"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

HAYIRcılar ‘terör yandaşı’ mı?

M. Latif SALİHOĞLU
14 Mart 2017, Salı
Seçimler, referandumlar, demokrasinin bir lâzımıdır, gereğidir, vazgeçilmez şartıdır.

Seçim veya referandumun yapılma şekli ise, ilgili ülkenin hukuk, adâlet, hürriyet ve demokratlık seviyesini yansıtır; yani, bir nevi gösterge mahiyeti taşır.

Aynı ölçü, şüphesiz Türkiye için de geçerli. O halde, bakalım Türkiye’mizde durum nedir, ne değildir.

* * *

Can alıcı soru şudur: HAYIRcılar “terör yandaşı” mıdır?

Başlıkta da yer alan bu soru, gayet net ve açık olduğu âşikar.

Buna göre, verilecek cevabın da aynı netlikte ve aynı açıklıkta olması icap eder. Öyle değil mi?

* * *

Bilindiği gibi, Türkiye 16 Nisan’da referanduma gidiyor. Doğrudan veya dolaylı şekilde, ama tamamı “tek adam”a ve ona tanınan ilâve yetkilere endeksli olarak hazırlanan “18 maddelik Anayasa değişiklik paketi” halkoyuna sunulacak.

Seçmen vatandaş, bu değişiklik paketine EVET yahut HAYIR diyecek... Sözde veya kâğıt üstünde, gayet medenice, gayet demokratça bir durum, değil mi?

Esasen, medenî ülkelerdeki benzer durumlara bakıldığında, imrenmemek, gıpta etmemek elde değil... Ama, gelin görün, bizdeki durum bambaşka bir tabloyu yansıtıyor. Ve, bu tabloya baktıkça, insan utanıyor; utancından yüzü kızarıyor. Tabiî, yüzü hiç kızarmayan kösele suratlılar da yok değil.

* * *

İşte bakın. Gündemden tavsamış olan bir meseleyi, MHP lideri Devlet Bahçeli, durduk yerde çıkıp tekrar gündeme taşıdı.

Konu, Meclis’teki Komisyonlarda ve Genel Kurul’da görüşüldü, konuşuldu. Kavgalı gürültüler neticesinde, 18 maddelik değişiklik teklifinin tamamı kabul edildi. Kànunî sürenin son gününe kadar bekletilip Saray’a gönderildi. Saray da, yine aynı şekilde son güne kadar bekleterek onayladı. 

Yüksek Seçim Kurulu da, buna istinaden, nihayet referandum takvimini belirledi: 16 Nisan 2017.

Bu safhaya kadar yaşanan gelişmelerin hemen her adımında, siyasî iktidar, en yüksek perdeden hep şunu haykırdı, durdu: “Gelin millete gidelim! Niye kaçıyorsunuz? Kimden korkuyorsunuz? Milleten korkulur mu? Millî iradeden kaçılır mı? Bizim için millet ne derse, o. Siz de buna razı iseniz, mesele yok. Haydi, gelin millete gidelim, sandığa gidelim.” Vesaire...

Ne hoş, ne güzel değil mi? Ama, ne yazık, hatta yazıklar olsun ki, kazın ayağı hiç de öyle anlatıldığı değil.

* * *

Hadisenin tâ başından beri “Hodri meydan! Gelin, millete gidelim” diye böbürlenerek efeleyenler, 16 Nisan takvimi belli olduğu andan itibaren değişmeye, başkalaşmaya, hatta kendi sözleriyle ters düşmeye başladılar.

En tepedeki zevâttan tutun da, en aşağı mertebedeki tarafgir siyasetçiye kadar, adeta koro halinde şu nakaratı okumaya başladılar:

“HAYIR demek hainliktir.”

“HAYIRcılar terör yandaşıdır.”

Aynı nakaratı seslendirmeye, ne yazık ki el’ân devam ediyorlar.

Peki, aklen ve vicdânen, böyle bir ithamı kabul etmek mümkün mü? Böylesine sakim, itici ve çarpık bir zihniyeti tasvip etmenin imkânı var mı?

İlk başlarda, şöyle “dostça” bazı ikazlar yapıldı: Yapmayın, etmeyin; farklı tercihlere saygılı davranın. Meseleyi öyle iman-küfür ayrımı gibi göstermeyin. Toplumu germeyin, kutuplaştırıcı olmayın. Ayrıştırıcı, ötekileştirici dil kullanmayın. Vesaire...

Ne var ki, bu tür ikazların fazla bir tesiri olmadı. Bir ara duraklar gibi oldular; ardından, çok daha sert ve agresif bir üslûp ile ajite edici propaganda dilini kullanmaya devam ettiler.

* * *

Şimdi, bu şirretliğe ve bu ajitasyona karşı ne demek ve ne yapmak lâzım? Kestirmek zor ama...

Öncelikle, yapılan itham ve isnadı reddetmeli. Hatta, “Kem söz, sahibine aittir” diye iade etmeli.

Sâniyen, seçmen bazında, her iki tercihe de mutlaka ve mutlaka saygı duymalı; lâkin, “HAYIRcılar terör yandaşıdır” diyenlere hiçbir zaman saygı duymamalı. Asla. Hatta, kazansalar da... Zira, saygıyı hak etmiyolar.

* * *

Doğrusunu söylemek gerekirse, bu agresif, dışlayıcı, ötekileştirici dili kullananların fikren zayıf, muhakemeten cılız olduklarını biliyordum; ama, siyaseten yükselmek için, fikren bu derece alçalacaklarını, seviyeyi bu kadar düşüreceklerini tahmin etmiyordum.

Ne var ki, şu dehşetli zamanda, güya dindar geçinen kimselerin, bir siyasî ikbâl uğruna, böyle milyonlarca insanın günahına gözü kapalı şekilde sürüklendiklerini ve asla telâfi edilmez derece kul hakkına girdiklerini görme tâlihsizliğini de yaşamış olduk ki, vâ esefâ...

@salihoglulatif:

Ey idam yüzsüzleri! Siz idamı 18 maddelik pakete eklemek istediniz de, elinizi tutan mı oldu? Yüzsüzlüğün, istismarcılığın bu kadarına PES!

Okunma Sayısı: 6918
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • Ali Vefalı

    14.3.2017 13:28:01

    Sayın yazar kardeşim, siyasal islamcıların bu kadarını bile yapabileceklerini tahmin etmiyordum diyorsunuz. Onlardan her iftiranın, her günahın gelebileceğinin bilinmesi gerekirdi diyede kanaatimi söylüyorum.

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı