"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

İhlâsın başdüşmanı finans

M. Latif SALİHOĞLU
04 Aralık 2014, Perşembe
En büyük mânevî kuvvet ve servetimiz olan “ihlâs”ın birinci ve en büyük düşmanı/manisi paradır, finanstır, maddî servet ve sermayedir.

Bu cihetten gelen talep ve rekabet, ihlâsla yapılan hizmetler için birer tahrip kalıbı hükmünü alıyor. 
Öyle ki, bu tür bir rekabet, en samimi kardeşleri bile zamanla birbirine düşman hale getirebiliyor.
Evet, Yirmi Birinci Lem’a’daki İhlâs Risâlesinde gayet veciz şekilde ifade edildiği üzere, ihlâsı kıran birinci ve en büyük mani, menfaat-i maddiye cihetinden gelen rekabettir.
Bu rekabet, gitgide ihlâsı kırar ve önüne geçilmediği takdirde, yapılan kudsî hizmetleri hezimete uğratır.
Dolayısıyla, söz konusu olan o maddî menfaati rekabetkârane ve riyâkârane bir tarzda istememeli, üzerinde kardeşiyle herhangi bir sürtüşmenin içine—hatta, bir beklenti içine dahi—girmemeli.
Bu noktada ölçü şudur: Maddî menfaat istenmez; belki verilir. Veren, Cenâb-ı Hak’tır. O, her şeyi bilir, görür ve ihtiyaç olan maddiyatın karşılanması için hiç umulmadık sebepleri halk eder. Meselâ: Senin yüz kişiye askıntı olup toplayamadığın bir meblâgı, bir tek hayırseverin eliyle gönderir.
Evet, böylesi cömert ve sehavet ehli kimseleri harekete geçirecek olan ancak Cenâb-ı Hak’tır.  Sen bilemezsin kimin ne olduğunu veya kimde nelerin bulunduğunu...
Kaldı ki, bu zamanda insanlar ihsanlarını, yardımlarını çok pahalıya satıyor. Öyle ki, senin yaptığın ihlâslı hizmetleri bile parasının gücüyle bulandırmak ve istediği tarafa yönlendirmek isteyenler olabilir ve vardır.
Madem öyle, o halde bu işi gönüllülük esasına dayandırarak sürdürmekte büyük fayda ve maslahat var.
Kişi, içinden gelerek, yani tamamiyle kendi arzu ve isteğiyle yapacağı yardımı başa kakmaz. Minnete çevirmez. “Allah bilsin, yeter” diyerek, riyâdan da kurtulmuş olur.
Evet, istenmeden yapılan yardımın iki türlü faydası var: Hem, yardım sahibi gösterişle riyâya düşmemiş olur, hem hizmet adına o yardımı alıp kullanan kimsenin ihlâsına bir zarar gelmemiş olur.
Aksi yöndeki hareketlerin ise, zarar üstüne zarar olduğunun farkında ve şuurunda olmak gerekiyor.

Miras kavgaları

Esasen, tarih boyunca dost, akraba ve kardeş gibi yakınları birbirine düşürüp düşman hale getiren sebeplerin başında maddiyat üzerindeki kavgalar, çekişmeler gelir.
İnsanları hayretten dehşete düşüren “miras kavgaları” bu gerçeğin en çarpıcı örneğini teşkil ediyor.
Fakir bir babanın çocukları arasında kavga sebebi olacak bir servet bulunmadığı için, onlar babalarının ölümüyle dahi bir yakınlaşma ve dayanışma içine girerler.
Zengin ailenin çocukları ise, tam tersine olup daha babalarının cenazesi yerde iken birbirlerine karşı vaziyet alıp miras kavgasına tutuşurlar.
Evet, Lillâh için yapılan iman-Kur’an hizmetini bulandırıp tevakkufa sevk eden en önemli sebep maddiyat olduğu gibi, böylesine kudsî bir hizmet dairesinde birbiriyle hiç ülfet ve münasebet peydâ etmeyen iki tâbirin “ihlâs” ve “finans” olduğunu söylemek mümkün.

RUZNÂME / 04 Aralık

Millî Mücadele ne zaman başladı?

