Âni olarak bastıran “erken seçim” yağmuru sele döndü ve yurt genelinde yer yer ağır “siyasî hasar”a yol açtı.
Birbirine “hain” diyen diyene... Birbirini “tekfir” eden edene... Birbirini “münafıklık”la suçlayan suçlayana...
Durum, ne yazık ki öyle...
Bu nasıl bir demokrasi anlayışıdır, bu nasıl bir hak ve hürriyet telâkkisidir böyle? Mahiyetini anlamak, hele hele buna hak vermek mümkün değil.
24 Haziran tarihi yaklaştıkça, bu gergin vaziyetin nasıl bir seyir takip edeceği de belli değil, maalesef...
* * *
Hürriyetçi demokrasiye göre, her seçmen vatandaşın serbest tercih hakkı yok mudur? İstediği partiye oy veremez mi? İstediği adayı destekleyemez mi? Kendisi de istediği partinin listesinden aday olamaz mı?
Eee, nedir o halde ortalıkta sürüp giden şu “hain, düşman, terörist, münafık...” yaftalama furyası?
Bu furyayı kim körüklüyor? Buna kim prim veriyor? Hepsinden önemlisi, böyle şeylere biz niçin prim veriyoruz, ya da vermek durumunda kalıyoruz? Ne mecburiyetimiz var?
Dahası, şimdiye kadar bu tür hırçın davranışlardan kim kazançlı çıktı? Kim kârlı çıkabilir? Uzun vâdede kazanmak hiç mümkün mü? Sonuç itibariyle, kayıplar ve kaybedenler mezarlığına bakmakta fayda var.
* * *
Şurası ilim ve tecrübelerle de sâbittir ki: Gözünü hırs, haset, kin ve intikam bürümüş kimseler, kaybettiklerini anlayınca hırçınlaşırlar. Sadece söz ve beyanlarıyla değil, fiil ve davranışlarıyla da saldırgan bir hale gelirler.
Son bir hafta içinde “imza standları”na yönelik yaşanan ve yer yer yaralanmalarla neticelenen fiilî saldırganlıklar, bu hastalıklı ruh halinin en bâriz bir göstergesidir.
Bu hırçınlardan ve hırçınlıklardan ülkeye ve millete bir hayır, bir fayda gelmez. Aynı şekilde, gelişmekte olan hürriyet ve demokrasi atmosferine de bir faydası yoktur bunun. Sadece ve sadece zarar üstüne zararı vardır.
Dolayısıyla, her parti liderinin bu noktaya âzamî derece dikkat etmesi lâzım, hatta elzem olmuştur. Aksi halde, hiç istenmeyen gelişmelere sebebiyet verilmiş olur.
Kısa süreli bazı menfaatler elde edilse de, yakın ve uzun vâdede, bundan en çok zarar gören, gerilimi tırmandıran, hırçınlığı tetikleyen, eşit haklara sahip olan vatandaşlar arasında ayrımcılığı körükleyenler olur.
Emin olun, medenî dünya ülkelerinde böylesi hallere ve tablolara pek rastlanılmaz. İstisnalara da perestiş edilmez ve prim verilmez. Tam aksine, bu tür muzır hırçınlıkların dindirilmesine, söndürülmesine çalışılır.
Temenni edelim ki, biz de tehlikeli gelişmelere sebebiyet verecek söz ve davranışlardan uzak durulur ve aşırıya gidenlerin durdurulmasına, frenlenmesine çalışılır.
GÜNÜN TARİHİ: 10 Mayıs 1868
Danıştay günü
Cumhuriyet’in tâ başlarından (1924) itibaren “Danıştay” ismini alan Osmanlı Devlet Şûrâsı, Sultan Abdülaziz'in de iştirak etmiş olduğu bir büyük merasimle açıldı ve 10 Mayıs günü (1868) ilk toplantısını yaptı.
Padişah, açılış merasiminde irad ettiği nutkunda, Şûrâ'nın kuvvetler ayrılığı esasına göre teşkil edildiğini ve dili-dini ne olursa olsun, bu meclisin bütün Osmanlı milletlerini temsil ettiğini söyledi.
İlk başkanlığını Mithat Paşa’nın yapmış olduğu Şûrâ-yı Devlet, esasında daha sonraki hukukî ve siyasî gelişmeleri ciddî şekilde etkilemiş, bir bakıma öncülük etmiştir.
Mithat Paşa, bazı ihtirasları olmakla beraber, onu yakından tanıyan ve hakkında araştırma yapanların da ittifakıyla, fevkalâde kapasiteli, cevval, girişken ve bilgili bir devlet adamıdır.
***
@salihoglulatif:
Toplum olarak şahsa perestiş ettikçe, gizli Din ve İslâmiyet düşmanları da, silik ve sahte banknotları tedâvüle sokmaya, yeni yeni kalpazanlarla piyasayı canlı tutmaya ve bu sûretle safdirik ahmakları kandırmaya devam eder.