"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Hürriyetçi Demokratların dirilişi

M. Latif SALİHOĞLU
07 Ocak 2017, Cumartesi
GÜNÜN TARİHİ: 7 Ocak 1946

Türkiye’nin çok partili sisteme geçme kararının ardından, CHP’den atılan veya istifa ederek ayrılan bir grup milletvekili, 7 Ocak (1946) günü eski Bakan-Başbakanlardan Celâl Bayar’ın başkanlığında Demokrat Parti’yi kurma başvurusunda bulundu.

Daha evvel, isimlerini “Dörtlü Takrir” ile duyuran ve DP’nin kuruluşunda yer alan diğer milletvekilleri şunlar: Fuad Köprülü ve Refik Koraltan ve Adnan Menderes.

21 Temmuz 1946’daki genel seçimlerde bin bir zahmet ve eziyet ile 60 kadar milletvekilliğini elde ederek partilerini “çeyrek muhalefet” derecesinde Meclis’e sokabilen DP’nin bu kurucu kadrosu, 14 Mayıs 1950 seçimlerinden sonra ülkenin zirvedeki yönetim kadrosunu teşkil etti: Bayar, Cumhurbaşkanı; Koraltan, Meclis Başkanı; Menderes, Başbakan; Köprülü Dışişleri Bakanı oldu.

* * *

Bediüzzaman Hazretleri, o tarihlerde yaşanan Demokratların lehindeki bu siyasî inkılâbı şu sözlerle senâ eder: “...İttihad-ı Muhammedî (1909) ile müttefik olan (Osmanlı) Ahrar Fırkası, yine otuz beş sene sonra dirildi, yine uyandı. Birden şeâir-i İslâmiyenin başında olan ezân-ı Muhammedîyi farmasonların zincirlerini kırıp ilân etmesiyle; siyasetten kat-ı alâka eden, eskide ‘İttihad-ı Muhammedî’ şimdi ‘Nurcular’ nâmını alan ve İttihad-ı İslâm içinde bulunan kardeşlerimiz yanlış basmamak için bazı şeyleri söylemek isterdim...” (Beyanât ve Tenvirler: 202)

Bu iktibastan şunu anlıyoruz: 1946 şafağında kurulan ve 1950 baharında tek başına iktidara gelen Demokrat Parti, misyonu itibariyle, Meşrûtiyet döneminde boy gösteren Osmanlı Ahrar (Hürriyet) Fırkasının devamı mahiyetindedir.

Aynı şekilde, o dönemin İttihad-ı Muhammedî’nin devamı da, potansiyel olarak, şimdi İttihad-ı İslâm mânasında devam ediyor.

İttihad-ı Muhammedî, vaktiyle nasıl “Ahrarlara nokta-i istinad” olduysa, şimdiki İttihad-ı İslâm da Demokratlara müttefik ve istinad noktası olması icap ediyor. Başka türlü hareket, bu köklü ve asîl misyona zarar verir.

Demokrasi dönemi

1946-50 tarihleri arasındaki siyasî gelişmelerin seyri hakkında da, kısaca şunları hatırlatmakta fayda var.

Türkiye, 1946'ya kadar tek parti sistemiyle ve mutlak bir istibdat rejimiyle idare edildi. Rejimin resmî adı her ne kadar "Cumhuriyet" olsa da, uygulanan rejimin kendisi, insanlık tarihinde eşine rastlanılmayan bir dikta yönetimi şeklindeydi.

Böylesine ucube ve garabetli bir sistemin başını, şüphesiz Cumhuriyet Halk Partisi çekiyordu. Bütün vebâl onda ve bu partinin özellikle tepe noktasındaki kadrosundadır.

Dolayısıyla, bu zihniyete sahip olanların, kendi rızalarıyla demokrasiye geçiş yapması, yani çok partili siyasî hayatı kabullenmesi her halde düşünülemez.

1945'te biten II. Dünya Savaşı sonrasında, Türkiye üzerindeki Sovyet Rusya'nın tehditleri devam ediyordu. Keza, dünya barışını sağlamak maksadıyla Birleşmiş Milletlerin (BM) yeniden teşkili çalışmaları dünya ülkelerinin gündemindeydi.

Böyle bir durumda, Türkiye Avrupa ülkeleriyle münasebetlerini geliştirmek ve Sovyet tehlikesine karşı dost ve müttefik ülkeleri bulmak mecburiyetinde kaldı. Bir yandan da BM'nin kurucu ülkeleri arasında yer almak istiyordu.

İşte, bütün bu isteklerin yerine getirilebilmesi için, Türkiye'nin tek parti rejimini terk ile demokrasiye geçiş yapması gerekiyordu. Buna adeta mecbur kalmıştı.

Başkaca bir çare ve çıkış yolu kalmayan Millî Şef İsmet Paşa yönetimi, göstermelik veyahut göz boyamak şeklinde de olsa başka partilerin kurulmasına razı oldu.

Demokrasi adına böyle ciddî bir kapı açılınca, haliyle değişik isimler altında peşpeşe partiler kuruldu. İşte, bu esnada kurulan partilerden biri ve belki de en önemlisi Demokrat Parti (DP) oldu.

* * *

İktidardaki Halk Partisi, kendisine rakip olarak kurulan DP'nin halktan büyük teveccüh göreceğine ilk başlarda pek inanmıyordu.

Ne var ki, bütün bu olumsuzluklara rağmen, 21 Temmuz 1946'da sandık başına giden vatandaşların önemli bir kitlesi DP'ye oy vermiş ve bu anamuhalefet partisine 61 milletvekilliğini kazandırmıştı.

1948'de Prof. Hikmet Bayur başkanlığında Millet Partisi kuruldu.

Halk Partisine rakip, ancak Demokrat Partiye de muhalif olan bu partide şu isimler dikkat çekiyor: Mareşal Fevzi Çakmak, Sadık Aldoğan Paşa ve ateşli bir hatip olan Osman Bölükbaşı. DP’nin neredeyse yarı milletvekilini MP’ye trasnfer ederek Meclis’te grup kurduran bu isimler, iktidar kanadından çok muhalefetteki DP ile zıtlaşmaya yöneldiler.

* * *

Türkiye, 14 Mayıs 1950'de yapılacak olan genel seçim maratonuna böyle bir atmosfer içinde girdi.

Derken, genel seçimlere yaklaşık bir ay kala, MP'nin fahri başkanı Fevzi Paşa aniden öldü: 10 Nisan 1950. Onun ölmesiyle birlikte, Millet Partisinin yıldızı da aniden sönüverdi. Böylelikle, siyasî dengeler de bütünüyle DP lehinde hızla değişmeye başladı ve bu misyonun tek başına iktidara gelmesine bir bakıma yol açılmış oldu.

Seçim sonucu şöyle oldu: 487 milletvekilliğinin 408'ini DP, 68'ini CHP ve ancak 1 tekini MP alırken, geri kalanını bağımsızlar kazandı.

Okunma Sayısı: 4681
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı