"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Diplomasideki çatlağın tamiri

M. Latif SALİHOĞLU
25 Kasım 2015, Çarşamba
Türkiye’nin diplomatik münasebetlerle bir şekilde ilgilendiği, yahut müdahil olduğu bazı dış meselelerimiz var.

Meselâ: Kıbrıs sorunu, Filistin ve Bosna dâvası, Azerî-Ermenî meselesi, Irak ve Suriye’deki gelişmeler, Almanya ve benzeri durumdaki Türk vatandaşlarının yoğun şekilde çalıştığı, ikamet ettiği ülkelerle olan diplomatik temaslar gibi...

Bir tek “Suriye politikası” hariç, diğer dış meselelerin hemen tamamı hakkında, ülke içinde bir siyasî konsensüs var.

Mevcut partilerin liderleri ve sözcüleri, Filistin’den Bosna’ya kadar hemen her konuda müşterek bir dil kullandıkları ve Türkiye’nin yıllardır süre gelen dış politikasında mutabık kaldıkları halde, kısmen Mısır, ama özellikle Suriye politikasında ayrı düşüyorlar, farklı, hatta zaman zaman birbirine taban tabana zıt açıklamalarda bulunuyorlar.

Ne yazık ki, ufukta ve yakın vadede partiler arasında bir konsensüs sağlama imkân ve ihtimali de görünmüyor.

Dahildeki bu derin ve keskin çatlak, dış dünyaya hiç de hoş olmayan bir görüntümüzü yansıtıyor.

Bunun mutlaka önüne geçilmesi gerekiyor. Yoksa, bütün bir ülke ve millet olarak bundan ciddî zararlar görürüz. Tıpkı, 1912-13’lerde yaşanan ve büyük çapta zarar görmemizle neticelenen Balkan Savaşları gibi...

Dış dünyaya müşterek fikir ve görüntü yansıtmanın ehemmiyeti, bilhassa şimdilerde daha bir ciddiyet kazanmış durumda. 

Zira, haddinden fazla risklerle ve kritik durumlarla karşı karşıya geliniyor. Zaman zaman “dünya devleriyle savaşa tutuşma” ihtimalini dahi kuvvetlendiren ani gelişmeler zuhûr ediyor.

Karşılıklı olarak savaş uçaklarının hedef alınması, vurularak düşürülmesi, hiç de basite alınacak bir durum değil. Velhasıl, teyakkuz halinin ara ara zirve noktasına çıktığı anlar yaşanıyor.

* * *

Suriye politikasının böylesine vahim bir seyir ve sürece girmesinin en önemli sebebi, ne yazık ki şahsî, hissî ve ideolojik gerekçelere dayanıyor. 

Evet, bu acip hali, Türkiye’nin dış politikadaki genel teamüllerine ve geleneklerine dayandıramazsınız. Kesinlikle yeri yok. Bir tek örnek gösterilemez.

Hiç gereği yokken, “Suriye bizim iç meselemiz” dedik, MB’de hukuken yeri olan, ama bizim beğenmediğimiz Suriye rejimini yıkmaya çalışanlara açıkça destek verdik; böylelikle, sırf şahsî inisiyatiflere alkış tutarak, Suriye batağına doğru hiç de emin olmayan adımlarla sürüklenir bir hale geldik.

Son olarak şunu söylemek isteriz: Türkiye, evvelâ temel diplomatik teamül olan “başka ülkelerin iç işlerine karışmak”tan vazgeçmesi gerekiyor. Sâniyen, hiç vakit kaybetmeksizin, bütün siyasî partilerin bir araya gelerek, bu konuda da bir konsensüs sağlaması icap ediyor.

Günün Tarihi: 25 Kasım 1924-25

Önce Hilâfet, sonra kıyafet

Bundan doksan yıl kadar evvel, aynı günde yaşanmış olan önemli iki hadiseyi ana hatlarıyla tahattür edelim.

25 Kasım 1924: Bu yılın Mart ayı başlarından lağvedilen Hilâfet ile ilgili olarak Fransız Le Matin gazetesine demeç verem M. Kemal, özetle şunları söyledi: "...Hilâfet, mâzinin bir rüyâsı olup zamanımızda yeri yoktur."

Hilâfetin ardından, tekke, zaviye ve medrese eğitimi de yasaklandı; ayrıca, kapılarına kilit vurulan türbelerin ziyaret edilmesine de kànunî yasak getirildi.

Öyle ki, büyük sultanların, hatta Mevlânâ, Hacı Bayram, Hacı Bektaş gibi gibi büyük zatların türbeleri bile yıllarca kapalı tutuldu, ziyaret edilmesine müsaade edilmedi.

25 Kasım 1925: Devlet memurlarına şapka giyme mecburiyeti getiren 671 sayılı Kıyafet Kànunu (Şapka İktisası Kànunu) Millet Meclisi’nde kabul edildi.

M. Kemal, bu kànuna zemin hazırlamak için çıktığı yurt gezisinde, yer yer şapkayı göstererek şunları söyledi: “Efendiler! Buna şapka derler. Medenî milletlerin kıyafeti. Medenî olmayan milletler, medenî milletlerin ayakları altında ezilmeye mahkûmdurlar."

Kısa bir süre sonra, vatandaşın fes, sarık, cübbe, takke giymesi yasaklandı. Giyenler, çeşitli cezalara çarptırıldı.

Aynı kànun hâlâ yürürlükte; ancak, daha da medenileşmiş olanlar insanlarımızın şapka falan taktığı yok.

Okunma Sayısı: 2105
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • HÜSEYİN İLHAN

    25.11.2015 06:54:30

    Ne ileri görüşmüş amma.Şu an o MEDENİ! milletler şapka giymez,insanları öldürmekten keyif alır haldeler. ey kemalistler bakın şapka takın yoksa ilerici olamazsınız.

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı