Bilinen varlığı itibariyle “asırlık çınar” hüviyetinde Mısır’da boy gösteren İhvân-ı Müslimîn hareketinin bugün itibariyle gelmiş olduğu nokta, maalesef içler acısı bir mahiyet arzediyor.
Risâle-i Nur’da, bu dinî hareket ile ilgili olarak hem takdirkâr ifadeler yer alıyor, hem de muhtemel sakıncalı ve tehlikeli noktalara ehemmiyetle dikkat çekilerek uhuvvetkârâne ikazlarda bulunuluyor. Ayrıca, Nur Talebeleri ile İhvân-ı Müslimîn arasındaki farklı ve benzer hususlara açıklık getiren enfes tahlillere yer veriliyor.
İhvân hareketi, başta Mısır ve Suriye’de olmak üzere, muhtelif ülkelerde mükerrer defa çetin badireler atlattı ve ne yazık ki müflis tecrübelerden geçerek bugünlere geldi. Şimdilerde ise, çok ibretlik itiraflara ve özeleştirilere şahit olmaktayız ki, bunlardan bir tanesi Yeni Asya’nın 14 Ekim 2019 tarihli nüshasının manşet haberi idi.
İşte, o haberde (*) yer alan Müslüman Kardeşler’in eski sözcüsü Kemâl Hilbavi’nin açıklamalarından özet bir derlemeyi ibret nazarlarına şöylece takdim ediyoruz:
* Zaman içinde, İhvan-ı Müslimin’in asıl maksadından sapmalar başladı: Siyaset ile mukaddesat, ticaret ile dinî değerler birbirine karıştırıldı. Tayin ve terfilerde işin içine akraba kayırmacılığı girdi. Cemaat işleriyle ticarî menfaatleri birbirine karıştırıldı. Buna ilâveten, asıl gaye olan fert ve toplumun terbiyesi ve en önemlisi nesil yetiştirmek yerine, bundan uzaklaşıldı ve daha ziyade siyaset odaklı çalışmalar yapılmaya başlandı ve ana hedef siyasî iktidarı ele geçirmek oldu.
* Gençler, zamanla İslâmî ahlâk ve davranış kurallarından uzaklaşmaya başladı.
* Bürokraside ve devlet memurluğu atamalarında liyakate dikkat edilmedi; taraftarlık ve grup aidiyeti önplâna çıkarıldı.
* Suriye’de yaşananlara bizim doğru bulmamız ve tasdik etmemiz mümkün değil. İhvân, cemiyetin ıslâhını amaçlar. Savaş çağrısı yapan bir hareket değildir. Yönetici ile anlaşmazlığa düşebilirsiniz; barışçı gösteriye de katılabilirsiniz ki, bu gayet normaldir. Ancak, hareketin saflarında yer alan kimselerin silâh taşıması, şiddet olaylarına karışması, asla kabul edilemez.
* Demokrasinin küfür olduğunu söylemek, şiddete kapı aralamaktır. Bu tür bir inanıştan sakınmamız lâzım. Hem dini, hem de siyaseti insanlara öğretmeli ve bu alanlarda düşünmelerini sağlamalıyız. Ama, insanları dahilde şiddete yönlendirmek, vatandaşları birbirinin canına kıyacak şekilde karşı karşıya getirmek, millete ve ülkeye büyük kötülük yapmaktır.
* Müslüman Kardeşler, maalesef iktidar tuzağına düştü. Geleceğin inşa edilmesinde içtimaî aklın kullanılması gerekir. Güce ve yönetime duyulan aşırı sevgi, yönetimi bir an evvel ele geçirme arzusu, İhvân’nın iktidar tuzağına düşmesini netice verdi.. Bu büyük bir sorundur. Bu, Hasan el-Benna’nın öğretilerine de aykırıdır.
(*) https://www.yeniasya.com.tr/gundem/tarihi-tesbitler_504955
***
GÜNÜN TARİHİ: 15 Ekim 1961
Darbe sonrası ilk seçim
Bir askerî cuntanın gerçekleştirdiği 27 Mayıs İhtilâlinden sonra, Türkiye'deki siyasî ve demokratik sistem büyük yara aldı..
15 Ekim 1961'de yapılan genel seçimlere katılan dört partiden hiçbiri tek başına iktidara gelecek gücü, imkânı bulamadı. Bu partilerin aldıkları sonuçlar şu şekilde belirginleşti: CHP: % 36,7 oyla 173 mv; AP: % 34,8 oyla 158 mv; CKMP: % 13,9 oyla 54 mv; YTP: % 13,7 oyla 65 mv.
Tabloda da görüldüğü gibi, ihtilâlcilerin gözdesi olan CHP yekpâre halde ve eski oy oranıyla sandıktan çıkmış olmasına karşılık, onun rakibi durumundaki Demokrat misyonun siyasî sermayesi ise, tam üç parçaya bölündü.
Bu tablo üzerinden siyaseti şekillendiren ihtilâlciler, hükümeti kurmakla İsmet Paşayı görevlendirdi. Böylelikle, Türkiye Cumhuriyeti ilk koalisyon hükümetiyle tanışmış oldu. Aynı anda yapılan senatör seçimleri şöylece neticelendi: AP: 70 (R.Gümüşpala); CHP: 36 (İ.İnönü); YTP: 28 (E.Alican); CKMP: 16 (O. Bölükbaşı)