Ok yaydan çıkmış görünüyor.
Uzun zamandır Suriye’ye yapılması tasarlanan askerî harekât başladı, başlayacak bir noktada. Siz şu satırları okurken, plânlı harekât belki de başlamış olacak.
Bu meselede “hikmet-i hükûmet”i tam olarak bilmiyoruz, bilemiyoruz. Kezâ, söz konusu askerî operasyonu durdurmak da ihtiyar ve irademiz dışında.
Dünya ve bölge ülkelerinin neredeyse tamamı, bu harekâta ya karşı, ya da “kerhen seyirci” durumundalar. Öyle oldukları anlaşılıyor. Yani, hiçbiri Türkiye’nin tam olarak yanında değil. Ülke olarak, müttefiki olmayan bir konumda görünüyoruz. Allah yardımcımız olsun.
Şu durumda, elimizden fazla bir şey gelmiyor; hayır duâ, hayırlı netice, huzur, barış ve iyilik temennisinden başka.
En büyük dileğimiz, artık kaçınılmaz hale gelen bu askerî harekâtta kanlı bir çatışma yaşanmaması ve mâsum canların zarar görmemesi yönünde.
Zira, dökülecek kan, her halükârda “Müslüman kanı” olacak gibi görünüyor. Netice itibariyle, bu ümmetin insanları karşı karşıya gelip yekdiğerinin canını yakmaya, kanını akıtmaya mecbur kalacak.
Bunun ise, ümmete ve İslâmiyete hiçbir faydası olmaz, olamaz. Zarar ise, dökülecek kanlar, yakılacak canlar nisbetinde büyük olur. Aynı şekilde, hiç dinmeyen anaların gözyaşı artarak akmaya devam edecek.
Bunların hiçbirini temenni etmeyiz. Onun için duâ ediyoruz ki: Cenâb-ı Hak, bu milletin ordusunu inşaallah perişan etmez. Aynı şekilde, elini kana bulaştırmaz. Kezâ, Müslümanı Müslümana kırdırmaz; kan ve silâhtan beslenen kâfir zalimleri sevindirmez inşaallah.
***
GÜNÜN TARİHİ: 10 Ekim 1925
Şapka, medeniyetin göstergesi midir?
Halk arasında Şapka İnkılâbı diye de isimlendirilen 671 sayılı Kılık-Kıyafet Kànunu, 25 Kasım 1925’te Meclis’ten geçirildi; 28 Kasım’da da Resmî Gazetede neşredilerek tatbik sahasına konuldu.
Böylesine radikal bir inkılâbın ön çalışması ve altyapı hazırlıklarına aylar öncesinden başlanmıştı aslında.
İnkılâbın başını çeken M. Kemal, Kastamonu ve İnebolu’dan sonra Konya taraflarına da gitmiş ve 10 Ekim (1925) günü Akhisar’da bir nevi “Şapka çıkarması” yapmıştı.
O gün Akhisar Türkocağı Şubesi’nde uzun bir konuşma yaparak halka “medenileşme” çağrısında bulundu ve bunun için de “şapka”yı bir gösterge mahiyetinde anlatmaya çalıştı. Peki, acaba öyle midir?
İşte, o konuşmanın bir bölümünde şu ifadeleri kullandı:
"Muhterem ahali! Birbirimizi aldatmayalım. Medenî cihan çok ileridedir. Buna yetişmek, o daire-i medeniyete dahil olmak mecburiyetindeyiz. ‘...Şapka giyelim mi, giymeyelim mi?' gibi sözler mânasızdır. Şapka da giyeceğiz, Garb'ın her türlü âsâr-ı medenisini de alacağız.
“Efendiler! Medenî olmayan insanlar, medenî olanların ayakları altında kalmaya mahkûmdur. Meserretimi, şükrânımı tekrar ederim."
Aynı yılın 25 Kasım’ında çıkartılan ilgili kànun maddesinde ise şu hükümler var: TBMM üyeleri ile genel ve yerel idare ve bütün kurumlara mensup memur ve müstahdemler, şapkayı giymek mecburiyetindedir. Artık halkının da genel başlığı şapka olup buna aykırı bir alışkanlığın devamını hükûmet meneder.