"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

İç huzuru bulmak için...

M. Latif SALİHOĞLU
21 Nisan 2016, Perşembe
Dünyevî her türlü saltanat, aldatıcıdır. Hayır, değildir diyen, zaten aldanmış da, bundan haberi yoktur.

Saltanata göz diken, yani duygu veya düşünceleriyle kendini dünyevî herhangi bir mevkiye, makama, servete, şöhrete kaptıran kimsenin, zamanla rahatı kaçtığı gibi, huzuru da bozulur.

Özellikle de siyaset ve saltanat sevdâsına kapılanların...

Zira, işin içinde hırs var, kin var, intikam var, öfke var, riyakârlık var, dalkavukluk var, münafıklık var, tarafgirlik var, yalan var, dolan var, vesâire.

Bilhassa bu zamanda... 

İşte bu konuya dair geçmiş zaman ile günümüze dair çarpıcı bir kıyaslama: “Asr-ı Saadette, sıdk ile kizb, imân ile küfür kadar birbirinden uzak iken, zaman geçtikçe, gele gele birbirine yakınlaştı. Ve siyaset propagandası, bazan yalana ziyade revaç verdi.” (Hutbe-i Şamiye, s. 55)

İşte, bu revaç sebebiyledir ki, bu çağın en büyük hastalıklarından biri “Doğruluğun, hayat-ı içtimaiye-i siyasiyede ölmesi” şeklinde karşımıza çıkmış ve bu müthiş hastalık, hem ferdin, hem ailenin, hem de toplumun ahlâkını zir û zeber etmiştir.

Zira sıdk ve doğruluk, İslâmiyetin özü, esası, mayası iken, bu hayatî tiryakın yerine yalancılık ikame edilmiş ve dehşetli siyaset propagandasıyla da adeta öldürücü bir zehire inkılâp ettirilmiştir.

Ve, işte doğruluk ile yalancılığın siyasî hayatta yer değiştirmesiyle hasıl olan tabloya dair ürpertici bir değerlendirme:

“Evet, sıdk ve doğruluk İslâmiyetin hayat-ı içtimaiyesinde ukde-i hayatiyesidir.

“Riyakârlık, fiilî bir nevi yalancılıktır. Dalkavukluk ve tasannu, alçakça bir yalancılıktır.

“Nifak ve münafıklık, muzır bir yalancılıktır. Yalancılık ise, Sâni-i Zülcelâlin kudretine iftira etmektir. Küfür, bütün envâıyla kizbdir, yalancılıktır. İman sıdktır, doğruluktur.

“Bu sırra binaen, kizb ve sıdkın ortasında hadsiz bir mesafe var; Şark ve Garp kadar birbirinden uzak olmak lâzım geliyor. Nar ve nur gibi birbirine girmemek lâzım. Halbuki, gaddar siyaset ve zâlim propaganda, (bunları) birbirine karıştırmış, beşerin kemâlâtını da karıştırmış. (Hutbe-i Şamiye, s. 51)

* * *

Bir milletin veya memleketin idaresi için, şüphesiz siyasete ve siyasetçilere de ihtiyaç var.

Fakat bu ihtiyaç, siyasetçiler arasında bir “hizmet yarışı” şeklinde tezâhür etmeli; yoksa, yekdiğerini vurmaya, kırmaya, birbirini kin ve öfke ile yaralamaya, yahut yalan-dolanla menfaat temin etmeye dönüşmemeli.

Doğru siyaset budur. Bu doğrunun bir müşahhas misâli ise şehit Başbakan Adnan Menderes ve dâvâ arkadaşlarıdır.

Cidden, onlarda vatan ve millet için bir “hizmet sevdâsı” vardı. Bu hizmeti yapamadıkları veya yapamayacaklarına bir kanaate sahip olduklarında, anında istifasını sunmuşlardır.

Merhûm Menderes’in, 1950-60 arasındaki 10 yıllık süre zarfında toplam 11 defa Başbakanlık makamından istifa ettiği bir vakıadır. Bu vakıanın bilgi ve belgeleri yıllar sonra ortaya çıktı.

Onun ve kabinedeki arkadaşlarının, her istifada inanarak söyledikleri şudur: “Bu makamda, ya hizmet için var olmalıyız, ya da çekip gitmeliyiz.”

Ne var ki, Cumhurbaşkanı Celal Bayar, Menderes ve ekibinin çekip gitmesine gönlü razı olmadığı gibi, onların yerine bir başka ekibin gelmesini de göze alamamıştır.

İşte, siyasette ya bu çerçevede kalmalı, ya da siyasetin dışında kalarak vatan-millet yolunda hizmete devam etmeli.

Aksi halde, yukarıdan aşağıya, yani tavandan tabana, siyasete bulaşan herkesin rahatı kaçar ve huzuru bozulur.

İşte, bu noktaya parmak basan veciz bir ifade: “Bu zamanda siyaset, kalpleri ifsad eder ve asabî ruhları azab içinde bırakır. Selâmet-i kalp ve istirahat-ı ruh isteyen adam, siyaseti bırakmalı. (Beyanât ve Tenvirler, s. 187)

GÜNÜN TARİHİ 21 Nisan 1967

Bir Albaylar Cuntası da komşuda

Yunanistan’daki Albaylar Cuntasının 1967’de yaptığı darbeden bir görüntü.

Komşu ülke Yunanistan, 21 Nisan 1967 sabahı bir askerî darbenin gürültüsüyle uyandı.

Darbeyi gerçekleştiren, bir askerî cunta. Çoğunluğu albaylardan oluşan bu grup “Albaylar Cuntası” ismiyle anılıyor.

Yaklaşık yedi sene boyunca Yunanistan’ın başında kalan bu cunta, 1974’teki Kıbrıs Barış Harekâtı esnasında fonksiyonunu kaybetti ve yönetimi bıraktı.

Dahası, darbeci cuntanın, Yunanistan’ı diplomaside zaafa uğrattığı ve Kıbrıs’ta yaşanan yenilginin bu zaaf sebebiyle yaşandığı kanaati hasıl olduğu için, askerî cunta yönetimde daha fazla tutunamayarak geri çekilmeye mecbur kaldı.

* * *

Bilindiği gibi, Türkiye’de de 27 Mayıs 1960’ta yaşanan askerî darbeyi yapanlara “Albaylar Cuntası” deniliyordu. Zira, generallerin çoğu emekliye sevk edilmiş, hatta Genelkurmay Başkanı dahi devrilerek rütbesi sökülmüş ve binbaşılar ile albaylar hiyerarşiyi bozarak emir-komutaya hükmeder bir hale gelmişti.

1960’lı yıllarda Türkiye ile benzer bir kaderi paylaşan Yunanistan’da, daha sonraki dönemlerde herhangi bir askerî darbe vukuatı yaşanmazken, Türkiye’de ise 1971’de askerî muhtıra ve 1980’de daha feci bir askerî darbe hadisesi yaşandı, ne yazık ki...

@salihoglulatif: Kişide ruh halinin değişmesiyle, hayatın rengi, şekli, işleyişi değişmez. Kişi, matemli iken ağlamaklı görür etrafı, sevinçli iken de neşeli ve mütebessim.

Okunma Sayısı: 3167
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı