"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

İsnat ve iddialara izahlı cevaplar-2

M. Latif SALİHOĞLU
23 Nisan 2024, Salı
Ortada bir kitap var.

Sebil Yayınları arasında çıkan kitabın ismi “Sultan II. Abdülhamid Han”; yazarı Kadir Mısıroğlu. Bu kitabın baş taraflarında, Bediüzzaman Said Nursî hakkında olmadık yalanlar, iftiralar, karalamalar sıralanmış: Güya, “Nursî, devletin 40 bin altın parasını yemiş. Urfa’ya ölüm yolculuğuna çıkarken, arabanın yönünü Ankara’ya çevirmiş. Sultan Abdülhamid’in varislerini arayıp bulmuş, özür dilemiş, helallik istemiş, falan…

Bu kitap gibi, ortada tv programlarında aynı yönde yapılmış konuşmalar, internette dolaşıma giren videolar da var. Said Nursi hakkında aynı aynı mesnetsiz iddialar, haksız karalamalar defalarca tekrar edilmiş, durmuş.

Tesbit edebildiğimiz çoğu kulaktan dolma bilgilere dayanan o iddialara izahlı cevaplar vermeye devam ediyoruz.

*

İddia-2:

Daha sakalı çıkmamış, bıyığı terlememiş Said-i Nursî, Darülfünûn’da (İstanbul Üniversitesinde) konferans vermiş. Konferansta Sultan Abdülhamid’e hücûm etmiş. Padişah hakkında ulu orta yerde, fütûrsuzca konuşmuş “Nedir öyle koca sarayı tek başına işgal ediyor! Çıksın oradan! Ben orayı mektep yapacağım” demiş…

Tabiî, böyle konuşanı polisler almış, “Herhalde aklından zoru var” diye onu tımarhaneye atmışlar.

Said-i Nursî, tımarhaneden sağlam raporu alır. Hekimler dediler ki “Bu şahıs akıl hastası değil; sadece görgüsüz.” Dar bir muhitte yetişmiş, onun için padişah hakkında böyle ileri-geri konuşuyor. Tımarhaneden sonra gelip padişahla görüşmek istiyor. Kemerindeki kamayı-silâhı çıkarmadığı için padişahla görüştürülmez. Dedik ya, Nursî anut/inatçı, müddei, benliği şiddetli, kafa tutar, başkasının emriyle iş yapmaz, vesaire…

İzahlı cevap: 

İddialara dair yazılan metinlerin, yapılan konuşmaların kaynağı babında “ondan-bundan duydum” diye isim geçen şahısların hiçbiri hayatta değildi. Hepsi de vefat ettikten sonra onlara isnaden bir şeyler anlatılıyor. Dahası, o şahıslar hayatta iken, böyle yalan-yanlış şeyler ne yazdılar, ne de anlattılar. Ortada bir delil yok. Dolayısıyla, Mısıroğlu’nun anlattıkları, hem esastan, hem usûlden yanlış ve hatalıdır.

Ama, zihinlerde soruların izi ve işareti kalmaması için, biz yine de meseleleri izaha çalışalım.

*

Bediüzzaman Said Nursî’nin önce tımarhaneye, ardından hapishaneye sevk edilmesi hadisesine dair sağlam ve güvenilir kaynaklar meydandadır ve araştırmacıların kolaylıkla ulaşabilecekleri arşivlerdedir. O kaynakların hiçbiri, hadiseyi iddia edildiği gibi nakletmiyor. 

Hele, yazılarında ve konuşmalarında Sultan Abdülhamid hakkında hakaretvâri sözler sarf ettiği, yahut tahkir ve tezyif edercesine ileri-geri konuştuğu vaki değil. Esasen, Üstad Bediüzzaman’ın prensibi de değil. Zira, o, hemen bütün devlet adamlarının şahsî ve siyasî yönlerini birbirinden ayırmak sûretiyle değerlendirmelerde bulunuyor. Nitekim, Sultan Abdülhamid’in şahsı hakkında “veli derecesinde” ve “Şefkatli Padişah” ifadelerini kullanırken, onun devr-i iktidarındaki siyasî istibdada var gücüyle sille vurmaya çalışmıştır.

