.

Zindan: Genellikle eski çağlardaki karanlık, izbe ve yer altında bulunan ve suçluların konduğu hapishanedir. Bildiğimiz zamane hapishaneleri ile karşılaştırıldığında, daha zor, kötü, fena şartları olan yer olarak kabul edilmiştir. 

Atalet ise: İşsizlik, tembellik, durgunluk, uyuşukluk anlamlarındadır.

Burada Üstad Said Nursî’nin, “zindan”’ı, “hapishane” kelimesi yerine, ataletin, uyuşukluğun ve tembelliğin çok kötü ve içinden çıkılması çok zor olan bir kavram olduğunu belirtmek için, kullanmış olduğunu kabul edebiliriz.

İlk olarak, “Niçin uyuşuk ve tembel bir vaziyetteyiz?” sorusuna verilen cevapta; insan hayatı çeşitli işler ve davranışlarla sürüp gider dedikten sonra; hayatımızı bu şekilde güzelce sürdürecek kuvvetin ise, şevk ve motivasyon olduğunu söylemektedir. Yaşadığımız sürece gayret içinde olup hayat karmaşasına ve mücadelesine çıktığımızda, birinci ve en şiddetli düşmanımızın ümitsizlik olduğundan bahsedilmekte ve ümitsizliğin insanın, manevî duygularını ve moralini bozduğu ve yaşamak şevkini dinginliğe sürüklediğini öne çıkarmaktadır. Bahsedilen bu ümitsizlik (yeis) hastalığına -düşmanına- karşı Kur’ân’ın “ümidini kesmemek” prensibini uygulamak gerektiğini, ne zaman, hangi konuda olursa olsun hemen Allah’ın o konudaki bir emrini veya sevgili Peygamberimizin (asm) bir davranışını hatırımıza getirip, bir çıkar yol bulmak gerektiğini söylemektedir. Yani, hiçbir zaman ümidimizi kesmeyip, hayatımızı ümitsizlik zindanında hapsetmemeliyiz.

Devamında, ikinci olarak; “Sonra müzahemetsiz olan hakkın hizmetinin yerini zapteden meylüttefevvuk istibdadı hücuma başlar. Himmetin başına vurur, atından düşürttürür. Siz “Künulillah”(Allah için olunuz) hakikatini o düşmana gönderiniz.” diyerek ikinci düşmanı-hastalığı; insanlar arasında aslında hiçbir sıkıntı ve zahmet vermeden olması gereken hakkın, iman ve Kur’ân hizmetinde, birbirine üstün gelme duygusuyla bir çeşit istibdatın ortaya çıkacağını söylüyor. Bu istibdat da insanların tembel ve uyuşuk olmalarına ve insanların gayretlerinin azalmasına sebep olacaktır. Bunun çaresinin ise, işlerin Allah rızası için yapılması prensibini uygulamak olduğunu söylemektedir.

Bir sonraki yazımızda diğer hastalıkları ve çözümlerini açıklamaya çalışacağız.

Dipnotlar:

1- Zümer Sûresi, 39:53. 2- Münâzarât.

Okunma Sayısı: 6301
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı