Bir önceki yazıda temas ettiğimiz 29. Mektup’taki “Altı Desise-i Şeytaniye”de, en geniş ve en hacimli kısmı Türkçülük perdesi altında yürütülen “4. Şeytanî Desise” teşkil ediyor. Hani, neredeyse diğer beş desisenin tamamı kadar yer tutuyor.
Beşinci Desise’deki “enaniyet” damarı, şüphesiz en tehlikeli olanıdır. Ama, Türkçülük adı altında yürütülen fitne-fesat hareketi, bir kaç yönü ve de yekûnu itibariyle, şeytanî desiselerin en dehşetlisi olma hüviyetini kazanmış durumda. Bunun birkaç sebebini şöylece sıralamak mümkün:
1) Irkçılık mânâsındaki Türkçülükte, aynı zamanda vahşî bir enaniyet gizlidir. Bencillik, egoistlik, üstünlük taslama meyli had safhada yani. Biz buna kısaca “millî enaniyet” diyoruz.
2) Bir “Frengî illeti” olan asabî Türkçülük, bu vatanda Kürtçülük ve benzeri mahiyetteki yıkıcı, ayrılıkçı, fitnekâr cereyanları tetikleyip harekete geçirmeye sebebiyet verdi.
3) İslâmiyetin reddettiği asabî Türkçülük fikri, ırkçılar tarafından “mâbud” ittihaz edilerek bizâtihi din-i İslâmın yerine ikame edilmeye çalışıldı. (“Elhamdülillah Müslümanım” demek yerine, “Ne mutlu Türküm” sözü tedavüle sokuldu.)
4) Menfi milliyet fikri, bulaşıcı bir hastalık gibidir. Hem etrafa hızla yayılma istidadı gösterir, hem de nesilden nesile tevârüs ederek müzmin bir vaziyet alır.
5) Asabiyet-i milliye, aynı zamanda kan, kin, şiddet ve gafletten beslenir. Evet “Asabiyet-i cahiliye, birbirine tesanüt edip yardım eden gaflet, dalâlet, riyâ ve zulmetten mürekkep bir mâcundur.” (Mesnevî-i Nuriye, Zeylü'l-Hubâb)
İslâmiyet milliyeti yetmiyor mu?
İşte, bu derece muzır ve tehlikeli olan bir Türkçülük/milliyetçilik cereyanı, özellikle son yıllarda dinî tandanslı siyasî iktidarı ciddî mânada etkileyerek, kendi kontrolü altına almaya başladı.
Öyle ki, “Biz, cahiliye adeti olan her türlü milliyetçiliği, kavmiyetçiliği ayağımızın altına almışız” diyenler bile, günümüz itibariyle tam tersi bir vaziyete inkılâp etmiş durumda. Hele son 10 Kasım’dan itibaren “Atatürk milliyetçiliği” fikrini öyle bir sahiplendiler ki, seksen yıllık kaşarlanmış Kemalistler bile onların yanında “layt Atatürkçü” gibi kaldı.
Bu durum, ne yazık ki yeni bir fitne-fesat ateşini ülke geneline yaymaktan, yahut yaygınlaştırmaktan başka bir işe yaramayacak. En büyük zararı ise “Necip Türk milleti”ne verecek. Çünkü, başka unsurları onların aleyhine sevk edip birer kindar düşman haline getirecek.
Evet, Türk milletine karşı en büyük kötülük, Türkçülük cereyanından geldi ve gelmeye devam ediyor. Zira, hakikî bir Müslüman Türk, ayrıca Türkçülük yapmaya asla ihtiyaç duymadığı gibi, Türkçülük yapanlar da hakikî Türk değiller.
Evet, “İslâmiyet milliyet-i kudsiyesini bırakıp” menfi milliyet ve unsuriyet fikrine revâç verdirmek, pek büyük bir tehlikedir. Ve, “Bu tehlike, hem bu vatana, hem hükûmete, hem de dindar Demokratlara ve Türklere büyük bir tehlikedir ve öyle yapanlar da hakikî Türk değillerdir.” (Emirdağ Lâhikası-II: 393)
* * *
Sahi, Müslüman olan bir Türk, ortaya çıkıp ayrıca Türkçülük dâvâ etmeye niçin ihtiyaç duysun ki? Yani, et ve tırnak gibi İslâmiyet ile kaynaşmış ve hatta içinde erimiş durumdaki ırkî/millî kimliğini neden ekstradan vurgulama, yahut öne çıkarma cihetine gitsin ki? Müslümanlıkla imtizaç etmiş olan kudsî milliyet fikri, onun neyine yetmiyor?
Hülâsa: Yirmi Altıncı Mektup’ta ifade edildiği gibi “Nerede Türk taifesi varsa, Müslümandır. Müslümanlıktan çıkan veya Müs- lüman olmayan Türkler, Türklükten dahi çıkmışlardır.” (Macarlar, Bulgarlar gibi.)
***
@salihoglulatif:
Kemalist Türkçülük fikri, uzun müddet Laikperest zümrenin eliyle bu vatanda bayraklaştırılmaya çalışıldı. Şimdilerde ise, aynı menfi cereyan, “Dindar Atatürkçü”lerin omuzları üzerinde yaşatılmaya çalışılıyor.