"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Akıldan sonra malımız da ceplerinde

M. Latif SALİHOĞLU
07 Şubat 2017, Salı
Akıl ve iradelerini başkasına teslim veya emanet edenler, zamanla mal ve servetlerini aynı şekilde kaybetmek tehlikesiyle karşı karşıya gelirler.

Zira, biri diğerini iktiza ediyor.

Bundan bir asır kadar evvel, bu yöndeki tehlikeye dikkat çeken Bediüzzaman Hazretleri, Münazarat isimli eserin sonlarında yer vermiş olduğu bir suâl-cevap faslı, bu zamana da ışık tutar bir mahiyettedir. İşte, o can alıcı suâl ve cevabın mühim bir parçası... 

Suâl: En evvel rüesâmız ıslâh olunmalı?

Cevap: Evet, reisleriniz malınızı ceplerine indirip hapsettikleri gibi, akıllarınızı da sizden almışlar veya dimağınızda hapsetmişler. Öyle ise, şimdi onların yanındaki akıllarınızla konuşacağım: Eyyühe’r-rüûs ve’r-rüesâ! ...Elinizdeki malımızla ve yanınızdaki aklımızla bize hizmet ediniz. (Age, 104)

* * *

İdareci reisler, ellerinde bulunan varlık ve imkânlarla millete hizmet etmeli; bunları kendi şahsî menfaat veya siyasî maksatları için kullanmamalı. Aksi halde, milletten aldıklarını yine millete karşı istimal edilebilir bir kuvvete, bir topuza dönüştürmüş olurlar.

Bu zamanda, herşeyi bir tek şahsa bırakmamalı ve bütün bütün itimat etmemeli. Çünkü, zaman şahıs zamanı değil; aksine, heyet ve şahs-ı mânevî zamanı. Heyet nezdinde görülen ve heyetin kontrolü altında yapılan işlerde, denetimden ve şeffaflıktan kaçılamaz, yani kapalı devre iş görülemez.

* * *

Münazarat’taki ifadelerin üzerinden bir asırdan fazla zaman geçti; ancak, buna rağmen aynen devam eden ve bir türlü değişmeyen bakış açıları var ki, günümüzde de aynen devam ediyor.

İşte, bu noktada son derece dikkatli olmak ve ihtiyatlı gitmek icap ediyor. Zira, söz konusu olan, ülkenin ve milletin maddî-mânevî varlığıdır.

Dolayısıyla, “şahısperestliğin” yer yer hâlâ hükmettiği bir zamanda, biz de muhtemel tehlikelere karşı uyarıda bulunarak, mükellef olduğumuz bir vazifeyi ifâ etmeye kendimizi mecbur hissediyoruz.

* * *

Evet, geçmişte olduğu gibi, günümüzde de şahısperestlik manasında, yani şahsa odaklı anlayış ve uygulamalar, yer yer fanatiklik derecesinde etkili olmaya devam ediyor... Bu tarz bir fanatizm, ne yazık ki, yalakalık, riyakârlık, enaniyet, kibir ve gururdan mürekkep bir macun gibidir.

Esasında, çağımız itibariyle bu bir hastalıktır. Hem de, bulaşıcı olma özelliği sebebiyle, hızla yayılan çok tehlikeli bir hastalık... 

Bunun gibi, çeşit çeşit hastalık var sosyal, siyaset, kültür, san’at, edebiyat hayatımızda; hatta, din ve ahlâk sahasında bile hükmünü icra edebiliyor...

Bu hastalıkların mühim bir kısmı, Muhakemat isimli eserde şu şekilde sıralanıp tarif ediliyor: “Lâfızperestlik nasıl bir hastalıktır; öyle de, sûretperestlik, üslûpperestlik ve teşbihperestlik ve hayalperestlik ve kafiyeperestlik, şimdi filcümle (kısmen), ileride ifratla, tam bir hastalık ve mânâyı kendine fedâ edecek derecede bir maraz olacaktır.” (Age, s. 79)

İşte, şahısperestlik de, bunlara benzer sosyal nitelikli bir hastalıktır. Zira, Risâle-i Nur’da kerratla “Zaman, şahıs zamanı değil. Zaman, cemaat ve şahs-ı manevî zamanıdır. Şahs-ı mânevî daha metindir. Şûrâlar, daha metin olan şahs-ı mâneviyi temsil ediyor” denildiği halde, insanlarımızın ekserisi, maalesef, yine de gidip zayıf, geçici, muvakkat ve çürümeye, kırılmaya, dağılmaya, yanılmaya, nihayet fenâya mâruz ve mahkûm olan şahıslara bağlanmayı tercih ediyor.

Bu noktada, fenâ halde yanılgılar ve müflis tecrübeler tekrar be-tekrar yaşandığı halde, insanların bir kısmı yine de yığınlar ve kalabalıklar halinde gidip aynı hataya bir daha, bir daha düşebiliyorlar.

* * *

Evet, farkında olmadan işlediğimiz her bir hata, her bir yanılgı, her bir aldanış, iç dünyamızda yaralanmalara da sebebiyet veriyor. 

Kitlelerin toptan yanılması ise, toptan şevksizlik, moralsizlik, ümitsizlik şeklinde tezâhür edebiliyor.

Birbirine çok yakın, hatta aynı aileden binlerce insanımızın, özellikle içinde bulunduğumuz şu vetirede birbiriyle kavgalı ve geçimsiz hale gelmeleri, birbirini nezâketsizce ve bazan çok kabaca kırmaya meyilli duruma düşmelerinin sebebi, işte, yukarıda sözünü ettiğimiz o şevksizlik, moralsizlik marazının bir neticesidir.

Bu dehşetli marazdan kurtulmak, hiç olmazsa zararı hafifletip sıkıntıyı asgariye düşürmek için neler yapabileceğimizi düşünmek, hâssaten bu noktaya yoğunlaşmak, bizim için mühim bir hizmet ve faaliyet olsa gerektir.

@salihoglulatif:

Meşrûtiyetin Târifi:

1- Âyetlerin tecellîsidir

2- Meşveret-i Şer’iyedir

3- Hayatı hak’tır

4- Aklı kànundur

5- Kalbi mârifettir

6- Lisânı muhabbettir

7- Hâkimiyet-i millettir

(BSN; Münazarat’tan)

Okunma Sayısı: 4467
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • Garib Doğu

    7.2.2017 07:22:59

    Zamane ve zemine,içtima-i ve siyasi hayatımıza ne kadar uygun bir yazı,bir ihtar ve ikaz...Demek ki Risalelerde yazılan içtima-i ve siyasi hakikatlar zamana göre değişmiyor.Makalenin sonunda,meşrutiyetin tarifinde yer alan prensipler,kaideler her zaman geçerlidirler.Dün olduğu gibi bugünde bunlara şiddetle ihtiyaç var. Yaşadığımız keşmekeşliklerin sebebi bu bu altın kıymetindeki prensiplere uymamak,bunları gözardı etmektir. Tarihi hatalar tekerrür edince;bu hataları düzeltmek için karşımıza bu hakikatlar güneş çıkıyor, tulu ediyor ufkumuzu aydınlatıyor,yol gösteriyor,istikamet veriyor,rehberlik yapıyorlar...Cenab-ı Hak Üstadımızdan ebediyen razı olsun. Bu enfes yazıdan dolayı sizleri can-ı gönülden tebrik ediyorum sevgili yazarımız.

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı