"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Dindar şahsiyetin kindar siyaseti -1

M. Latif SALİHOĞLU
19 Şubat 2024, Pazartesi
Devlet başkanı, yahut hükûmet reisi olan bir liderin dindar olması, onun icraatinin veya takip ettiği siyasetin de dine uygun olduğu anlamına gelmez. Hatta, durum tam tersine bile olabilir. Nitekim tarihte olmuştur.

Tarihte olduğu gibi, örnekleri bugün de var. Yani, baştaki zât görünürde veya gerçekte dindar olduğu halde, takip etmiş olduğu tarz-ı siyasetin din ile, İslâmiyet ile bağdaşır bir tarafı olmayabilir.

*

Sene 1907. Devir, Sultan II. Abdülhamid devri. Rejimin adı Mutlâkıyet. Yani, monarşik sistemin ve "tek adam" iktidarının hükümfermâ olduğu rejimin tâ kendisi.

O döneme ait önemli bir husus da şudur: O zamanın "tek adam"ı şefkatli, merhametlidir. Sonradan da mazlûm duruma düşmüş veli–misâl bir padişahtır, Sultan Abdülhamid.

Dolayısıyla, o devrin yakıcı, bunaltıcı ateşlerinden sorumlu yegâne idareci değildir. Şüphesiz, o diktatöryal idarenin başka suç ortakları da var.

O suç ortakları, hükümet kapısında duran ve fikrî istibdadın devamını isteyen bazı yağcılar, riyâkârlar, yalaka tipler ve bir kısmı totaliter kafalı askerler ile menfaatperest siyasetçilerdir.

Hepsine birden “istibdat koalisyonu” denebilir. Bunlar, koca bir milleti "sigara kâğıdı gibi ince" bir dikta perdesi altında inim inim inletiyordu: Onların hükümfermâ olduğu devirde, doğru dürüst bir yazma-konuşma hürriyeti, yani fikir serbestiyeti yoktu. İdamlar da pek yoktu gerçi; ancak, sansür ve sürgün kànunu, bütün katılığıyla uygulanmaya devam ediyordu.

*

Netice itibariyle, otuz yıldan fazla zamandır süregelen bu "hafif istibdat" yönetimi, perde altında öylesine şedit, öfkeli, garazlı bir muhalif kitleyi besledi ki, ülke siyasetini müthiş bir infilâkın eşiğine getirdi. Taraflar arasında alevlenen kin ve intikam duyguları, insanlardaki vicdan terazisini dahi bozacak kadar ciddi sarsıntılara yol açıyordu.

İşte, tam bu esnada, Şark'ın yalçın dağları arasından çıkıp yollara düşen Bediüzzaman Said Nursî, matbuat sahibi Ahmed Râmiz'in tâbiriyle "İstanbul'a bir güneş gibi doğdu."

Üstad Bediüzzaman'ın 1907 yılı sonlarında memleketi olan Bitlis'ten yola çıktığı anlaşılıyor. Yanında o tarihte Bitlis valisi olan Tahir Paşanın padişaha hitaben yazdığı mektubu var. 

Onun İstanbul'a geliş maksadını ve burada başına gelenleri yine Ahmed Râmiz'den dinleyelim. Divân–ı Harb–i Örfî isimli eserin 1957 yılı teksir nüshasının başında, ilk nâşir olan Ahmed Râmiz'in bu meyandaki sözleri şöyle:

"Saîd Nûrsî, İstanbul'a şûrezâr (çorak kalmış) Vilâyât-ı Şarkıyyenin maârifsizlikle öldürülmek istenilen Yıldız siyâsetini zelzeleye vermek azmiyle gelmişti.

"Dahâ İstanbul'a gelmeden Van'dan, Bitlis'ten, Mardin'den defaâtle nefyolundu. İstanbul'a gelmesiyle beraber, Sultan Abdülhamîd tarafından da sûret-i mahsûsada tarassud (gözetim) altına aldırıldı. Birkaç kere tevkîf edildi.

"Nihâyet bir gün geldi ki, Saîd Nûrsî'yi de Üsküdâr'a Toptaşı'na yolladılar. Çünkü, hapishânede îkaz edilecek kimseler bulunmak muhtemeldi.

"Tîmârhâneden ikide bir çıkarılıyor; maâş, rütbe tebşîr ediliyor... Hz. Saîd: 'Ben Vilâyât-ı Şarkıyyede medrese-mekteb açtırmak üzere geldim. Başka bir dileğim yoktur. Bunu isterim, başka bir şey istemem' diyordu."

Bakalım Said Nursî, İstanbul'a geldiği ilk aylarda "Yıldız siyaseti"nden daha başka neler çekti ve kendisi bu durum karşısında neler yaptı... Bir sonraki yazıda bu konuya temas etmeye çalışalım.

(Devamı var)

Okunma Sayısı: 1938
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • Abdullah Tunç

    19.2.2024 11:21:07

    Tarih tekerrür ediyor.Çün kü ders ve ibret alınmıyor. Üstad Hazretleri ne mak satla gitmiş, devrin idare cileri neler teklif ediyor. Şarkı cehaletten ve dolayi siyle ülkeyi büyük tehlike kargaşa ve badirelerden kurtaracak çareler peşin de iken başına gelenler ib ret vericidir.İnsanı hayret ler içinde bırakıyor!.Böyle nir zata hangi vicdanla bunlar reva görülüyor.Gü ya işin başında islamı tem sil eden bir halife vardır!!! Akıl ve mantığın alacağı iş değildir.Millet ve memleke tin maddi ve manevi sela meti, huzuru ve emniyeti ve kalkınması için o kadar zahmetlere katlanarak ta İstanbula kadar git ve gay ret göster ve sonra timar hane ve hapishane ile tal tif ol!! Akıl ve hafsalanın alacağı iş değil.

  • Semanur Tunoğlu

    19.2.2024 10:34:13

    Erhan bey çok temelsiz bir yorum yapmışsınız. Hangi nur talebesinin öününe geçildi acaba?

  • Erhan

    19.2.2024 00:14:11

    Bediüzamana o dönem yapılan zulümlerin farklı bir versiyonu bugün de yapılmaktadır. eskiden de nur talebeleri için bunlar okul okuyup eğitim alıp büyük adam olacaklar ve devlet yönetiminde söz sahibi olacaklar, bu da seküler kesim için çok büyük tehlike arz ediyordu. daha sonraki nur talebeleri farklı isimler altında çok iyi eğitim alarak belli noktalara gelmişlerdi ki araya fitne fesat biraz da tiyatro uygulanarak bunun hem önüne geçildi hem de arkadan gelecek olan insanlar korkutuldu. Zalimler için yaşasın cehennem .

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı