"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

İki darbe arası bir muhtıra

M. Latif SALİHOĞLU
12 Mart 2015, Perşembe
Cumhuriyet tarihimizin hacmi büyük ilk kanlı darbesi 27 Mayıs 1960’ta yaşandı. Bu sebeple, buna “darbelerin anası” nitelemesi yapılır.

O tarihte ordu içinde gizlice teşkilât kuran bir cunta—üst rütbeli komutanlarını da dışlayarak—demokratik nizam içinde iktidara gelmiş bulunan Demokrat Partiye karşı insanlık dışı bir darbe harekâtı gerçekleştirdi.

Çoğunluğunu Albayların teşkil ettiği bu cunta, Cumhurbaşkanı, Genelkurmay Başkanı, Başbakan, Bakanlar ve DP mensubu milletvekili ile teşkilât başkanlarından yaklaşık 600 vatan evlâdını derdest ederek Yassıada’ya topladı.

Meşrû seçimlerle işbaşına gelmiş bu yüzlerce insanımız, gerek gözaltına alınırken ve gerekse adaya sevk edilirken çok zâlimane muamelelere tâbi tutuldular. Ağır işkencelerden geçirildiler. Aralarında ruhen ve bedenen yıpranan, yaralanan, sakat kalan, hatta daha fazla dayanamayıp orada vefat edenler oldu. 

Ağır işkenceler sonucu baygınlık geçiren İçişleri Bakanı Namık Gedik, Ankara’daki Harp Okulu penceresinden aşağı atılarak katledildi. 

Maliye Bakanı Hasan Polatkan, Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu ve Başbakan Adnan Menderes, on bir aylık işkenceli sorgulamaların neticesinde idam edildiler.

Yaklaşık 11 mazlum Yassıada’daki işkenceler sonucu orada şehit düştü.

Bir yıl sonra beraat eden, ya da çeşitli hapishanelere sevk eden yüzlerce seçkin insanımız, adada hastalıklı hale gelmesi sonucu kısa süre sonra peşpeşe vefat ettiler.

Bunlar arasında en hazin âkıbete uğrayan şahsiyet ise, merhum Namık Gedik oldu. Vücudundan kırılmadık kemik kalmayan, otopsi raporu tutulmayan, cesedi ailesine gösterilmeyen, hatta mezar yeri dahi belli olmayan bu şehid-i mazlûm, ayrıca “İntihar etti” yalanı sebebiyle rahmet duâlarından bile mahrûm edilmeye çalışıldı.

Düşünün ki, yıllarca vatana-millete hizmet etmiş bulunan bir İçişleri Bakanı şaibeli şekilde vefat ediyor; ama, hakkında bir otopsi raporu hazırlanmadığı gibi, mezar yeri dahi 55 yıldır meçhûl vaziyette tutuluyor.

Tam yüzkarası bir vaziyet...

12 Mart’tan 12 Eylül’e

27 Mayıs Darbesinin benzeri bir diğer vahşet 12 Eylül 1980’de sergilendi. 

Yine aynı misyona karşı harekete geçen bir cunta, bu kez askerî hiyerarşiyi de kullanmak sûretiyle, zâlimâne olduğu kadar münafıkane yönü ağır basan bir darbeye imza attı.

Bu iki darbe arasında yapılan bir yarı darbe harekâtı daha var ki, bunun ismi tarihin kayıtlarına “12 Mart Muhtırası” şeklinde geçti. “Günün tarihi” olması hasebiyle, bu hadisenin seyrine kısada olsa şöyle bir nazar gezdirelim...

Siyasî istikrar tepetaklak

Silâhlı Kuvvetlerin üst komuta kademesi, 12 Mart 1971’de işbaşındaki hükümeti hedef alan bir muhtıra (ültimatom) verdi. TSK adına Cumhurbaşkanı ile Millet Meclisi ve Senato başkanlarına gönderdiği muhtırada "Türk Silâhlı Kuvvetleri, Türkiye Cumhuriyetini korumak ve kollamak görevini yerine getirerek, idareyi doğrudan üzerine almaya kararlıdır" ifadesi kullanıldı.

Bu, aslında şu demekti: Hükümet istifa edip çekilmezse, ordu idareye doğrudan el koyacak.

Adalet Partisi Genel Başkanı ve Başbakan konumundaki Süleyman Demirel, bu gelişme üzerine Çankaya'ya giderek Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay'a istifasını sundu.

* * *

Söz konusu muhtıranın metni, 1971 yılı 12 Mart günü saat 13.00'da TRT radyolarından okunarak ilân edildi: Genelkurmay Başkanı Org. Memduh Tağmaç, Kara Kuvvetleri Komutanı Org. Faruk Gürler, Hava Kuvvetleri Komutanı Org. Muhsin Batur ve Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Celal Eyiceoğlu'nun imzasını taşıyan muhtıranın metninde aşağıdaki üç madde yer alıyordu.

BİR: Parlamento ve hükümet, süregelen tutum, görüş ve icraatı ile yurdumuzu, anarşi, kardeş kavgası, sosyal ve ekonomik huzursuzluklar içine sokmuş, Atatürk'ün bize hedef gösterdiği çağdaş uygarlık seviyesine ulaşmak ümidini kamuoyunda yitirmiş ve anayasasının öngördüğü reformları tahakkuk ettirememiş olup, Türkiye Cumhuriyetinin geleceği ağır bir tehlike içine düşürülmüştür.

İKİ: Türk milletinin ve sinesinden çıkan Silâhlı Kuvvetleri'nin bu vahim ortam hakkında duyduğu üzüntü ve ümitsizliğini giderecek çarelerin, partilerüstü bir anlayışla meclislerimizce değerlendirilerek mevcut anarşik durumu giderecek anayasanın öngördüğü reformları Atatürkçü bir görüşle ele alacak ve inkılâp kanunlarını uygulayacak kuvvetli ve inandırıcı bir hükümetin demokratik kurallar içinde teşkili zarurî görülmektedir.

ÜÇ: Bu husus, sür'atle tahakkuk ettirilemediği takdirde, Türk Silâhlı Kuvvetleri, kànunların kendisine vermiş olduğu Türkiye Cumhuriyetini korumak ve kollamak görevini yerine getirerek, idareyi doğrudan doğruya üzerine almaya kararlıdır.

* * *

Bu uğursuz muhtıra, netice itibariyle, kanlı 27 Mayıs Darbesinden sonra ağır ağır toparlanmaya çalışan ve bir derece istikrara kavuşan siyasî yapıya çok ağır bir darbe vurdu. Siyaseti paramparça etti. Kalkınma hamlesinin canına okudu. Ayrıca, ülke idaresinin ehliyetsiz ellere geçmesine, ara rejimlerin meydan almasına ve koalisyonlu hükümetlerin doğmasına sebebiyet verdi.

Öyle ki, hür seçimlerde daima işbaşına gelmiş olan Demokrat misyon, bu tarihten itibaren 45 senedir tek başına iktidara gelme şansını bir daha yakalayamaz oldu.

***

@salihoglulatif: Dünyada dertsiz insan yok. Sıralı dertler listesinden kendine bir dert seçersen eğer, Allah, diğer dertleri üzerinden alır veya derdini hafifletir. Yeter ki seçtiğin dert MUKADDES DERT olsun.

Okunma Sayısı: 1841
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı