Dün “Tarih penceresi”nden bakarak Van’ı yazmıştık; bugün ise “Aktüel pencere”den bakarak Muş ve çevresinden söz edelim.
Geçen hafta sonu günlerini, bu güzelim havalide geçirdik: Muş, Hasköy, Bulanık ve ilâveten (Bitlis) Ahlat...
Üç gün boyunca, bu harikulâde güzellikteki diyârda ikamet eden aziz okuyucularımızla, dost ve kardeşlerimizle görüştük, onlarla hasret giderip hemhâl olduk.
* * *
Bir yanını karlı yüce dağlara yaslamış olan Muş ve çevresinde, bir yandan da göz alabildiğine uzayıp giden düzlükler, ekin alanları, tarım arazileri var. Fırat’ın bir kolu olan Murat Nehri, bu geniş düzlüklerde kan-can damarı gibi kıvrıla kıvrıla dolaşarak bölgeye cennet-âsâ bir hayat veriyor.
Neredeyse Hollanda kadar verimli tarım arazisi bulunan Muş’ta, ziraatteki randımanı ise, ne yazık ki çok düşük, hatta hiç kıyaslanamayacak bir seviyede.
Yani, orta ölçekli bir ülkenin tüm mahsülâtına yetecek kadar geniş olan bu bereketli toprakların, maalesef yüzde on-yirmilik kısmı ancak hakkıyla işletilebiliyor.
Devletin, işçi istihdamı veya en azından nüfus göçünü durdurmak maksadıyla da olsa Muş ve benzeri vilâyetler için özel bir master plân yapması, gitgide bir zarûret halini alıyor.
* * *
Muş’taki ilk durağımız, Hasköy’deki “Said Nursî Ortaokulu” idi. Okul idaresinin de arzu ve tensibiyle, buradaki öğrenci kardeşlerimize yönelik bir seminer verip onlarla sohbet ettik. Genel bilgilerin dışında, onlar özellikle okullarına ismi verilen Said Nursî’yi merak edip sordular. Biz de, vaktimizin müsaade ettiği ölçüde sorularını cevaplandırmaya çalıştık.
Bu okulun ve bilhassa öğretmen ve öğrencilerinin farklı bir özelliğini tesbit ettik. Buradaki kardeşlerimiz, kitap okumaya çok meraklı, çok iştiyaklı kimseler. Bir dakika olsun, vakitlerini boşa harcamıyorlar. Öyle ki, sıra halinde yemekhaneye giderken bile, ellerinde okudukları kitaplarla gidiyorlar.
Onlara hemen her taraftan kitap gönderiliyor. Beraber gittiğimiz arkadaşlarımızla onlara arabada getirdikleri kitapları hediye ettiler. Biz de ayrıca kitap göndereceğimizi söyledik. İnşaallah, onların beklentilerine cevap vermeye muvaffak oluruz.
* * *
Hasköy’den sonra, birlikte (biri Korkut, biri de Ahlât üzerinden olmak üzere iki kez) Bulanık ilçesine gittik. Burada da iki gün gecenin geç saatlerine kadar müşterek ders ve sohbetlerde bulunduk.
Aynen Hasköy’de olduğu gibi, buradaki öğretmen ve öğrenci kardeşlerimiz de aynı arzu ve iştiyakla bizi dinlediler. Adeta, sohbetin bitmesini istemiyorlardı. Muhtelif sorular sorup cevaplarını aldılar.
Onlarla da şevk alış-verişinde bulunduk. Fakat, adeta “Daha yok mu? Hel min mezid?” der gibi, saatler süren ve gece saat 24’lere kadar varan sohbetleri dikkatle ve merakla takip ettiler.
Velhasıl, bu havalideki o ilim sohbetleri ve tadına doyulmaz o kardeşlik muhabbetleri, hakikaten unutulmaz nurlu, feyizli, bereketli hatıralarla yüklü geçti diyebilirim.
Üç gün boyunca Muş ve çevresinde bizi ağırlayıp uğurlayan kardeşlerimize, rehberlik eden, mihmandarlıkta bulunan, ulaşım ve iletişim hizmetlerini deruhte eden arkadaşlarımıza tebrik ve duâlarımızı iletiyoruz.
* * *
Bu yazıyı, Muş’a da uyarlanan bir Yemen (Hûş) türküsündeki nakaratın kendimize ait yeni bir versiyonu ile bitirelim:
Burası Muş’tur;
Havası hoştur.
Yokuşu yoktur;
Düzlüğü çoktur;
Suyu Murat’tır;
Mecrâsı Fırat’tır.
Menbaı Cennet;
Medâr-ı hayattır.