Avustralya’daki Nur Vakfının hizmet ve faaliyetleri, sadece oradaki “dünya vatandaşları”nın değil, yüksek bürokratların ve devleti yöneten siyasilerin de takdirle alâkasını celp ediyor.
“Müsbet hareket” dairesindeki vakarlı tutum ve davranışlarıyla ülke genelinde örneklik teşkil eden Nur Vakfının merkez ve şubeleri, üst seviyedeki insanların adeta ilgi odağı haline gelmiş durumda.
Nitekim, bu kesimden birçok kimse zaman zaman gelip vakfı ziyaret ediyor, merak ettiği konularda bilgi-izahat alıp memnuniyetle ayrılıyor.
Bilâhare, gittiği veya bulunduğu platformlarda, oradaki Nur Talebelerinden takdirle, sitayişle söz edip “örnek Müslümanlar” şeklinde tariflerde bulunuyor.
* * *
Bize orada birçok kişinin şahitliğinde anlattılar: Gecenin bir saatinde Nur Vakfı merkez binasının önündeki parka bir araba girdi. Otomobilini park edip farlarını kapatarak içeriye gelen bir hanım idi.
Vakıfta sohbet halinde bulunan topluluğa selâm vererek yanlarına gelen bu hanım, oranın Sağlık Bakanıydı.
Yanında başka hiç kimse yoktu. Ne görevli, ne koruma, ne yardımcı...
Nur Vakfını yakından görmeye, mensuplarıyla tanışmaya ve asıl gayelerini, hizmetlerini ve varsa taleplerini bizzat öğrenmeye gelmişti.
Gerekli bilgileri aldıktan sonra, oradan memnuniyetle ayrıldı.
Başka zaman, oranın daha başka siyasileri ve hükümet erkânlarıyla da benzer temaslar sağlandı, muhtelif görüşmelerde bulunuldu; onlara Nur Vakfının temel prensipleri ve icra etmiş olduğu İslâmî, insanî hizmetler anlatıldı.
Bilâhare, pekçok kimsenin bizzat şahit olup ekranlardan takip ettiği üzere, o yöneticilerden bazıları, parlamento kürsüsünden Nur Vakfını anlattılar. Şu mealde ifadelerde bulundular: Doğru İslâmı ve gerçek Müslümanı görmek ve anlamak istiyorsanız, IŞİD, El-Kaide gibi örgütlere değil, Nur Vakfının dindar ve medenî insanlarını gidip görün. İslâm dininin temel prensiplerini onlara sorup öğrenin...
Bu durum karşısından ne kadar şükretsek, oradaki kardeşlerimizle ne kadar iftihar etsek yine azdır.
Hayranlık uyandıran tablolar
İlk defa gidip yakından gördüğüm Avustralya’da hayran kaldığım tabloları özetler halinde aşağıda şekilde takdim ediyorum.
* Maziye doğru gittikçe durum çok kötü; fakat, günümüz itibariyle orada “insana yapılan insanca muamele”, cidden gıpta ile bakılacak bir seviye kazanmış durumda.
* “İnsan odaklı” dünya görüşünün yanı sıra, çevreye ve ekolojik dengeye de fevkalâde büyük ehemmiyet veriliyor. Peyzaj düzenlemesi ise, dünyada liste başında görünüyor.
* Hemen hiç kimse, ne kànun nazarında, ne de örfî nazarda imtiyazlı, ayrıcalıklı değildir. Meselâ: Bir polis memuru, trafikte kural ihlâlinde bulunan ülkenin başbakanını dahi durdurup ona hak ettiği cezayı kesebiliyor. Bu durum hem mümkün, hem de vaki olmuştur.
* Evlerin temiz, kaliteli ve adeta birer “huzurhane” şeklindeki görüntüsüne hakikaten hayran kalmamak elde değil. Çoğu tek katlı olup demir korkuluğu dahi pek bulunmayan bu evlerde soygun veya hırsızlık vak’aları pek nadirdir.
* Beğenmediğim ve doğru bulmadığım bir husus: Oradaki bolluk-berekete mukabil, çokça yemek ve aşırı derecede etin tüketilmesidir. Dikkat etmeyenler, kısa sürede kilo almaktan, hatta obez olmaktan kurtulamıyor.
* Yolların, köprülerin, geçitlerin, hava, deniz ve demiryolu taşımacılığın mükemmel denilecek bir seviye kazandığını söylemek mümkün.
* Eğitim ve sağlık hizmetlerindeki itina ve yüksek kalite, cidden imrenilecek bir boyut kazanmış.
* En mühimmi ise, daha evvelki bölümlerde de temas ettiğimiz gibi, fikir ve inanç özgürlüğünün, temel insan hak ve hürriyetinin kâmil mânada sağlanmaya çalışılmasıdır.
* Nihayet, Nur hizmetinin orada iyiden iyiye parıldayarak bütün dünyaya in’ikas etme istidadını göstermesi, şevkimize şevk kattığı gibi, bunu sizlere de sevindirici bir müjde olarak duyurmak istiyoruz.
***
Twitter-Facebook
Bir ilân panosunda “Abone olun, ayda 500 sinema filmi evinizin salonuna girsin” diye yazıyordu.
Bunca filmin girdiği, yahut seyredildiği bir evde, acaba huzurdan, ahlâktan, sevgi-saygıdan, dirlik-düzenlikten bir eser kalır mı?
* * *
Eline pek kitap almayan, gözlerini yorup okumayan sevgili halkımız, maşallah elinden telefonu düşürmez, gözünü ekrandan ayırmaz bir hale geldi.
Teknolojik âlet-edevât da lâzım, şüphesiz ve elbette...
Ne var ki, kitabın yerini bunların hiçbiri tutmaz, tutamaz.
Kitap okuma alışkanlığını mutlaka kazanmalı/kazandırmalı ve bunu asla terk etmemeli.