O dönemde yaşanan bu hadiselere dair birinci ve en güvenilir kaynak, “İki Mekteb-i Musibetin Şehadetnâmesi”, yahut “Divan-ı Harb-i Örfi” isimli eserdir. Aynı zamanda bir hukuk destanı olan bu eser, 1909’daki sıkıyönetim atmosferinde iki defa basılıp neşredildi.

İşte, bugün herkesin okuyabileceği bu eserde, Said Nursî, o günlerde başına gelen musibetleri zahirî sebebi olarak özetle şunları söyler: “Vaktâ ki hürriyet divanelikle yâd olunurdu; zayıf istibdat tımarhaneyi bana mektep eyledi. Vaktâ ki itidal, istikamet; irtica ile iltibas olundu; Meşrutiyette şiddetli istibdat, hapishaneyi mektep yaptı.” (Age)

*

Said Nursî, Şark’tan İstanbul’a gelir gelmez, istibdat, hürriyet ve meşrutiyete dair hararetli konuşmalar yapar. Ardından, Mart 1908’de hükûmete bir dilekçe vererek, memleketin maarif meselesinin âcilen halledilmesini ister. (Kaynak: Şark ve Kürdistan Gazetesi, 19 Kasım 1908)

Kendisine sus payı olarak maaş ve ihsan-ı şahaneden bir kese altınla birlikte verilen cevap “Maarif meselesi Bakanlar Kurulunda görüşülecek” meâlindedir. Ama, o “Ben maaş dilencisi değilim” diyerek, maaşı da, padişahın ihsanını da reddeder. Bunun cezası olarak da, izzetiyle tımarhane ve hapishaneye girmeyi kabul eder.

(Devamı var)

Okunma Sayısı: 1603
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • Abdullah Tunç

    23.4.2024 05:54:30

    Anlaşılan,Üstad'a isnad edilenlerin sağlam bir kaynağı yok.Kulaktan duy ma duyma veya uy durma bilgilerle böyle isnadlarda (itham ve iftira) bulunmak en hafif tabiriyle alçaklık tır, hiyanettir.Hele bu uy duruk bilgileri vefat eden şahıslara isnad ederek söylemek ve yazmak; mert ve sağlam bir müslü manın işi olamaz.Neden bu zatlar hayatta iken bu uyduruk bilgileri söylemi yorsunuzda vefatlarından sonra yayıyorsunuz? Bu mertliğe sığar mı? Bu aynı zamanda vefat eden zatla lara da haksızlıktır,iftiradır, zulümdür.

  • A. AYDIN

    23.4.2024 04:57:21

    Bir adam kendisi bir tarihçi olmasına rağmen ve kendisine cevapları verildiği halde, mübarek Üstadımız hakkında iftiraya ve onu ithama ve küçültmeye devam etmişse öyle adam kim olursa olsun ben üzerine kocaman bir soru işareti koyarım.

  • Doğukan Pamir

    23.4.2024 03:25:08

    1970 li yıllar... peygamberimiz, bütün enbiya ve üstadın ruhuna ithaf edilmek üzere mutad vechiyle her sene Urfa şehrimizde tertip edilen mevlid şerifi dinlemek üzere Kayseriden urfa'ya topluca giderken, Anadolu un dört bir yanında cemaat Urfa ya gidiyor, millet yol arda Mısıroğlunun sahibi olduğu sebil mecmuası "nurcular Risale-i Nur'u masonların lehine tahrif ettiler" başlığıyla çıkmıştı taki cemaat mensupları arasındaki tesanüd, itimad kırılsın ve siyaseten türkçüleri ve siya sal islamcıları desteklemeyen cemaat dağılsın, yeni tanıyanlar uzak dursun.. Cemaatin halkımız nezdinde ki itibarı zarar görsün . Mısıroğlu malesef böylesi tahrik ve tefrika edici, ahvalden pek hoşnud olurdu...ysnlışının ve kasdının hesabın elbette(varsa) verir...

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı