"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

8 Mart ve Kadınlar Günü

M. Latif SALİHOĞLU
08 Mart 2017, Çarşamba
GÜNÜN TARİHİ 8 Mart 1977

Bir asrı aşkın süredir, her yıl 8 Mart’ta kutlanan Dünya Kadınlar Günü, gerçekte bir düzmeceden ibarettir.

Zamanla, düzmecenin de ötesine geçildi, mesele, kadınları başka maksatlar için kullanmaya, istismar etmeye ve nihayet onlar üzerinden ticarî, siyasî ve ideolojik faaliyetlerde bulunmaya kadar vardı, vardırıldı.

Ayrıca, 8 Mart’ın, Rusya’daki Bolşeviklerin İhtilâl Provası ve Anadolu’daki işgalcilerin istilâ faaliyetleriyle de bağlantısı var... Şimdi, bu meselenin çıkış noktası ile tarihî seyrine kısaca değinmeye çalışalım.

Çıkış noktası

Kadınlara mahsus bir günün belirlenmesi düşüncesi, ilk kez 27 Ağustos 1910’da Kopenhag’da düzenlenen Uluslararası Sosyalist Kadınlar Konferansı’nda ortaya atıldı ve kabul edildi. Ardından, bir çok ülkede her yıl kutlamalar yapıldı.

Meselâ, İsveç’te 1912 yılından itibaren kutlanmaya başlandı. 

Keza, 1921’de Moskova’da gerçekleştirilen 3. Uluslararası Kadınlar Konferansı tarafından da 8 Mart gününün Rusya ve bağlı ülkelerde kutlanması uygun görüldü.

Bilâhare, 1960’lı yılların sonunda Amerika Birleşik Devletleri’nde de kutlanmaya başlamasıyla birlikte, konu BM gündemine getirilmiş oldu. BM Genel Kurulu da, 1977 yılında 8 Mart’ın Dünya Kadınlar Günü olarak kutlanmasını kabul etti.

Bolşevik İhtilâli Provası

Birinci Dünya Savaşı’nın sonlarına doğru, Çarlık Rusyası'nda ihtilâl sesleri yükselmeye başladı.

O zamanki başkent Petersburg'ta "Kadınlar Günü" vesilesiyle 8 Mart 1917'de adeta bir ihtilâl provası sergilendi. O günkü Çarlık Rusyası’nda, iktidar henüz Menşeviklerin (gelenekçiler) elindeydi.

Bolşevikler (devrimciler) ise, her fırsattan istifade ile halkı ayaklandırarak iktidarı ele geçirmeye çalışıyorlardı. İşte, bu maksatla yürütülen faaliyetler içinde en çok yankı uyandıranı, kadınların sokağa dökülmesiyle yapılan yürüyüş ve nümâyiş hareketleri oldu.

Rusya'nın bu iç sancılarla kıvranması, bu devletin Dünya Savaşından çekilmesini netice verdi.

Bu da, savaştan bunalan Osmanlı'ya bir derece nefes aldırmış oldu. Hiç olmazsa, azılı düşmanlarından biri çatışmayı bırakmış ve kendi başının derdine düşmüştü.

* * *

Rusya'da aylarca devam eden muhtelif çaptaki yürüyüş ve protesto gösterileri, Çarlık idaresi tarafından şiddet kullanılarak bastırılmaya çalışıldı.

Ne var ki, kan döküldükçe, itirazlar daha da yükselmeye ve isyanlar çok daha geniş alanlara yayılma istidadını gösterdi.

Neticede şiddet yöntemi ters tepti, hatta bir başka şiddet hareketini doğurdu. Bolşevikler de, Menşeviklere karşı acımasız eylemlerde bulundular, binlerce insanın hayatını söndürdüler.

Aynı yılın Ekim ayına gelindiğinde ise, Çarlık idaresinin daha fazla dayanacak gücü kalmadı. İktidardan düşen Menşeviklerin yerine Bolşevikler geldi.

Bolşevikler, koca Rus coğrafyasındaki hemen bütün kavimleri Komünist (Sovyet Sosyalist) bir idarenin istibdadı ile yönetmeye koyuldular. Komünist idare ise, yaklaşık yetmiş senelik bir ömürden sonra (1980'lerde), çatır çatır yıkılmaya yüz tuttu.

Anadolu işgalinde 8 Mart

İstanbul'daki işgal politikalarını sertleştiren İngilizler, Anadolu'nun muhtelif bölgelerine asker çıkararak diğer şehirleri de işgale başladı.

İngilizleri Fransızlar ve İtalyanlar takip etti.

Fransızlar, 8 Mart 1919 günü Zonguldak ve Ereğli'yi işgal ederken, İngilizler de Antep'te bildiri dağıtarak halkın elinde bulunan bütün silâhların teslim edilmesini istedi.

İngilizler, bir gün sonra ise Samsun'a 200 kadar asker çıkardı. Şehri işgal eden bu askerî birliğin bir bölümü Merzifon'a doğru harekete geçti.

Bölgedeki Müslüman ahalinin galeyana gelmesine yol açan bu durum, özellikle Merzifon'daki Rum ve Ermeni kesim tarafından sevinç gösterileri ile karşılandı.

* * *

Anadolu'daki işgal hareketinin başını, İngiliz birlikleri çekiyordu. Tıpkı İstanbul'da olduğu gibi...

İşgal güçleri, bu yaptıklarını 30 Ekim 1918'de imzalanan Mondros Mütarekesi şartlarına bağlıyordu.

Oysa, o antlaşmanın metinleri arasında herhangi bir yeri "işgal etme" maddesi yoktu. Sadece "güvenliği sağlama" gerekçesi vardı. Zaten, yapılan işgallere de hep bu gerekçenin kılıfı geçiriliyordu.

* * *

Kadınlar, Türkiye’de başörtüsü hürriyeti için çok ağır bedeller ödedi. Gelinen nokta kısaca şudur:

- Başörtüsü serbest; TC tarihinde hiç olmadığı kadar.

- Başörtülüler hapiste; TC tarihinde hiç olmadığı kadar.

@salihoglulatif: Terörle hiç alâkası olmayan mütedeyyin hanımları hapse attırmak, kısaca:

1- Hamiyet-i diniyeyi incitmek

2- Şeref-i milliyeyi çiğnetmek

3- İzzet-i İslâmiyeyi 

lekedâr etmek demektir.

Okunma Sayısı: 3796
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı