"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Âhirzamanın satranç oyunları

M. Latif SALİHOĞLU
27 Kasım 2014, Perşembe
Âhirzamanın diğer zamanlardan farklılık arz eden bazı halleri, hükümleri, kriterleri, oyunları, manevraları var. Burada bunların bir kaçına kısaca temas edelim:

35’ten sonra baskı şiddetlendi

Kànun zoruyla tekke ve zaviyeleri kapattıran, tarîkatı yasaklatan münafıklar, 1935’teki Eskişehir Mahkemesinde Said Nursî’nin takip ettiği hizmet tarzının tasavvuf/tarîkat olmadığını anladıktan hemen sonra, ona karşı uyguladıkları zulümlü baskının şiddetini daha da arttırmaya başladılar.

Gölge etme, himaye istemez

En zor zamanda Risâle-i Nur’un neşrine sahip çıkmayan ve yardımcı olmayan Devlet ve Diyanet, en rahat zamanda müdahil olup bu eserleri inhisar altına almalarının samimiyetle, ciddiyetle bağdaşır bir tarafı yoktur.
Evet, Risâle-i Nur’un günümüz itibariyle “Devletin himayesi”ne bir ihtiyacı yoktur. İstemez, kalsın.
İnhisarı, tekelleştirmeyi “himaye” diye yutturmak ise, ancak Âhirzamanın bir cilvesi olsa gerek.

Bin Ladin ikiyüzlülüğü

ABD Başkanı Obama zor günler geçiriyor. Onun yönetimde zorlanmaya başlaması, El-Kaide lideri Usame bin Ladin’i öldürttüğü tarihe tekabül ediyor.
Bin Ladin, “Derin ABD”nin masonları, Yahudileri, Neo-Conları, silâh baronları ve siyasetçi şahinleri için aslında bir “velinîmet” hükmündeydi.
Hem bir yandan ona ateş püskürerek İslâm coğrafyasını kundaklıyor, hem de onun varlığından gizlice memnun olup türlü bahanelerle istedikleri ülkede savaş pazarını açabiliyorlardı.
Bu satranç oyuncuları, şimdilik PKK, PYD, IŞİD gibi örgütlerle idare etmeye çalışıyorlar. Taraflara eleman ve silâh desteğiyle yardımcı olup, çatışmaların devamını sağlıyorlar.
Buna mukabil, Asya ve Ortadoğu’nun ahmakları cihad yaptıklarını sanarak enayice ölüp öldürüyorlar.

Barsak temizleme yöntemi

Avustralya, ABD ve Avrupa’daki birçok devlet, Irak ve Suriye’deki çatışmalar vesilesiyle barsaklarını temizleme cihetine gidiyor.
Bu “akıllı” ülkeler, içlerindeki “akılsız” Müslümanları el altından düzenledikleri bir organizasyonla çatışma bölgesine gönderiyor. Kan ve ölüm kusan bu sahalara, bu sakıncalı militanları gönderirken, onlara lâzım olacak silâh ve mühimmatı da ihmal etmiyor.
Tâ ki, çatışma hem şiddetlensin, hem de uzun sürsün.
Böylelikle, hem o sakıncalı kişilerden kurtulmuş oluyorlar, hem de bol miktarda onlara silâh satışında bulunarak kârlarını katlamış oluyorlar.
Aldığımız son bilgi: Çatışma bölgesine gitmek üzere söz konusu ülkelerden ayrılan örgüt militanları hakkında “Bunların dönüşü ve ülkeye girişi bir daha kabul edilmeyecek” şeklinde kararlar alınmış.
Karar, aslında tedbir içindir. Yoksa, bunların çoğu gittikleri yerlerde çatışmalar sebebiyle ölüp gidecekler.
Bu sayede, o büyük devletler başlarına yeni dertler almaktan da kurtulmuş olurlar.
Esasen, bu konudaki temel politikaları da şudur: Bu sakıncalı ve sâbıkalı militanları kendimiz cezalandırırsak eğer, bağlı bulundukları örgütlerin şimşeklerini üzerimize çekmiş oluruz. İyisi mi, onları gönderelim çatışma sahalarına; orada birbirlerini vurup temizlesinler. Böylelikle, bize de kimse bir fatura çıkarmaya çıkarmaz.

AKTÜEL

Seçim öncesi Kürt-Alevî atraksiyonları

Siyasîlerimiz, hemen her seçim öncesi Kürt ve Alevî meselesini alevlendirir, hararetli hararetli tartışmaya koyulurlar.
Dinleyen, seyreden de zanneder ki, bu asırlık problemlerimizi—sihirli değnekle dokunurcasına—anında halledecekler.
Onların, özellikle seçim öncesinde bu tür konulara girmesine aldanmamak ve iddialı konuşmalarına asla itibar etmemek lâzım.
Zira, onların samimiyetine inandığımız ve bilhassa vaatlerine güvendiğimiz ölçüde sukût-u hayale düşeriz.
Düşünün ki, konuşunca mangalda kül bırakmayan şu gözümüz önündeki politikacılar, üç sene müddetle elele-başbaşa verip güya “yoğun şekilde” çalıştıkları bir sivil anayasayı vücuda getirmediler. Yani, habire çalıştılar; ama, 60 maddede dahi anlaşamayıp dağıldılar.
Kemalist şırıngasıyla yapılan “darbe anayasası”nı bile değiştirmeyi beceremeyenlerden, tutup düğüm üstüne düğüm bağlamış asırlık Kürt-Alevî problemini köklü şekilde çözmesini beklemek, kendini aldatacak derecede bir iyimserlik hali olmaz mı?
Evet, Kemalizmin hâlâ hükmettiği bir ülkede, dahası darbelerle örselenmiş bir ucûbe anayasanın hâlâ yürüklükte olduğu bir ülkede, Alevî-Sünnî, Kürt-Türk meselesinin esaslı bir şekilde halledilmesi yakın vadede mümkün görünmüyor.
Hukukî temelden ve ciddiyetten uzak, daha çok siyasî beklenti ve mülâhazalarla atılan bazı adımlarla, demokrasinin ruhuna ve temel hukuka dayalı köklü reformları birbirine karıştırmamalı. 
Özetle, Kemalizm hükümfermâ iken, köklü ıslâhatların yapılamayacağı bir ülkede yaşıyoruz.
Böylesine kronikleşmiş sorunlara polemik havasında köklü bir çözüm yolunun bulunmasına ise, imkân ve ihtimal veremiyoruz.

Okunma Sayısı: 3429
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • HÜSEYİN İLHAN

    27.11.2014 08:33:55

    Ülkenin problemlerini çözmede samimiyet görmek ve inanmak için sadece ANAYASA nın siviller yani parlemontamız tarafından yapılmış mı,yapılamamışmı,yapılmak için gereken fedakarlık gösterilmişmi,bunun için sarfedilen çabalar varmı varsa yeterlimi yoksa göz boyamak içinmi olup-olmadığına bakarak hüküm verilebilir.13 yıldır iktidar olacaksınız işinize gelen kanunlar olunca TORBAYA bir değil iki kere dolduracaksınız sonra mani oldular o nedenle anayasayı yapamadık diyeceksiniz hadee girt sen bebelere anlat hikayeni.

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı