"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Görmüyor, duymuyor, konuşmuyorlar

M. Latif SALİHOĞLU
23 Eylül 2017, Cumartesi 00:02
Birkaç gündür üzerinde yoğunlaştığımız konuya, bugün de eski bir yazımızı güncelleyerek devam edelim.

Bu yazının lokal konusu, özellikle gözünü, kulağını, hatta konuşma dilini elindeki telefon, tablet, aypet, bilgisayar gibi cihazların ekran ve mikrofonuna kaptıran günümüz insanlarının, bilhassa çocukların ve gençlerin hal-i pür-melâline dairdir.

İnşaallah, gençler ve ebeveynler açısından istifadeye medar olur.

* * *

Devletler için “istikbâl nesli”, anne-babalar için “biricik evlâtlar”ı, hayatta en değerli varlıklardır. 

Dahası, ebeveyn için, evlâtlarının yaşadığı hâl ve içinde bulunduğu vaziyet kadar onlara sürûr veyahut teessür veren başka bir şey yoktur ve olamaz. Yani, anne-babalar için hemen her şey, evlâtlarının durumundan sonra gelir. 

İşte, bu en kıymetli varlık olan istikbâl neslinin şimdiki vaziyeti nedir, nasıldır ve ne tür bir gelişmeye namzettir? Bunu hiçbir peşin hükme takılmadan, muhtelif cephelerden bakıp tabloyu net bir şekilde görmek durumundayız. Zira, iş işten geçtikten sonraki dövünmelerin pek bir faydası olmaz.

* * *

Düne nazaran bugünkü neslin daha dindar olduğu söylenebilir. Başı örtülülerin, Kur’ân okuyanların, İslâma ilgi duyanların, hatta din uğrunda ölmeye (şehit olmaya) hazır olduğunu söyleyenlerin sayısında ciddî bir artış söz konusu. Özellikle Cuma namazlarında gençlerin giderek artan ilgi ve iştirakı, sönükleşen ümitlere bile can suyu gibi hayat veriyor.

Bütün bunlar, şüphesiz sevindirici gelişmeler. Ne var ki, gençliğin genel tablosu bundan ibaret değil.

Güzel ve sevindirici bu tablonun hemen yanı başındaki bitişik tezgâhta, bir de aşağıda tarif edildiği vaziyette olan gençlerimizin yığın yığın resimlerini görmekteyiz:

Seni duymuyor. 

Çünkü, kulağının ikisi de kulaklık tıpası ile kapalı. Mütemadiyen müzik dinliyor.

Hangi müziği dinlediği de önemli; ama, saatlerce müzik dinleyen bir kimsenin bazı duyguları körelmeye yüz tutar. 

Dahası, beyin fonksiyonları da gitgide tembelleşir; nisbeten kolay ve basit işlere yönelmeyi tercih eder.

Seni görmüyor…

Gözü elindeki telefonda, yahut önündeki bilgisayarda. Mütemadiyen onlarla meşgul. Bir giriyor, bir daha çıkamıyor. Bir dalıyor, dalış o dalış, gitti gidiyor. Saatlerce o yana, bu yana bakıp duruyor. Ama bir türlü dönmek, çıkmak nedir bilmiyor. Ki, bu vaziyetin bir tür “hastalık” olduğu kesinlik kazanmış bulunuyor.

Evet, özellikle internet hastalığı alabildiğine yaygınlaşmış durumda, fakat, tedâvi noktasında elde avuçta fazla bir şey yok. Bağımlı hale geleni, o illetten vazgeçirmek hiç de kolay değil.

Seninle konuşmuyor;

Çünkü, hep başkasıyla ilgili.

Müzik dinlemeye şöyle bir ara verse, seninle veya yakınındaki ile değil, yine uzaktaki ile irtibata geçer. Onunla iletişim kurup ilgilenir, onunla samimâne görüşür, konuşur, yazışır, vesaire… (O uzaktaki kişi yakına gelse, acaba yine aynı samimiyeti gösterir mi, bu da şüpheli.)

* * *

Bu pek nâhoş ve bir o kadar da düşündürücü vaziyet, evde, işte, seyahatte, yahut okul yolunda hemen hep aynı minval üzere devam edip gidiyor. Salgın hastalık gibi, bilhassa gençliği dünyasını sarıp sarmalamış durumda.

Konuşulan konuların, söylenen sözlerin, dinlenen müziğin mahiyeti/muhtevası değişse de, dindar olan-olmayan gençliğin büyük kesimi bu illetin pençesinde kıvranıp duruyor: Anne mutsuz, baba huzursuz; dolayısıyla, ev-hane de şevksiz, zevksiz, saadetsiz… 

Çünkü, aile efradı arasında tam bir kopukluk hali, yahut tam bir “sağırlar diyaloğu” vaziyeti…

Bu vaziyetten kim, nasıl memnun, nasıl huzurlu olabilir ki?

* * *

Radyoyu, telefonu, televizyonu, interneti hayatımızdan söküp atmanın imkânı, ihtimali görünmüyor. O halde, bunları bir yandan ıslâha çalışırken, bir yandan da aşırılıkları dizginlemeye ve disipline etmeye gayret göstermeli.

Bu da, kesinlikle zorla, şiddetle, hiddetle, öfke ve tehevvürle olacak şey değil. Çünkü, durum artık eskisi gibi değil. Eskiden sopa ile halledilen hemen her şeyi, şimdi ikna ve izah metoduyla halletmek durumundayız. Başka çare görünmüyor.

Baskı kurduğunuz zaman, iş daha da çıkmaza giriyor, durum daha da kötüleşmeye başlıyor.

Eskiden kaçacak yer veya imkân yok gibiydi. Şimdi ise, kaçış imkânları o derece yakın, kolay ve basit bir hale gelmiş ki, o kadar olur.

* * *

Hülâsa: Anne-babalar, çocuklarının geleceği hakkında dahi bir dikkat ve sorumluluk içinde hareket etmeli. Sorunlu bir ailenin, şiddetli geçimsiz bir anne-babanın çocukları daha çabuk bozulup daha çok suça bulaşabiliyor. İstatistikler bunu gösteriyor. 

İkinci kademedeki sorumluluk, çocukları zorlamadan, onların üzerinde baskı kurmadan zararlı alışkanlıkları azaltmayı, yerine faydalı olanları ikame etmeyi gerektiriyor.

@salihoglulatif:

OHAl'de insan olmak zordur; mağdur olmasa da! Beşer için de mağdur olmak zordur. Mağdur olmayan beşer için, OHAL ideal rejimdir!

(Hüseyin Hatemi)

Okunma Sayısı: 8133
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı