"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Hukuk ve demokrasi çıtası

M. Latif SALİHOĞLU
23 Mayıs 2016, Pazartesi
Yüz elli yıla yakındır “Demokrasi kulvarı”nda at koşturan Türkiye, şu sıralar ne yazık ki iyi bir sınav veremiyor.

Hukuk ve adâlete yaslanmak yerine, kuvvete, şiddete ve siyaset topuzuna daha ziyade itibar edilir bir hale gelindi.

Temel insan hak ve hürriyetlerine ağırlık vermek yerine, bu temel insanî hakları kurutan, daraltan, yer yer kaldırtan politikalara adeta alkış tutulmaya başlandı.

Kànunlar manzumesini herkes için eşit hale getirmek yerine, farklı görüş sahipleri için adeta “cezâlar manzumesi”ni düzenleme yarışına başlanacak neredeyse.

İş bu noktaya gelince...

Mesele böyle bir hâl alınca...

Haliyle, hemen her kesimden insanlarımız tedirgin olmaya başladı. Kimse kendini güvende hissetmiyor.

Durum, cidden vahim...

Fikir ve siyasetle uğraşanlara ciddî baskılar uygulanıyor.

Kültür ve san’atla uğraşanlar bile, tepedeki zevâta yaranamadığı takdirde, mesleğini sürdüremez hale geldi.

Hatta, üretim ve ticaretle uğraşanlar bile, siyasetin acımasız dişlileri arasında sıkışmışcasına, artık ne yapacağını kestiremez bir duruma geldi.

Gerçekte “çare mercii” olması gereken siyaset kurumu, ne yazık ki çare üretemez daracık bir kulvara girmiş bulunuyor.

Dahası, çare merciin kendisi adeta çaresiz kalmış bir vaziyette.

* * *

Bu feci ve âkıbeti meçhûl hale gelinmesinin en önemli bir sebebi, yüz elli yıldır ara ara yükselen demokrasi çıtasının, son dönemde hızla aşağıya doğru çekilmeye çalışılmasıdır.

Kànunda olması gereken kuvvet merkezi, 12 Eylül Darbesinden bu yana sürekli şekilde şahıs merkezli olmaya başladı. Son yıllarda ise, bu ilkel durum daha da vahim bir hal aldı: Adeta şahıs ne derse o olmalı. Lider nasıl arzu ederse, herşey ona göre dizayn edilmeli.

Bu noktada mübalâğa ettiğimizi düşünenler, lütfen yaşanan vakıalara dikkatle baksınlar. Ülkeye hükmeden şeyin kànun mu, yoksa şahsî ve keyfî şeyler mi olduğunu görsünler.

Ayrıca, kerratla değiştirilen ihale, eğitim, hukuk ve sağlıkla ilgili bazı kànunlara baksınlar; orada da açıkça göreceklerdir ki, bütün bu değişiklikler şahsî, hissî veya siyasî menfaatler hesabıyla yapılmış, edilmiş...

Elbette ki, şu noktanın da farkındayız: İnsanlarımız birdenbire bu tuhaf hale getirilmedi. Zamanla ve alıştıra alıştıra, sonunda ise bir bakıma “sürü psikozu” içine sokularak, ortam adeta dikensiz gül bahçesine çevrildi.

Kimisi için dikenli gül bahçesi haline getirilen ortam, kimileri için ise neredeyse her tarafını diken sarmış çorak bir araziye çevrildi.

Böyle yapmakla, demokrasinin çıtası yükselemiyor, ne yazık ki...

Demokrasinin hayat suyu, hürriyet, adâlet, emniyet ve eşit vatandaşlık hukukudur. Bu can suyunu zehre çeviren ise, şahsî, hissî ve keyfî olan tasarruflardır ki, şimdilik hâkim durumda olan, bu ikinci fâsid cereyandır. 

Bir an evvel ondan kurtulmak ve demokrasinin çıtasını yükseltebilmek temennisiyle...

 

GÜNÜN TARİHİ 23 Mayıs 1040

Selçukîlerin yıldızı parladı

Dandanakan Muharebesi (1040) esnasında bölge haritası.

Büyük Selçuklu Devletinin kurulmasına ve yıldızının parlamasına yol açan Dandanakan Savaşı 23-24 Mayıs 1040’ta yaşandı.

Bu savaşın ardından, Gazneli Devleti günden güne zayıflamaya ve tarihî misyonunu Selçuklulara terk etmeye başladı.

* * *

Selçukiler, Oğuzlar'ın Kınık boyuna bağlı bir hanedan. Bu hanedanın ismi Malazgirt Fatihi Sultan Alparslan’ın babası Çağrı Beyin dedesi olan Selçuk Bey ile şöhret bulmuştur.

* * *

Selçuk Beyin torunları olan Çağrı ve Tuğrul kardeşlerin idaresindeki Selçuklu kuvvetleri ile Gazneliler arasında, bir süreden beri gerginlik yaşanıyordu. Bu gerginlik, nihayet iki İslâm topluluğunu karşı karşıya getirdi ve amansız savaş kaçınılmaz hale geldi.

Afganistan bölgesini yurt edinen Gazneliler, 100 bine yakın kuvvetiyle askerî üstünlüğe sahip görünüyordu. Hazar Gölü çevresindeki coğrafyaya hükmeden Selçukluların asker sayısı ise 50 binin de altında bulunuyordu.

Ne var ki, büyük olan aşağıya, küçük olan ise daha dinamik olup yukarıya doğru çıkıyordu.

Bu sebeple, Gazne Devleti’nin bir kısım askerleri bile, savaşın şiddetlenmesiyle birlikte Selçuklu tarafına geçmeyi tercih etti.

Selçuklu kuvvetleri, netice itibariyle Dandanakan Meydan Muharebesi’nde, Gaznelilere karşı büyük bir zafer kazandı. 

Öyle ki, savaş esnasında Gazne devletini yöneten Sultan I. Mesud bile canını zor kurtardı. 

Sultan Mesud’un yakın adamları, kritik anda ona şu ikazda bulunarak, kaçıp kurtulmasına sebep oldular: “Sultanım! Bekleyecek zaman değildir. Ordumuz dağıldı. Hassa askerleri bile bizi terk edip karşı tarafa geçti. Tehlike yüzde yüz. Önümüz, arkamız sarılmış durumda. Acele burayı terk edip gidelim...”

Dandanakan Hadisesi, bölgede tarihin seyrini değiştirmekle kalmadı, aynı zamanda Türkiye tarihinin önemli bir dönüm notasını teşkil eden bir hadise olarak tarihe geçti.

@salihoglulatif: Dinî veya siyasî lidere tapınırcasına bağlanarak hareket etmek, bu zamanda Süfyaniyet kulvarında at koşturmak hesabına geçip, âkıbet vahâmettir.

Okunma Sayısı: 2405
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı