Demokrasi ile idare edilen medenî dünya milletlerinin gözleri bizim üzerimizde. İğdiş edilen İstanbul seçimlerini adım adım, günü gününe takip ediyorlar.
Türkiye’yi yönetenlerin—diğer siyasilere nisbeten—daha dindar görünümlü kimseler olduğunu görüyorlar, biliyorlar.
Aynı şekilde, lider merkezli bu kadronun “seçim yoluyla” iktidara geldiğini ve fakat seçim yoluyla gitmek istemediğini de, artık şüpheye, tereddüde yer kalmayacak bir kanaatle görüp öğrenmiş oldular.
Evet, Türkiye’de olup bitenleri dikkatle takip eden medenî toplulukların görüş ve kanaatleri bu merkezde. Üstelik, bu mânadaki fikir ve kanaat, ne yazık ki günden güne daha da kuvvet kazanıyor.
Haliyle, biz de bundan büyük üzüntü duymakta, müteessir olmaktayız.
Şimdi, bu girdaptan kurtulmaya mühim bir sebep zuhûr etti: 23 Haziran’daki seçim.
* * *
Bizim üzüntümüz şudur: Dindar kimselerin, dini siyasete âlet etmesi. Dindar kimselerin, dünyanın nazarında itibardan düşürülmesi ve âdeta “güvenilmez” hâle getirilmesi. Nihayet, dünya insanlarına şunun dedirtilmesi: “Bunlar demokrasiyi kullanarak iktidara gelirler, ama aynı demokratik yöntemlerle iktidarı bırakıp gitmezler.”
Evet, işte bizi derinden üzen, içimizi burkan acı gerçek budur. Yoksa, o parti gelmiş bu parti gitmiş; o aday kazanmış, şu aday kaybetmiş meselesi değildir.
Esasen, gelinen noktada, partiler ve adaylar geri plâna düşmüş durumda. Birinci plânda, demokrasi meselesi var. Biz bunun derdindeyiz ve bunun mücadelesini veriyoruz. Tıpkı, 1908’lerde Üstad Bediüzzaman’ın, her türlü siyasî görüşten kişi ve gruplarla birlikte hürriyet ve meşrûtiyet mücadelesi verdiği gibi...
* * *
Bugün demokrasiyi rencide eden zihniyeti, aslında biz tâ yıllar öncesinden biliyor, tanıyorduk. Hemen her vesile ile de yazıp söyledik bunu: Ya demokrasi, ya oligarşi; ya hürriyet, ya despotizm kazanacak diyerekten... Hatta, bu yüzden dost bildiğimiz birçok kimseden şiddetli tepki gördük. Yadırgandık, kınandık, itilip kakıldık.
2015’te yaşanan “7 Haziran ile 1 Kasım Seçimleri” garabeti dahi, bir kısım dostları uyandırmaya yetmedi. Neyse ki, şimdilerde ümit verici bazı uyanışların emareleri görünüyor. Haliyle, bu da sevindirici bir gelişme.
* * *
Bilvesile, burada bir endişemizi de belirtmiş olalım: 23 Haziran seçimi kampanyasında, iktidar sahipleri, devletin imkânlarıyla yine akla-hayalet gelmez işler yapabilir. Yine akla ziyan sözler sarf edilebilir, yine meydanlarda muhalif kesime yönelik tezyif, tahkir, tehditler savrulabilir.
Duâ ve temenni edelim ki, hak, hukuk, adâlet çiğnenmesin; tam hürriyet, serbestiyet ve şâhâne demokrasi atmosferi içinde eşit, âdil bir yarış örneği sergilensin.
GÜNÜN TARİHİ 10/11 Mayıs 1910
Halley’den Amerika titredi
Henüz NASA’nın kurulmadığı 1910 yılında, Mayıs ayının 10/11. gecesinde, gökyüzünde kocaman bir kuyruklu yıldız göründü. İsmini Halley koydular.
Dünyaya hızla yaklaştığı fark edilen Halley, Amerika vatandaşlarını ve umum kıt’a halkını fenâ halde korkuttu. Bu hâdise ile alâkaları olarak, Üstad Bediüzzaman Sözler’de şunu ifade eder: “Kalbsiz bir fasık feylesof, gökte bir kuyruklu yıldızı görse yerde titrer. ‘Acaba bu serseri yıldız arzımıza çarpmasın mı?’ der, evhama düşer. Bir vakit, böyle bir yıldızdan Amerika titredi. Çokları gece vakti hanelerini terk ettiler.” (3. Söz)