Birinci Dünya Savaşını hukuken sonlandıran Mondros Mütarekesinin imzalanmasının (30 Ekim 1918) hemen ardından hukukunu müdafaa için harekete geçen Millî Kuvvetlerimiz, Anadolu ve Trakya'nın hemen bütün merkezlerinde teşkilâtlanmaya başladılar.
İstanbul'da "Millî Kongre" ismi altında vücuda getirilen teşekkülün ardından, Kars'ta Millî İslâm Şûrâsı kuruldu.
Daha sonra, peşpeşe ve sırasıyla İzmir'de Müdafaa-yı Hukuk-u Osmaniye Cemiyeti, Edirne'de Trakya-Paşaeli Müdafaa-yı Hey'et-i Osmaniye Cemiyeti ve Urfa'da da Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti teşkil edildi. (1, 2, 3 Aralık 1918)
4 Aralık günü ise, yine İstanbul merkezli olmak üzere Vilâyât-ı Şarkiye Müdafaa-yi Hukuk-u Milliye Cemiyeti kuruldu.
Bunların yanı sıra, yine aynı günlerde Anadolu'nun hemen her mahallinde, yine aynı hedef ve maksada yönelik pekçok cemiyet kuruldu.
Bütün bu tarihî gerçekler bize açıkça gösteriyor ki, çoğu yerde yanlış tarihlere nisbet edilen Millî Mücadele hareketi, Birinci Dünya Savaşı biter bitmez, yani 1918 yılının son aylarında başlayıp kesintisiz şekilde devam etmiştir.
Dolayısıyla, 1919 Mayıs'ına (veya 1920 başlarına) kadar âdeta uyumuş ve gafil davranmış gibi gösterilen Anadolu ve Trakya halkı, esasen tâ aylar öncesinden uyanmış, silkinip toparlanmış ve bütün mevcudiyetiyle harekete geçmiştir.
Bu tarihî hakikati örtmek, yahut çarpıtmak sûretiyle yakın tarihimizi nazar vermek, her şeyden evvel ilk safta yer alan ve çoğu şehit–gazi olan o isimsiz kahramanların ihlâslı hizmetlerine karşı bir saygısızlık hükmüne geçer.

NOT: Millî Mücadelenin “düzenli ordular”la devam eden safhası, 1920 yılı başlarına rastlar. İlk Millî Mücadele Kumandanı ise Ali Fuat Cebesoy’dur.

***

@salihoflulatif 'ten: Eş-dost, kardeş ve akrabalar arasında tarihte yaşanmış en büyük fitneli kavgaların, çekişmelerin başında iki sebep görünüyor.
Birincisi: Kadın ve erkeğin ihtilât halinde, yani fazlaca iç-içe çalışması;
İkincisi: Miras dâvaları.

 

Okunma Sayısı: 2638
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • Tugba

    4.12.2014 17:45:49

    Kaleminize saglik.

  • süleyman

    4.12.2014 14:14:49

    Gazetemizin trajı iki-üç yüz binlerde olsaydı ve reklamcılar ilgili birimimizde kuyruğa girmiş olsaydı bence bazı elemanlarımız Anadolu'da çıkıp üstadın siyasetine zıt kişilerin reklamı alınmadığı için ulu orta yana yakıla dert yanmazlardı her halde. Ancak, herşey bilmem ne partisinden gelecek beşyüzbin tl'lik bütçesinden mahrum kalmaktan ibaret değil. Bünyede bulunan kişilerin Anadolu turunda serdettikleri sözleri bir daha gözden geçirmeleri gerekmektedir. Zira, davaya sadakat noktasında kişisel görüşler ne yazık ki risale-i nur ölçüleri ile örtüşmemektedir. Bir de bu cihetten değerlendirilirse iyi olur.

  • HÜSEYİN İLHAN

    4.12.2014 07:09:43

    Muhterem ağabeyim bu MİRAS için ifade ettiğiniz ve üstadımızın ihlas risalesinde verdiği dersten nasibini almayanları hakkal,aynalyakin gördüm ve şahit oldum ki maazallah nice ehli iman kul hakkından ahirette zor zor çook zor hesap verirler.

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı