Geçen Salı günü, Türkiye olağanüstü hadiselere sahne oldu. Cumhuriyet tarihinde eşi-benzeri pek görülmemiş gelişmeler yaşandı o gün.
İşte, eş zamanlı olarak yaşananlar:
1) Ülke genelinde elektrikler kesildi. Bir çok sahada hayat durma noktasına geldi.
Meydana gelen zarar-ziyanın haddi-hesabı yok.
2) İstanbul Adliyesinde rehine olayı yaşandı. Binaya giren silâhlı teröristler bir savcıyı rehin aldı. Yaklaşık sekiz saat süren gerginliğin ardından en kötü netice vukua geldi: Vazife başındaki savcı şehit edildi; iki terörist de etkisiz hale getirilmiş oldu.
Böylelikle, ülke genelinde yaşanan karanlık hali gibi bu kanlı hadisenin arka plânı da büyük ölçüde karanlıkta kalmış oldu. Teröristler, keşke yaralı halde ele geçirilmiş olsaydı; bu sayede, hiç olmazsa bunlar konuşturularak tertibin arka plânı hakkında aydınlatıcı bilgilere ulaşılmış olunurdu.
3) Balyoz Dâvâsı sanıkları aynı gün içinde ve sadece 40 dakikalık bir zaman zarfında tahliye edildi.
Böylelikle, tıpkı yıllarca sürüp giden Ergenekon Dâvasında olduğu gibi bunda da trajikomik bir tiyatro oyunu bu millete seyrettirilmiş oldu.
a) Bu meselenin gerçek mahiyeti ne idi? Bilinemedi gitti.
b) Soruşturma esnasındaki operasyonlar medya yoluyla kamuoyuna nasıl bir havayla sunuldu? Şu an bunun hesabını verecek, hatta muhasebesini yapacak meydanda kimseler yok.
c) Bu ağır dâvânın, böyle karanlık bir günde ve savcıdan hâkime sür’atle intikal ettirilerek bunun 40 dakikalık bir süre içinde olup bitmesine şu an itibariyle akıl sır erdirebilen maalesef yine yok hükmünde.
Sebebin açıklanamaması
Elektriğin bir anda kesilmesi ve ülkenin karanlığa gömülmesi tam bir muammaya dönüşmüş iken, aradan saatler geçtiği halde bunun sebebinin açıklanamaması ayrı ve hatta katmerli bir skandala dönüştü.
Sabah saatlerinden çoğu yerde akşam karanlığına kadar sürüp giden elektrik kesintisi hakkında konuşan Enerji Bakanı, Başbakan, hatta Cumhurbaşkanı bile, bu vahim hadisenin asıl sebebini bilemedi, bulamadı, söyleyemedi.
İşte, böylesi bir durumun da ilk defa yaşandığına şahit olduk.
* * *
Bütün bu vahim, elektrikli, gerilimli ve kanlı hadiselerin aynı gün içinde ve aynı saatlerde yaşanması, elbette ki bir tesadüf eseri değildir ve olamaz.
Besbelli ki, bütün bunların bir arka plânı vardır. Bazı karanlık odaklarda bu işler önceden tasarlanmış ve günü-saati geldiğinde düğmeye basılmıştır.
Muhtemelen, kendilerince bazı testler yapmışlardır. Belki de bir yerlere mesaj niteliği taşıyan güç gösterisi mahiyetini taşıyor, bütün bu yapılanlar.
Acaba, bu testlerle nereye veya kimlere mesaj vermek istemiş olabilirler?
Bunun cevabını elbette ki tepe noktasında bulunan idareciler hukuk nizamı içinde aramalı, bulmalı ve bunu mutlaka millete de izah etmeli.
Bu arada, milletin yapacağı veya yapması gereken hususlara gelince...
* Terör, kimden gelirse gelsin ve kime karşı yapılırsa yapılsın, mutlak surette kınanmalı, lânetlenmeli.
* Dünyanın ve bütün insanlığın baş belâsı olan teröre karşı meşrû devlet nizamından yana olmalı ve terörle mücadele eden devlet-hükümet birimlerine yardımcı olmaya çalışmalı.
* Terörle mücadele, tereddüt kaldırmaz bir kararlılık içinde yapılmalı. Dolayısıyla, bu meselede tereddüt hasıl edecek söz ve davranışlardan da şiddetle kaçınılmalı. Aksi halde, terör grupları bu zaaftan istifade ile meydan alır. Bundan da herkes zarar görür.
İslâm dünyasının hali
Hariçteki İslâm ülkeleri, zaten uzun süredir kan ve barut kokuyor. Türkiye ise, nisbeten bir huzur ve sükûn hali içinde.
Küresel cereyanlar, daha evvel olduğu gibi yine huzurumuzu kaçırmak, ülkeyi karıştırmak ve güvensiz bir atmosfere yol açmak istiyor olabilir.
Bu noktada önemli olan, onların ne yapacağı, yahut ne yapmak istedikleri değil, bizzat kendimizin ne yapacağıdır.
Şayet, millet olarak biz bunu bilir ve bile bile bir yanlışın içine girmezsek, haricî cereyanların plânları tesirsiz, hatta akim kalır.
Dolayısıyla, her şey bizim şuurlanmamızla ve şuurlu hareket etmemizle doğru orantılıdır.
Siyasî iktidarla görüş farklılığı taşıyanlar da, bu noktada teröre karşı birlik ve müştereklik ruhu içinde hareket etmeli.
Terör hadiseleri sebebiyle, hükümet ve iktidar cenahında güç kırılması, yahut zaaf meydana gelmesi kimsenin hayrına değildir ve olamaz.
Esasen, terör karşısında böyle hasis bir menfaat hesabı yapılmaz ve yapılmamalı. Bu tür bir hesabın içinde olanlar hakikaten bağnazdır, hastalık derecesinde fanatiktir, müzmin tarafgirdir, dar görüşlüdür, vesaire...
Allah, kimseyi böylesi bir bağnazlık cenderesine düşürmesin.
* * *
@salihoglulatif: Terör eylemleri kimden gelirse gelsin ve kime karşı yapılırsa yapılsın, şiddetle kınanmalı ve içtenlikle lânetlenmeli. Zira, terörle mücadele tereddüt de kaldırmaz, zaaf da...