"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Biri Trabzon, biri Giresun’a iki cenaze

M. Latif SALİHOĞLU
29 Mart 2017, Çarşamba
Ankara’da iki cesur hemşehri: Biri Trabzon’lu Ali Şükrü Bey, diğeri Giresun’lu Topal Osman.

1923 yılı başlarında Ankara’yı zehirleyen siyasî, fikrî ve itikadî komitacılık, birbirini candan seven insanları dahi yek-diğerine düşman eyledi.

Aynı şekilde, birlikte omuz omuza vatan müdafaasında bulunan millî kahramanları da karşı karşıya getirerek, birbirinin canına okuyan, yek-diğerinin kanını emen korkunç hasımlara dönüştürdü.

Bu cümleden olarak, Trabzon mebusu Ali Şükrü Bey, Mart ayı sonlarında Giresunlu hemşehrisi Albay Topal Osman eliyle katledildi. Dört-beş gün sonra da, aynı karanlık pençe Topal Osman’ın şah damarını keserek, başını gövdesinden kopardı.

Ne garip bir tecelli ki, bu her iki hemşehrinin cenazesi, 1923 Nisan ayı başlarında peşpeşe memleketlerine gönderildi.

Şimdi, biraz da bu dehşetli kanlı vak’anın karanlıkta kalan arka plânını aydınlatmaya çalışalım.

Nursî’nin tesbiti

Ali Şükrü Bey cinayetinin işlendiği 1923 Mart'ında Ankara'da bulunan Bediüzzaman Said Nursî, yeni kurulan o günlerin hükümet merkezine dair dehşet uyandıran bir tesbitini şu sözlerle ifade eder: "1338’de (1922-23) Ankara’ya gittim. İslâm Ordusu’nun Yunan’a galebesinden neş’e alan ehl-i imanın kuvvetli efkârı içinde, gayet müthiş bir zındıka fikri, içine girmek ve bozmak ve zehirlendirmek için dessâsâne çalıştığını gördüm. 'Eyvah,' dedim. 'Bu ejderha imânın erkânına ilişecek!'" (23. Lem'a, "Bir İhtar" bölümü.)

* * *

Üstad Bediüzzaman, bir yandan iman sahiplerini birbirine düşürmeye, bir yandan da imansızlığı yaymaya çalışan bu zındıka cereyanının tesirini kırmak için, Ankara'da Hubâb ve Tabiat Risâlesi isimli eserleri telif ile neşreder. Ayrıca, dinde ve bilhassa namaz gibi ibadetlerinde lâkayt davranan meb'uslara hitaben 10 maddelik bir Beyannâme yayınlar.

Yapılan bu hizmetlerin tesiri bir derece görülür görülmesine, ne var ki ejderhaya dönüşen dinsizlik cereyanı da gemi azıya almış, bütün kuvvetiyle mânevî değerleri yakıp yıkmaya devam ediyor.

Bu arada, Ankara'da I. Lozan Konferansıyla ilgili olarak, Meclis'te peşpeşe gizli celseler (gizli oturumlar) yapılıyor. Zira, bir süre sonra II. Lozan Konferansı başlayacak ve Türkiye'den istenilen tâvizler, taahhütler listesi görüşülecek... İşte, ne gariptir ki, Ali Şükrü Bey cinayeti tam da bu atmosferde işleniyor.

* * *

Evet, Ankara’da teşkil olunan yeni Meclis'in ilk kurbanı Trabzon mebusu Ali Şükrü Bey oldu. Millî Mücadelenin bu kahraman siması, bir siyasî tertip sonucu katledildi.

Peki, neydi onun suçu, yahut günahı? O tarihteki Meclis Zabıtlarına bakıp görüyoruz ki, Lozan Antlaşmasıyla ilgili görüşmelerde son derece hararetli konuşmalar yapmış, Ali Şükrü Bey.

Meselâ, şunları söylemiştir: "Mehmetçiğin süngüsüyle ve şehitlerin kanlarıyla kazanılan muazzam zafer, Lozan'da heba ediliyor. Yani, harp meydanında kazandıklarımız, götürülüp masada kaybediliyor.”

Onun bu meyandaki konuşmaları, rakip grubun lider kadrosunu hiddete getirmiştir. Öyle ki, Meclis'te Ali Şükrü Bey’in üzerine silâhla gidenler dahi olmuş, ama o yine de yılmamış ve inandığını söylemeye devam etmiştir.

* * *

Ali Şükrü Bey’in bir diğer günahı (!) ise, onun yeni Meclis'in kurulduğu daha ilk günlerde gündeme getirmiş olduğu "içki yasağı" meselesidir.

Evet, 14 Eylül 1920'de Meclis'te kabul edilen "Men'i Müskirat Kànunu" özellikle Ali Şükrü Bey ve dindar demokrat arkadaşlarının gayretleriyle yürürlüğe girdi. Bu da, içki müptelâsı bazı şahısların hiddetini celp etti ve onları rakiplerini fikirle ve Meclis iradesiyle değil, kuvvet ve tedhiş yoluyla sindirme yoluna itti.

* * *

Ali Şükrü Bey’in üçüncü bir günahı (!) da, Bediüzzaman Said Nursî'ye olan yakınlığı ve bazı eserlerini kendi matbaasında tab' etmesiydi.

İşte, bütün bu makbul hizmetler, dindar demokrat grubun lideri konumundaki Ali Şükrü Beyi—yukarıda ifade ettiğimiz—zındıka cereyanının adeta boy hedefi haline getirdi.

Yine, ne yazık ve ne tuhaftır ki, gayet sinsice çalışan bu cereyan, Trabzonlu Ali Şükrü Beyin karşısına Giresunlu bir hemşehrisini çıkarttı.

Aynı zamanda kendisi de bir Millî Mücadele kahramanı olan Giresunlu Topal Osman, türlü hile ve entrikalarla iğfal edilerek, hemşehrisi olan Ali Şükrü Bey’in aleyhine caniyane bir şekilde sevk edildi.

Ve, yine binlerce yazıklar ve teessüfler olsun ki, bu iki komşu şehrimizin (Trabzon ile Giresun) insanları birbirinden soğutulmaya, hatta birbirine düşman edilmeye çalışıldı.

Biri diğerine kırdırılan bu iki vatanperverin cenazesi de, yine peşpeşe alınıp (1923 Nisan'ında) memleketlerine götürüldü. Ali Şükrü Bey Trabzon'da, Topal Osman ise Giresun'da medfundur.

@salihoglulatif: 

Hilâfet, yalnız Türkiye halkına değil; bütün İslâm âlemine şâmil olması hasebiyle, bu meselede karar vermek selâhiyetimiz haricinde. K. Karabekir

Okunma Sayısı: 3917
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • R.Kalyoncu

    29.3.2017 23:03:07

    Ana fikir olarak yazılanlara itirazımız olmaz. Fakat, Ali Şükrü Bey gibi gerçek bir münevver ile şaibeli işlere karışmış birinin aynı kefeye konulması ne derece uygundur.. Açıkçası, biri, doğru bildiği ve inandığı yoldan taviz vermemiş, canıyla ödemiş ve inşallah şehit olmuştur. Diğeri ise, su testisi su yolunda kırılır babında, çete reisi unvanıyla yaptığı kanunsuz işlerinin dünyadaki karşılığını görmüştür.. Kısacası; bu ikilinin aynı coğrafi bölgeye mensup olmak dışında, hiçbir ortak yönleri bulunmamaktadır.

  • özdemiroğlu

    29.3.2017 08:38:19

    Merhum Karabekir Paşa'nın Hilafet ile ilgili sözüne: '' Evet hilafet İslam Alemi'nin yetkisindedir.Ancak unutulmasın ki; 400 küsur senedir hilafet müesesesi Osmanlı Devleti padişahının uhdesinde idi. Türkiye de o devletin varisi idi.''

  • Ali Yardimoglu

    29.3.2017 03:10:59

    Allah'dan Ali Sukru'ye, Ustad'i takdir ve Risaleler'i tab ettirdigi icin, rahmet ve 1 nev'i istikamet sehidligi, Topal Osman' ada afv ve magfiret ve gunahlarina kefaret duaciyiz.. ..devamla, madem STG'da, Mevlana Halid 1238, Ustad 1338 hadiseleri, (bu yazida da iste bahsiyle); Samli Hafiz'ca incelendi, yazildi; simdi bu devirde devri daimle 1438' deyiz, bunu tefekkur etmeye de RN ilminde gorevimiz vardir..

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı