"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Gençleri kandırıp ölüme götürdüler

M. Latif SALİHOĞLU
17 Mart 2016, Perşembe
Resmî açıklamalara göre, son iki ay içinde yaklaşık üç bin kadar terörist “etkisiz” hale getirildi; yani öldürüldü.

Bunların hemen tamamı, hendekli-bariyerli çatışmaların yaşandığı Diyarbakır Sur, Cizre, İdil ve Nusaybin ilçelerinde öldüler. Yaralıların sayısı ise, yok denecek kadar az. Düşündürücü, dikkat çekici bir nokta... 

Kıdemli teröristler, “Devletin eline geçmesin; hakkımızda itiraflarda bulunmasın” gerekçesiyle, kaçamayan yaralı arkadaşlarını kendi elleriyle infaz ediyorlar. Aynı şeyi, dağdaki çatışmalarda da yapıyorlar. 

İnsanlık dışı uygulama, bu kadarlıkla da sınırlı değil. Zorla, ya da kandırarak getirip örgütün saflarına kattıkları gençlerden pişmanlık duyan veya kaçıp kurtulmak isteyenleri de anında vurup işini bitiriyorlar.

Hepsi terörist mi?

Resmî açıklamalarda ölenlerin tamamı için “terörist” ifadesi kullanılması sebebiyle, halkın ekserisi de durumun öyle olduğunu zannediyor. Oysa, gerçeğin tam rengi daha başka...

Yaptığımız araştırmaya ve muhtelif kanallardan bize ulaşan bilgilere göre, özellikle son iki ayda ölenlerin çoğunluğunu türlü yöntemlerle toplanıp kandırılarak çatışma bölgelerine sevk edilen zavallı gençler teşkil ediyor.

Örgütün şehir yapılanması, daha evvelki yıllarda 14-15 yaşlarındaki çocukları bile ailelerinden habersiz şekilde götürüp Kobani’deki ölüm kusan silâhlara hedef etmişti.

Son iki-üç aylık zaman zarfında ise, köylerden, mahallelerden, büyük şehir merkezlerine varıncaya kadar, Türkiye’nin muhtelif bölgelerinden başka etkinlikler bahanesiyle bir kısmı çocuk yaştaki gençleri topladılar ve çatışma noktalarına “mecburi istikamet” gönderdiler.

Bir örnek vermek gerekirse: Baro Başkanı merhum Tahir Elçi’nin ölümünden bir ay sonra, Diyarbakır’da onun adına bir “anma programı” yapılacağı ve bazı etkinlikler düzenleneceği vaadiyle, hemen her taraftan Kürt gençlerini toplayıp otobüslerle Diyarbakır’a taşıdılar. Bunların arasında çok sayıda üniversitede okuyan gençler de vardı.

Tabiî, “etkinlik, anma, vs.” işin bahanesiydi. Orada ne yapıp ettiler ve çocukları gruplar halinde çatışma noktalarına dağıttılar. Başlarında da kıdemli teröristler var. Şayet çatışmaya girmez, ya da kaçmaya yeltenirse, o zavallı çocuklar hemen oracıkta öldürülüyor; ardından da “Çocuğunuz çatışmada öldü, şehit oldu” propagandası yapılıyor. Maksat, ölenlerin bütün yakınlarını “devlete düşman” hale getirmek... Hükümet yetkilileri gibi gariban aileler de meselenin içyüzünü maalesef tam olarak bilemiyor.

Acısını içine gömenler

Evlâdını kaybeden anneler, bu acıya sebep olduğu için, PKK’ya lânet okuyor. Çünkü, gayet iyi biliyor ki, çocuğu terörist değildi ve hiçbir alâkası yoktu. Onun zorla, yahut bir şekilde kandırılarak götürüldüğüne inanıyor.

Ne var ki, yüreği yangın yerine dönen o annelerin çoğu gözyaşı ile birlikte acısını da içine gömerek matem tutuyor. 

Zira, örgüte açıktan isyan edip lânet okusa, diğer evlâtlarının da hayatı tehlikeye girecek. Evlâdının acısını açıktan hissettirip hükûmet aleyhinde söylense, bu kez devletin hışmına uğramaktan endişe ediyor...

Çaresiz, acısını yüreğine gömerek için için ağlıyor anneler.

GÜNÜN TARİHİ: 17 Mart 1920

İngilizler kara savaşını göze alamadı

Türkiye’yi işgal ve istilâ etme plânını uygulatmak için Anadolu’nun muhtelif bölgelerine kuvvet gönderen İngilizler, 17 Mart 1920 tarihi itibariyle Afyon ve Eskişehir civarındaki askerlerini çekmeye başladılar.

Bu geri çekilmenin, şüphesiz ki belli-başlı bazı sebepleri var. Bu sebepleri şu şekilde özetlemek mümkün:

1) Bir gün önce Şehzâdebaşı Karakolu’na yapılan kanlı baskınla başlayan İstanbul’daki fiilî işgalin yol açtığı korku (misilleme korkusu) ve umumî tedirginlik hali.

2) Başta Balıkesir ve Kastamonu olmak üzere, yurdun muhtelif merkezlerinde İngilizlere karşı yapılan protesto mitinglerinin topyekûn bir kıyâma dönüşme korkusu.

3) Rusya’nın Ankara hükûmetine silâh ve mühimmat yardımında bulunma taahhüdünün sebebiyet verdiği derin endişe.

4) Anadolu’yu istilâya başlayan Yunan işgalcileriyle istenen anlaşmanın bir türlü sağlanamaması.

5) Anadolu’nun iç kesimlerinde yaşanacak kara savaşlarında çok sayıda İngiliz askerinin öleceği ve bu cephede şiddetlenecek bir savaşın devamını getirememeleri endişesi.

İşte, bunlar gibi daha başka sebep ve gerekçelerle, İngiliz işgal kuvvetleri, İstanbul dışındaki askerlerini geri çekmeye mecbur kaldı.

Öncelikle Afyon ve Eskişehir, ardından diğer bölgelerdeki İngiliz askerlerinin çekilmesi sonucu, Millî Kuvvetlerimizin karşısında sadece Yunan askerleri kalmış oldu.

Bu durumda, gerçekte 2-3 ay içerisinde tepelenip tâ Atina’ya kadar yüzgeri edilebilecek olan Yunan kuvvetleriyle, ne hikmetse iki-üç yıl süren çetrefilli ve çok soru işaretli bir mücadele yapıldı.

@salihoglulatif:

Cizre, Sur, İdil ve Nusaybin'deki çatışmalarda ölen gençlerin çoğu "Tahir Elçi'yi Anma Etkinliği" bahanesiyle uzak-yakın yerlerden toplanıp ateşin içine atılan zavallılardır. Yaralanan, ya da kaçmaya çalışanlar, kıdemliler tarafından infaz edildiler.

Okunma Sayısı: 3290
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • Said Yüksekdağ

    17.3.2016 15:39:44

    Tebrik ederim Latif ağabey.. Ben Nusaybinliyim ve oralarda yaşananlar içimi yakıyor.. Bu yüzden gençlerimize yardım etmeli, onları iman hakikatleriyle buluşturmalıyız... Zira imanı sağlam olmayanlar bu gayri meşru yola girmekte dindarlar ise kendilerini bir nebze koruyabilmekte.. BU yüzden orada bulunan nur talebelerine büyük görevler düşüyor. Allah bu milletin yar ve yardımcısı olsun..

  • Hasan Sinan Koşmaz

    17.3.2016 14:53:12

    Kalbimden yükselip gelen bir ses "Ağla hem çok ağla! Belki rahmet-i İlahiyenin nüzulü ve âlem-i İslâmın saadet ve selâmeti için ağlayanlarla beraber ağla" diyor.Bu anda kalb gözüm, bu hüzne iştirak ederek, Dicle ve Fırat ve Nil-i Mübarek gibi âlem-i gayb vâdilerinde sular akıtarak ağlıyor. Ah, sevgili üstadım! Ehl-i gaflet gülerken, ehl-i ilhad nefsî müştehiyatları arkasında koşarken, biz ne acı hayatlarla karşılaşıyoruz. Ah, sevgili Üstadım! Cenab-ı Hak bize saadet vermeyecek mi? Acaba bu gün daha çok uzayacak mı? İhtiyarsız kendime sorduğum bu suallere yine kendim cevab verirken, teenni ve sabır tavsiye ediyorum. Ve Sırr-ı İnna A'tayna tebşiratıyla müteselli oluyorum. Barla Hüsrev Ağabey

  • Rüstem Garzanlı

    17.3.2016 09:06:47

    Latif bey, olayları objektif olarak değerlendirmişsiniz,"Çaresiz, acısını yüreğine gömerek için için ağlıyor anneler" Evet, evet!............ Diyarbakır'da kap kaç, balici, başıboş çocuklar kalmadığını söyliyorlar, bu çocukların çoğu Sur'da çatışmalarda öldürüldü, 4- 5 bin dolara karşılık... keza, Kobaniden kaçan Suriye'liler.... İşte ortada aç kalan insanların dramı bu... Daha daha söyleyecek bir çok sözler var!....

  • Ali Vefalı

    17.3.2016 07:57:36

    Güneydoğudaki, iç savaş şeklindeki çatışmalar da çok sorulu ve çetrefelli değilmi?

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı